DAHA
Hakan Günday
2013
Doğan Kitap
1. Baskı - Ekim 2013
417 sayfa
İnsan kaçakçılığı mı?
Çünkü değinmediğin bir o kalmıştı Hakan Günday.
Gerçekten merak ediyorum bundan sonraki kitabında hangi iç karartıcı, can sıkıcı, can yakıcı, lanet olasıca konuya değineceğini.
Sevmiyorum bu yüzden seni. İki gram yaşam enerjim var, onu da alıp götürüyor kitapların.
Ama yeni bir kitabın çıkarsa onu da okurum.
Twitter'da da sık sık kitaplarından alıntılar yazıyorum.
Ama bu seni sevdiğim anlamına gelmiyor.
Sevmiyorum seni mutluluk emici yazar.
*
"Babam bir katil olmasaydı, ben doğmayacaktım..."
Bu cümleyle başlıyor kitap.
Adam, kendisi hayatta kalmak için başka bir adamın hayatını kaybetmesinin olağan olduğunu anlatıyor oğluna.
Baba bir insan kaçakçısı.
Oğlu Gaza da 9 yaşında bu işlerin içine giriyor.
Ülkelerinden kaçıp, Avrupa ülkelerine gitmek isteyen bu insanların en çok kullandığı kelime: Daha. Suyun, yemeğin yetersiz gelmesi nedeniyle sürekli "Daha" diyorlarmış.
Gaza ve babası, insanları bir depoda tutuyor önce. İnsanlar buradan uygun zamanda yola çıkıyorlar.
Afgan bir mülteci, kağıttan kurbağa yapıp veriyor Gaza'ya. Daha sonra bu mülteci ölüyor, kurbağa kalıyor yadigar. Gaza, zaman zaman bu kurbağanın daha doğrusu ölen Afgan Cuma'nın sesini duyuyor. Ona yanlış yaptığını söyleyen bilge bir ses.
(Konuşan kurbağa metaforu, "Güneşi Uyandıralım'"da da var. Zeze de orada Adam adındaki kurbağasıyla konuşur. Zeze'nin kurbağası ise bizzat Zeze'nin içindedir.)
Gaza, bu depodaki insanlara kimi zaman kötü davranıyor. Çeşitli deneylere tabi tutuyor onları. Bunları not ediyor sonra. Bir çeşit ansiklopedi hazırlıyor kendisine.
Gaza, babasını sevmiyor.
"Sadece beni mahvetmek için üretilmiş bir silahtı babam. Bir teknoloji harikası! İnsansız hava aracı gibi bir şey! Ya da her neyse, içinde insan olmayan bir şey!" sf.86
Babasının annesini de sevmediğini, annesinin ölümünde babasının parmağı olduğunu düşünüyor.
Bir gün araçta giderlerken babasına bunları soruyor. Çıkan tartışma yüzünden kaza yapıyorlar.
İçinde mültecilerin de olduğu araç uçurumdan yuvarlanıyor.
Üzerine yağan cesetlerin altında kalıyor Gaza.
Günlerce bu ceset yığınının altında hayatta kalmaya çalışıyor.
Kolay olmuyor tabi bu. Allah'a da atarlanıyor burada:
"Madem, bütün o dinler yazıya dökülüp kitap olmuştu, demek ki kullanılması gereken iletişim tekniği buydu. Ben de bir şikayet mektubu yazıp atacaktım havaya, ya da Allah ya da Tanrı Ya da şu ya da bu, her neredeyse oraya! Madem Kuran'Oku!' diye başlıyordu, ben de o mektubun başına 'Sen de bunu oku' diye yazacaktım!" sf.208
13 gün sonra kurtarılıyor.
Savcıya ifade veriyor.
Gaza'yı yurda yerleştiriyorlar.
Geçirdiği kaza ve cesetlerle iç içe yaşadığı dönem, Gaza'da kimseye dokunamama rahatsızlığına sebep oluyor. Hiçbir şekilde elini süremiyor kimseye. Tedaviler de bir işe yaramıyor.
Kendisini insanlardan izole etmek için evinin etrafına hendek kazıyor.Kazarken, bir şişe buluyor. İçinde bir kroki var. Krokide gösterilen yerde Gaza'nın babasının insan kaçakçılığından kazandığı para gömülü. Bir de ceset. Gaza'nın annesinin cesedi.
Gaza, linç kültürünü keşfediyor bir zaman sonra. Öfkeli kalabalıkların kendisine iyi geldiğini farkediyor.
Sonra farkettiği şey de, batıya gitmek için deposuna gelen insanların, kaçmaya çalıştıkları yere gitmek isteği oluyor.
Afganistan'a gidiyor. "İnsanların daha iyi bir hayat için terk ettikleri yerdeyim." sf.402
Kendisine kağıttan kurbağa veren mültecinin yani Cuma'nın memleketinde artık.
Uzun zamandır duymadığı ses dile geliyor burada ve teşekkür ediyor onu evine getirdiği için.
Vedalaşıyorlar Cuma ('nın sesi) ile.
Sonra da bir çocuk tarafından vuruluyor orada Gaza.
Altını Çizdiklerim
"Dünyanın en çaresiz çocuklarına en büyük hayalleri kurduran, umut denilen o doğal felaketten nefret ediyordum." sf. 44
"Nasıl aşık olunur bilmiyordum ama böyle bir şey olmalıydı: Soyguna gidecekmiş gibi planlar yapmak... Doğru hamleler, doğru yerler, doğru anlar peşinde koşmak... Avlanmaktan pek bir farkı yoktu aslında. Hatta dünyanın ilk leopar desenli giysisini üreten adam da böyle düşünmüş olmalıydı. Aşk, avlanmakla ilgiliydi. Yoksa hangi kadın bir hayvan gibi görünmek isterdi?" sf. 60
"Diyor ya Aşık Veysel, 'iki kapılı bir han' diye? Ondan cereyan yapıyor bu hayat! Onun için üşüyorum hep. Gideyim de kapatayım birini!" sf. 80
"Mezhep savaşları da moda gibiydi. Yirmi yılda bir kendini tekrar ederdi." sf. 87
"Türkiye, doğusundaki aynaya bakınca şişman olduğunu, batısındaki aynaya bakınca da kemiklerinin sayıldığını düşünen, üstüne giydiği hiçbir şeyi kendine yakıştıramayan, bulumik ve depresif bir genç kızdı." sf.87
"Bütün nefretler aynı yere dökülürdü: Yarına." sf. 90
"İnsanın, yalnızca içine doğduğu dünyaya değil, kendine alışması için de bir süre gerekiyordu." sf. 92
"Az konuşan ve çok bakan bir adam olarak, tedirgin etme şampiyonu gibi bir şeydi." sf.93
"Madem ölünce cennete gidemeyeceğim, ben de cennete gider, orada ölürüm!" sf. 105
"Son Akşam Yemeği... Son! İsa, hayatının son yemeğini o sofrada yediği için değil. O sofrada ana yemek İsa olduğu için son." sf.115
"Hayat ölüme dahil. Bir işe başlamak, bitirmenin yarısı, derler ya. Doğmak da öyle işte. Ölmenin yarısı." sf.123
"Bir insanın aklı bile ona ihanet etmenin peşindeyse, bu dünyada güvenilecek ne kalmıştı? Başkalarının akılları mı?" sf. 222
"Hem daha kaç kez anlatacaktım ki kendimi? Mütüng üstüne miting yapan bir politikacı ya da günde bin kez aynı cümlelerle dilenen bir çocuk gibi, daha kaç kez aynı şeyleri söylemek üzere, dudaklarımı aralayacaktım?" sf.292
"Herhangi bir doğuma tanıklık edemeyişim, herkes için daha iyiydi. Çünkü doğmakta olan bir bebeği çıktığı yere geri sokmak için, karşı konulamaz bir istek duyabileceğimden eminim." sf.293
"Her şeyin ilacı, 48 saatlik yalnızlıktı." sf.298
"Ve sonuçta geceden başka bir şey olmadı." sf.319
"Ağlama!' derdi. 'Ağlamayacaksın' Ben de hemen silerdim gözyaşlarımı. Galiba bu yüzden, özgürlük denince aklıma hep, insanın istediği kadar ağlaması geliyordu." sf. 326
"Dünya bensiz de dönebilirdi." sf. 333
"Canımızı silahlarla, ırzımızı kumaşlarla ve malımızı duvarlarla korumanın yollarını arıyorduk." sf.362
"Hatta 24 yıl 5 ay 13 gün öncesine kadar, sırf doğduğum için ağlıyordum." sf.368
"Varsın hepsi zorlasın cennetin kapılarını, diye düşündüm. Ben kovulduğum yere dönmem." sf.396
"Herkesin etrafında bir sınır vardı ve hayat hikayeleri o sınırın içinde geçiyordu." sf. 412
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder