LÜZUMSUZ ADAM
Sait Faik Abasıyanık
1948
Yapı Kredi Yayınları
14. Baskı - Şubat 2011
87 sayfa
Hikaye okumaya Sabahattin Ali ile başladım. Sabahattin Ali'nin hikayeleri hep üzgün, hep mutsuz. O yüzden onun kitaplarını okuduğum dönem mutsuz dolandım. Etkileniyordum.
Ama Sait Faik hikayelerinin böyle bir etkisi yok. Mutsuzmuş, mutluymuş böyle bir tanımlama yapamıyorum. Şunu yapabiliyorum, insanlara daha başka bakmaya başladım ben de. Her insanın bir öyküsü olduğunu zaten biliyoruz da onlara bakarken o öyküyü yüzlerinde okumak, daha doğrusu okumaya çalışmak fena bir uğraş değil.
İçindekiler:
Lüzumsuz Adam
Ben Ne Yapayım?
Birahanedeki Adam
Mürüvvet
İp Meselesi
Menekşeli Vadi
Bizim Köy Bir Balıkçı Köyüdür
Kaçamak, Papağan, Karabiber
Bacakları Olsaydı
Ayten
Papaz Efendi
Bir Külhanbey Hikayesi
Kameriyeli Mezar
Hayvanca Gülen Adam
LÜZUMSUZ ADAM
1947
Başlığıyla çok uyumlu bir hikaye.
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı gibi ama onun en azından bir amacı vardı. Hayatının aşkını bulmak, gerçek sevginin peşinde olmak. Ama bu? Bu adam, gerçekten, kelimenin tam anlamıyla lüzumsuz, boş.
Mahallesinden dışarı adım atmamış, hep aynı mekanlara, aynı saatlerde gitmiş. Yedi sene boyunca yıkanmamış bir de.
Bir gün bir çılgınlık yapıp mahalle sınırlarının dışına çıkıyor, beğeniyor.
Bir yedi sene daha mahalle dışına çıkmamayı geçiriyor aklından ama dışarıda geçirdiği o iki gün hiç aklından çıkmıyor.
*
Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar?" sf. 15
"Kendi peşimi bile bıraktım.". sf.15
BEN NE YAPAYIM?
Yazı yazarak geçinebilmek istiyor. Ama bunun mümkün olmadığını biliyor. Samimi bir şekilde çaresizliğini anlatıyor.
Babası gibi tüccarlık yapmaya kalksa, kazıklanıyor.
Muallimlik yapsa, öğretecek kadar bir şey bildiğini düşünmüyor.
Üzgün.
Çaresiz.
BİRAHANEDEKİ ADAM
1947
"Sokakta, bir dükkanda, kalabalık bir yerde durup herhangi bir adamın yüzüne bakarak hayatının hiç olmazsa bir kısmını hikaye etmek mümkündür, hülyasına kapıldım." sf. 20
Böylece birahanedeki herhangi bir adama bakarak, ona yakışan bir hikaye uyduruyor.
"Ben hikayeciyim diye sizden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O halde bu adamın hikayesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, n'olur?" sf. 21
Mesela göz kenarlarındaki çizgilere bakıyor. Hiç üzüntü çizgisi yok. Bir kadın yüzünden hiç çekmemiş olduğu sonucuna varıyor.
Mesela yüzüne bakıyor. Alelacele traş olmuş. Demek ki yetişmesi gereken bir işi var, ama kendi işi değil.
*
"Dinlerken, hatta yazarken bile başka şeyler düşünürüm." sf. 21
(Şopar Hüseyin)
1946
Kolunu makineye kaptıran Şopar Hüseyin, patrondan tazminat istemeyi düşünüyor. İstediği rakam, çevresi tarafından çok bulunuyor. Sonra bir miktar parayla olay kapanıyor.
İP MESELESİ
1947
Kadın, hamalın hırsızlık yaptığını iddia ediyor. Çaldığı şey de hamalın, yükü taşırken kullandığı ipmiş. Kadın, ipin kendisine ait olduğunu söylüyor. Hamal inkar ediyor. Sonra kendi eski ipini teklif ediyor. Kadının almayacağını düşünüyor ama kadın, adamcağızın eski ipini alıyor. Hamalcağız şaşıp kalıyor.
"Öyle bir ümitsizlik, öyle bir ümitsizlik içinde idi ki elinden malı mülkü, apartımanı, karısı, altını alınmış bir zengin de bu kadar üzülürdü." sf.34
sf.31 |
MENEKŞELİ VADİ
1947
Bayram, meyhanede görüp sevdiği Seher ile birlikte yaşamaya başlıyor. Onun için kavgalar ediyor, hapse giriyor. O hapisteyken Seher başkasına kaçıyor. Bayram, Seher'i bulup yaralıyor. Sonra barışıyorlar. Ama Seher yine başka adamla.
Bayram bir gün sarhoşken arkadaşına, beni eve götür, diyor. Ama ev dediği, hiçbir arkadaşının bilmediği ilk evi. Karısı, çocukları, annesi ve babasının olduğu, yıllardır gitmediği evi.
Bayram artık ailesiyle yaşamaya başlıyor.
"Böyle üçüncü sınıf meyhanelere gelen insanların önlerindeki yemekleri silip süpüremeyişleri bana seçmemiş erkekle, seçilmemiş kadının yüzlerindeki içinden çıkılmaz üzüntülü manayı ve hali hatırlatır." sf. 36
BİZİM KÖY BİR BALIKÇI KÖYÜDÜR
1947
Balığa çıkıyorlar. Ev geçindirmek için balık lazım.
Reisin de çok anlatası var. Anlatıyor balıkları, balıkçılığı...
*
"Karanlığa bol bol duman fışkırtan meşalelerin geceye yaptığı tesiri sesler de sükuta yapıyor şimdi." sf. 42
Bu saat hastaların uyuduğu; açların uyuduğu, sinirlilerin uyuduğu; toprağın, taşın, ağaçların uyuduğu saat..." sf. 43
"Uyku, bir düşman ordusu gibi; kendini bırakmaya gelmiyor." sf.43
"Her şeye rağmen bu, beni bir köle gibi, sevgili gibi esir eden uykudan kurtulmalıyım. Yaşasın musluk! Avuçlarını buz gibi su ile doldur! Çarp yüzüne! Bir daha! Bir daha! Tamam!" sf.43
"Ayakta uyumayı bahtsızi yularından bağlı hayvanlara bırakıp o hayvanları düşünerek yürüyorum." sf. 43
KAÇAMAK, PAPAĞAN, KARABİBER
Kaçamak Fatma, kocası Papağan Rıza ile zengin bir muhitte yaşıyor. Ama eski fakir mahallesini özlüyor, sık sık oraya gidiyor. Rıza bu yüzden kızıyor Fatma'ya, hatta bazen dövüyor ama Fatma yine de gidiyor.
Bir komşu hasta olunca Fatma, ona doktor bulacağını söylüyor.
Fatma ile küs olan bir hasmı, bu olayı Fatma'nın kocasına çarpıtarak anlatıyor. Kocası da Fatma'yı öldürüyor.
Bunu haber yapmak isteyen gazeteciye, bütün olayı Rıza'ya çarpıtarak anlatan adam günah çıkarıyor.
BACAKLARI OLSAYDI
1946
Bacakları olmayıp dilenen bir adam. İnsan üzülüyor tabi görünce.
Ama meğer bu adamın gayet hali vakti yerindeymiş. Kaliteli protez bacakları varmış. Güzel bir karısı varmış. Birlikte sinemaya giderlermiş. Dilencilik yaptığı sokağa da başka kimseyi sokmazmış.
AYTEN
1947
Ayten, çok güzel fıstıkçı bir kız.
Bir adama aşık olmuş. Sonra adam ortadan kaybolmuş. Adama Ayten bakarmış, ama sonra Ayten de adamdan hastalık kapmış.
PAPAZ EFENDİ
1947
Değişik bir papaz.
Bir din adamının yapmasının ilginç karşılanacağı şeyler yapıyor. Alkol, eğlence...vb
"Bir bakıma elbet dinsizim. Ama sanırım ki Allah varsa bizi yaşamak için yaratmış." sf. 65
Toprakla uğraşmayı seviyor. İnsanlara bir garezi yok ama insanları onu pek sevmiyor. Bir iftira sonucu çok üzülüyor. Ölüyor sonra.
BİR KÜLHANBEY HİKAYESİ
Eskiden han olan, şimdi oda oda kiraya verilmiş bir bina.
Bu odalardan birinde annesiyle yaşayan delikanlı.
Diğer odalara, iş yeri olarak kullanılanlara bakıyor. Onların yanında varlığı belli olmazken, evde annesine aslan kesiliyor.
KAMERİYELİ MEZAR
1946
Hüseyin Avni ve Ayşe adlı karı kocanın mezarı.
"Zengindin, iyi yaşadın, sevdini sevildin, öldün, gömüldün, olacak oldu yani." sf. 79
Ama kadın daha ölmemiş, mezar yeri boş.
Bunu gören yazar, başlıyor hikaye uydurmaya. Ayşe evlendi de seni unuttu diye Hüseyin Avni'ye sesleniyor.
Bir gün yolda kadınların Ayşe diye birinden bahsettiklerini duyuyor. Gerçekten Hüseyin Avni'nin karısı olan Ayşe bu. Ayşe, bir işe girişmeden önce Hüseyin Avni'nin evdeki fotoğrafına bakar, onunla konuşur, ondan izin alırmış.
HAYVANCA GÜLEN ADAM
1946
Beraber yaşayan iki kız, iki erkek kardeş.
Erkeklerden biri galiba zeka özürlü.
Tenhada bir kız ve bir oğlan görüyor. Kız, oğlanın kolunda uyumuş. Bu sahneye uzaktan bakıp deli gibi gülüyor.
arka kapak |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder