10 Haziran 2024 Pazartesi

MUTLU YURTTAŞ İMALATI

 

MUTLU YURTTAŞ İMALATI

Mutluluk Endüstrisi Hayatımızı Nasıl Kontrol Ediyor? 

(Happycracy: How the Science of Happiness Control Our Lives) 

Edgar Cabans ,  Eva Illouz

Çeviren: Tufan Göbekçin

İletişim Yayınları

2.Baskı - 2023

256 sayfa

Kişisel gelişimin revaçta olduğu ve mutlu olmak zorunda olduğumuz pompalanan bir dönemde buna dur diyen bir kitap. Bu sistemde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlatmaya çalışıyor kitap.

*

“The Pursuit of Happyness” filmini bilirsiniz. “Umudunu Kaybetme” adıyla Türkçeye çevrildi. Filmde başarmak, motivasyon, mutluluk üzerine bir anlatı var. 2006 yılında gösterime giren ve çok beğenilen bu filmden bahsederek başlıyor yazar. Yazara göre bu film eğer 1990’larda çıksaymış bu kadar tutmazmış. Sebebini de 2000’li yıllarla beraber bir mutluluk dalgası peyda olmasına bağlıyor.

“1998 yılında kurulan ve Kuzey Amerika fonlarıyla cömertçe finanse edilen yeni mutluluk bilimi” Sf.17

*

Yazar, “son birkaç on yılda “mutluluk hakkında bir şey duymadan veya okumadan geçirdiğimiz günler nadirdir.” Diyor.Sf.12

Pozitif psikoloji olarak bilimle perkitilen “benlik, ruhsallık, bireyin kendini geliştirme kapasitesi ve zihnin beden üzerindeki gücü” Sf.38. Zamanla “koçluk gibi kazançlı hareketler” olarak ortaya çıktı. Sf.39

Kişisel gelişim ya da son zamanlardaki diğer adıyla kendine yardım ve bununla bağlantılı kelimeler, bilgiler ilkin kulağa hoş gelebilir. Ama her şeyi de kişinin kendi iç dünyasına bağlamak özellikle ülke yönetiminde sorumluluk almış kişileri sorumluluktan kurtarır hale gelebilir. Buna dair kitapta şu örnek veriliyor:

2010’da Britanya başbakanı David Cameron ülke tarihindeki en büyük ekonomik kesintileri açıklıyor. Ardından her şey para değil diyerek gayrisafi yurtiçi hasıla yerine gayrisafi esenlik hasılasına odaklanalım, diyor. Yazarın da belirttiği üzere “Burada bireysel ve toplam mutluluğa odaklanmak, gözü gören herkesin açıkça görebileceği gibi dikkatleri gelir dağılımı, maddi eşitsizlikler, sosyal ayrımcılık, cinsiyet eşitsizliği, demokratik sağlık, yolsuzluk ve şeffaflık (…) gibi sosyolojik ve ekonomik göstergelerden uzaklaşmak ve başka yöne çekmek için uygulanan bariz bir stratejiydi.” Sf.63

Yani mutluluk içimizde, dışşal şartları değiştirmekle uğraşma diye pompalanan önerilere şu eleştiri getirilmeli: O zaman daha iyi iş, daha iyi okul, daha iyi sağlık sistemi, adil maaşlar gibi şeylerle uğraşmayalım, nasıl olsa mutluluğa katkısı az.

*

Para mutluluk getirir mi? Bence evet. Ama kimi mutluluk ekonomişti (bu unvanı da ilk kez bu kitapta öğrenmiş oldum) belli bir eşikten sonra gelirin mutlulukla ilgisi yok diyormuş. Doğru olabilir, ancak bu eşik ne, onu bilen yok.

*

Bazı okullarda mutluluk üzerine eğitimler veriliyormuş. İngiliz ilkokullarının %90’ında öğrencilere duygularını yönetmeyi, öğrenme yetenekleri hakkında iyimser olmayı, zorlu şartlar ve duygularla başa çıkmayı öğretmeyi amaçlayan eğitimler varmış. Bu da kulağa ilkin güzel geliyor ama şu eleştiriler var ki kulak arkası etmek olmaz: Bu teknikler öğrencilere kendi içsel duygusal hayatlarına ilişkin saplantılı bir endişe aşılayarak onların özerkliğini zayıflatabilir mi? Kitapta yazdığına göre çok sayıda anksiyete bildiren çocuk bu tür eğitimleri deneyimlemiş.

*

Bir filmden daha bahsediyor kitap. Up in the Air (Aklı Havada) Filmde işten çıkarılan kişilere duygusal yönlendirmelerde bulunarak işten çıkarılışlarının iyi yönlerini anlatmakla görevli bir adam var. Örneğin, işten çıktın ne iyi oldu, artık hayalinin peşinde koşabilir, istediğin şeyleri yapabilirsin diye ikna ediyor işten çıkarılan işçileri. Halbuki film Amerika’da 2008 ekonomik krizinden sonra çekilmiş ve filmde iş yerinin küçülmeye gidip işçi çıkarmasının ekonomik sebeplerden olduğuna değinilmiyor. İşçi için mutluluğun peşinde gidebileceği bir fırsat olarak sunuluyor. Esas gerçek mutluluk perdesi ardında gizleniyor. Kitap da işte bu gizlere yer veriyor.

*

Kişisel gelişim iyi hoş, ama bunun kitlesel olarak sanki bir düğmeye basılmışçasına en önemli şey olarak pazarlanması, insanların toplumsal ve ekonomik taleplerde bulunmasının önüne geçebilir. Yazar bu tehlikeye dikkat çekiyor. Ben sana kişisel gelişme demiyorum, hobi olarak yine geliş, ama beri yandan otoriteden daha iyi ekonomik şartlar için hesap sormayı bırakma, toplumsal kazanımlarını kaybetme.


30 Nisan 2024 Salı

ADANA'DA PİÇ OLMAK

 


ADANA’DA PİÇ OLMAK

Sevgi Sabancı

2023

Köknar Kitap

4.Baskı 

214 sayfa

Sabancı ailesinin bilinmeyen bir yüzünü anlatıyor kitap. En azından ben bilmiyordum.

Sakıp Sabancı’nın ağabeyi İhsan Sabancı’nın evlilik dışı çocuğu Sevgi Sabancı yazmış kitabı. Samimi geldi bana. 

* 

Aileyi Hacı Ömer Sabancı’dan başlayarak anlatmış.

Hacımer derlermiş.

Babasının adı Hacı, annesinin adı Pembe.

Hacı ve Pembe’nin iki çocuğu var: Hacımer (Hacı Ömer) ve Hacı Mehmet.
Baba Hacı, askerlik için Musul’a gidiyor, ölüyor.

Anne Pembe, kocası ölünce kayınbiraderi, yani kocasının kardeşi ile evleniyor. Adı Ahmet. 

*

Akçakaya Köyünde yaşıyorlar.
Ahmet Çukırova’da çeşitli işlere giriyor çıkıyor, bir fabrika sahibinin güvenini kazanıyor, onun adamı oluyor. Hacımer’i yanına çağırıyor Ahmet. Sene 1920’ler. Pamuk işini iyice öğreniyor Hacımer ve elçibaşı oluyor yani işçi bulup getiriyor fabrikalara. Bir kısım parayı işçiye birkısım parayı kendine alıyor ve artık ağa diye hitap ediliyor kendisine. Pamuk taşımacılığı ve borsası işlerine giriyor. Daha sonra kardeşi Mehmet’i, annesi Pembe’yi ve anneannesi Hacı Kadın’ı da yanlarına alıyor. Ev, bağ, bahçe satın alıyor.

Cumhuriyetin ilanı ve azınlıkların gidişi döneminde gayrimüslimlere ait fabrikalar dağıtılıyor. Ahmet’in ilk çalıştığı Simyonoğlu Fabrikası, Milli Mensucat Fabrikası oluyor. Hacımer de bu fabrikanın en önemli pamuk tedarikçilerinden biri.

Pembe ile Ahmet’in bir kızı oluyor, adı İkbal.

*

Pembe Hanım, oğlu Hacımer’i evlendiriyor. Gelinin adı Sadıka. Sadıka’nın babası buğday işinden zengin Seyit Ağa. Bu evlilikten 1931’de İhsan, 1933’de Sakıp, 1934’de Hacı, 1935’de Şevket, 1936’da Erol, 1937’de Özdemir doğuyor.

Hacımer’in kardeşi Mehmet’i de Sadıka’nın kardeşi Saliha ile evlendiriyorlar. Bu evlilikten Gülten adlı kızları oluyor.

*

Soyadı kanunu çıkıyor. Hacımer’in dedeleri başkalarının tarlasında ücret karşılığı karabasanla çift sürermiş. Zabancılar derlermiş. Bu sıfat unutulmasın diye Sabancı soyadını alıyor ve Hacı Ömer Sabancı diye nüfusa kaydını yaptırıyor.

Sadıka Hanım’ın kız kardeşi, yani Hacı Mehmet’in karısı ölüyor. Geride küçük kızı Gülten. Hacı Mehmet iki sene sonra yeniden evleniyor, bu evlilikten de bir kızı oluyor, adı Aysel.

Sonra Pembe Hatun da ölüyor.

*

Hacımer, Ahmet Sapmaz ile ortak olarak iplik fabrikası satın alıyor. Sonra Türk Nebati Yağlar Fabrikasını kuruyor. Bir yağ fabrikası alıyor, Toroslar Yağ Fabrikası. Bir de Akbank’ı kuruyor.

*


İhsan ve Sakıp okulu bırakıp babaları Hacımer’in yanında çalışmaya başlıyorlar küçük yaşta.

Para çok ama İhsan sofradan aç kalkmaktan yakınıyor. Çünkü cimri bir babaları var.

Sakıp’ı şımarık bir çocuk olarak görüyoruz kitapta. Sakıp yaramazlık yaptığında suçu İhsan’a atıyor. İhsan dayak yiyen, azar işiten, en büyük çocuk, sorumluluk yüklenen.

Hacımer’in altı çocuğu, Hacı Mehmet’in Saliha’dan olan kızı Gülten ve diğer beş çocuğu, kız kardeşleri İkbal. Hepsi bir evde yaşıyor.

İhsan çok para harcıyor, hovarda, futbol düşkünü. Evlendiriyorlar. Öğretmen kızı Yüksel ile. Yeni gelin evde her işe koşuyor. İhsan ve Yüksel’in üç çocukları oluyor: Güler, Yakup, Nur.

Hacımer yanında çalışan eğitimli insanlardan etkilenip eğitime önem vermeye başlıyor. İhsan, Sakıp ve Hacı’nın eğitimi için geç. Ama diğer üç oğlunu Tarsus Amerikan Koleji’nde okutuyor, İngiltere’de eğitimlerini gördürüyor. Şevket tekstil mühendisi, Erol ekonomist, Özdemir kimya mühendisi oluyor.

SA harflerini alameti farikası olarak kullanmaya başlıyorlar.

*
Sakıp, anne babasının uygun gördüğü Türkan’la evlendiriliyor. Yıl 1956.

1961’de üçüncü kardeş Hacı; amcası Hacı Mehmet’in kızı Özcan’la evlendiriliyor.

Ayrı evlere çıkıyorlar onlar.

*

İhsan bir gün kenar mahalleden geçerken çok güzel bir kız görüyor sebze tezgahında. Araştırıyor, kızın adı Nevin. Sefalet içinde yaşıyor.

1961’de 16 yaşındaki Nevin ile 30 yaşında, 1.85 boy, 130 kilo, evli üç çocuklu İhsan nişanlanıyor. Yaş tashihi davası açılıp 18 yaşında yapılıyor Nevin. Dini nikah kıyıyorlar. Kız bilmiyor başta evli olduğunu, İhsan sonradan söylüyor. Devam ediyorlar ilişkilerine.

Sabancılar elbette bu ilişkiye onay vermiyor. Çeşitli şikayetlerde bulunuyorlar.

İhsan ve Nevin zinadan 33 gün hapis yatıyor.

Nevin ve İhsan’ın üç çocuğu oluyor: Sevgi, Murat, Sevilay.

Nevin’i öldürme girişimleri oluyor. Eve bıçak atılması, iş arkadaşı diye eve gelen adamın öldürmekten son anda vazgeçmesi, yaylada traktörle ezmeye çalışma… gibi öümlerden dönüyor Nevin.

*

Hacı Ömer yaşlanıyor. 40 odalı Atlı Köşk’ün bir odasında sobayla ısınmaya çalışıyor. Çocukları onunla pek ilgilenmiyor, Hilton Otele koyuyorlar adamı. Otel odasında vefat ediyor. Şirketlerin başına Sakıp Sabancı geçiyor.

İhsan’a mirastan pay vermiyorlar. Sus payı olarak Adana’da Ziyapaşa bulvarında 350 metrekare ev, araba veriyorlar, zengin bir hayat sürüyor İhsan ve Nevin. Ama Yüksel’den boşanmıyor İhsan. Nevin diretiyor, her gün kavga. Boşanmazsan orospuluk ederim diyor Nevin ve bir akşam eve bir erkek alıyor. Yatakta görüyor onları Sevgi. Sonra İhsan geliyor, görüyor, tabancayla vuracakken vazgeçiyor, gidiyor. Nevin intihara kalkışıyor. Kurtuluyor , dönüyor. İhsan evi terk ediyor. Alkolizme batıyor, çocuklarını görmüyor. Nevin, İhsan’ı aldattığı Şahin adlı evli ve üç çocuklu kamyoncu adama varını yoğunu veriyor, adam sonra ortadan kayboluyor. Nevin başka adamlarla eve geliyor, sarhoş, gece alemlerinde. Çocuklarını umursamıyor. Baba İhsan otel odasında kalp krizinden vefat ediyor.

Sevgi İngiltere’de okuyor. Hacı Amca görünürde yardım ediyor ama geri planda çocukların hisselerini alıyor. Sevgi 1985’de Adana’ya dönüyor. Sabancı fabrikalarından birinde çalışıyor. Güler Sabancı bir fuarda onu görünce ortalığı ayağa kaldırıyor.

Murat alkolik oluyor. Sevilay evden kaçıp evleniyor. Sevgi’nin ısrarıyla boşanıyor. Yuvamı yıktın diye Sevgi’ye bıçak çekiyor.

Sadıka Hanım ölüyor. İhsan’ın bu üç çocuğunu mirastan mahrum bırakıyor. Sevgi itiraz ediyor. Mahkemeye yansıyınca Sabancı ailesi panikliyor ama Sevgi Sabancı’da davayı sürdürecek maddi olanak olmadığından anlaşma teklifini kabul ediyor. 300bin dolar ve Sabancı Holding’ten hisse veriliyor. Davalar hala devam ediyor diyor ama kitapta.

Sevgi, Sabancı grupta çalışan Vehbi ile tanışıp evlenecekken Vehbi’nin intihar haberi geliyor.

Sonra annesi Türk, babası İranlı Londra Barosuna kayıtlı avukat Celil Mashari ile tanışıp evleniyor. Londra’ya yerleşiyorlar, kardeşleri de Londra’da yaşıyor. Çocukları oluyor Sevgi ile Celil’in, İhsan ve Maria Serra. Kocası Celil bir zaman sonra kumarbaz oluyor. Boşanıyorlar.

Sabancı Holding’ten almaları gereken kar payları Sevgilere verilmiyor ya da eksik veriliyor. Özdemir Sabancı suikast sonucu öldürülüyor. Hacı Sabancı kanserden ölüyor.

Celil’den boşanan Sevgi, İstanbul Suadiye’ye annesiyle yaşıyor.

İkinci bir evlilik yapıyor. Ondan da boşanıyor.

Son durumda Sabancı Holding’in başında Güler Sabancı var ve uzlaşmaya hiç yanaşmıyor. Davaları sürüyormuş.

*

Kitapta bazı başka olaylar da anlatılıyor. Reha Turan olayı. Nur Sabancı’nın eski kocası. Geçinemeyip boşanıyorlar. Adam zaman zaman Güler Sabancı’dan tehditle para alıyor. Sonra adamın Boğaziçi Köprüsünden intihar ettiği haberi geliyor.

Şöyle bir şecere çıkardım.
Sakıp Sabancı eşi Türkan
Hacı Sabancı eşi Özcan
Hacı’nın çocukları: Ömer ve Demet
Özdemir Sabancı eşi Sevda. Kızları Serra
Sadıka Sabancı çocukları: İhsan, Sakıp, Havı, Şevket, Erol, Özdemir
İhsan’ın çocukları: Güler, Nur, Yakıp, Sevgi, Murat, Sevilay
Şevket’in çocukları: Sadıka, Emine, Ali

Burada Şevket Sabancı’nın kızı Sadıka, ilk evliliğinin (Aziz Köseoğlu ile) ardından bir  kadın berberi olan Uğur Heperol ile evlenmiş. Sadıka hakkında deli raporuyla mirastan çıkarma çabası olmuş. Şimdi Adıyaman’da bir tarikat evinde tövbe ederek yaşıyormuş.

*

Tam dizisi yapılmalık hikaye. "Gerçek Hayattan Uyarlanmıştır" diye.

 

KIZIL KARMA

 

KIZIL KARMA

(Rouge Karma)

Jean-Christophe Grange

2024

Çeviren: Tankut Gökçe

Doğan Kitap

1.Baskı- Şubat 2024

583 sayfa


Biraz zorlama bir hikaye gibi geldi bana.

* 

Sene 1968. Öğrenci olayları var. Polis ve öğrenciler arasında çatışmalar yaşanıyor.

Herve Jouhandeau da bu öğrencilerden biri.

Herve bir gün kız arkadaşı Suzanne’nın evine gidiyor, bir bakıyor ki Suzanne öldürülmüş. Çıplak şekilde baş aşağı asılmış, iç organları çıkartılmış.

Herve’in ağabeyi müfettiş, adı Jean-Louis Mersch(Anne bir, baba farklı kardeşler.) Ağabeyine anlatıyor durumu, ondan yardım istiyor.

Suzanne’ın arkadaşlarını soruşturuyor müfettiş Mersch. Nicole ve Cecile’i buluyor.

Beri yandan da Suzanne’in takıldığı erkekleri araştırıyor.

Bir de tarot falcısına gidiyor. Çünkü kızın asılış ve duruş şekli bir tarot kartını andırıyormuş. Asılmış Adam kartı. Bu kartta adam bekliyor, olayların kendisine gelmesine izin veriyor, müdahale etmiyor, sabrın ve sessizliğin kartı diye açıklıyorlar. Falcı kadın bir de kehanette bulunuyor, diyor ki sen katili arıyorsun, katil de seni ve kardeşini.

Nicole polise söylemiyor ama Susanne’nin erkek arkadaşını biliyor. Denis Massart. İşçi önderi Citroen firmasında. Nicole, polisten ayrı olarak kendisi aramaya karar veriyor katili, polisin bulamayacağını düşünüyor. Massart ile konuşan Nicole, Suzanne’nın son zamanlarda bazı mistik güçlere kapıldığını öğreniyor. O sırada polis Mersch ve Herve ile karşılaşıyor. Onlara Massart’ın söylediklerini anlatıyor. Suzanne’nın ölü resmini ters çevirmeyi akıl ediyorlar ve öğreniyorlar ki bu bir yoga pozisyonu. Tantracılıkla ilgiliymiş. Tantracılar sevişerek güçlü bir enerjinin uyandığına inanıyorlarmış.

Suzanne’nın evinde uyuşturucu asit bulmuşlardı. Onu sağlayan çocuğu öğreniyor polis. Onun dediğine göre Suzanne okul kurmak istiyormuş, “LSD emdirilmiş kağıtlar sayesinde öğrencilerin Tanrıyı görebilecekleri bir okul.” Sf.181

Oradan Suzanne’ın yogacısı guru Gupta’ya ulaşıyorlar. Suzanne’nın ölü pozisyonu yogadaki ağaç pozuymuş. “Yer ile gök arasındaki bağlantıyı temsil eder. (…) Bu bilincin, benliğin ve Öz’ün duruşudur.” Sf.191 diye açıklıyor guru.

Sol gösterilerin yapılacağı bir stada gidiyorlar. Orada bir sadhu, gezici keşiş, görüp ondan şüpheleniyorlar. Burada olması tesadüf olamaz diye. Adamı kovalıyorlar ama adamı gözden kaybediyorlar. Ardından bir cinayet haberi daha geliyor. Bu defa öldürülen Suzanne’nin arkadaşı Cecile. Bir ağaca bağlanmış, yine yoga pozisyonu, durgasana, tanrıça pozisyonu, ”yer ile gök arasında bağlantı kuran bir pozisyon.” Sf.207

Tekrar yoga hocasına gidiyorlar. Onun evinde stattan kaçan adamı görüyor Mersch. Ama adam kendini yakarak öldürüyor. Yoga hocasından öğreniyor ki o adam katili biliyormuş, Kızlar kapıymış, o yüzden öldürülüyormuş.

Üçüncü kurban Nicole olabilir. Nicole bir akşam evde birini görüyor ama kim çıkaramıyor. Akrobatik, dansçı bir tip. Adamın elinden kurtuluyor.

*

Herve’e büyükannesi ilaç veriyor ve bayıltıyor. Kapıda iki Hintli beliriyor. Herve’i Bengal’in başkenti Kalküta’ya götürüyorlar. Uçak listesinde onun adını gören polis ağabeyi Mersch, büyükanneye soruyor. Büyükanne diyor ki cinayetler Herve ile bağlantılı, bu cinayetlerle hedef alınan o. O kızlar başka bir dünya adına kurban edildi. Annene sor.

Annesine gidiyor. Herve’in babası zengin, gay, Hint Müziği uzmanı imiş. Tek gecelik ilişki sonucu doğmuş Herve. Annesi de diyor ki Herve orada güvende. Bir mezhepten bahsediyor.

Herve ile ilgilenen Hintli kız Abha. O da öldürülüyor sonra. 

Diyorlar ki Hindistan’daki Ronde dedikleri büyük bir tarikatın Anne dedikleri kurucusunun mührü varmış Herve’de. Herve onu doğum lekesi sanıyormuş. Anne, reenkarnasyon için Herve’i seçmiş. Suzanne ile yogaya bir gün Herve de gitmiş. Orada yoga hocası Gupta onun kolundaki doğum lekesini görmüş. Oradan yayılmış haber.

Mersch ve Nicole, Herve’i bulmak üzere Hindistan’a gidiyorlar. Orada mezheple ilgili bir kişiye danışıyorlar:

“Bir mezhep, her zaman bir gurunun patalojisinin ilerlemesidir. Artan, yayılan zihinsel bir enfeksiyon. Bilinçsizce, mezhebin yandaşları bir tür kanser hücresidir, anlıyor musunuz?” Sf.329

*

Katil, Herve’in tutsak edildiği eve gelip onu öldürecekken Mersch ve Nicole gelip onu kurtarıyor.

Üçü Anne’nin Krallık denilen tarikat merkezine gidiyorlar. Anne’yi 1948’de müritleri öldürmüş. Böylece Anne, onu öldürenlerin bedenlerinde yaşayacakmış. Cinayet değil ritüel olarak görüyorlar bu yaptıklarını. Tarikat merkezindeki havuzda da Bufa balıkları var. Isırıkları ölümcül. Kurbanlarda da ısırıklar vardı.

Herve rüyasında görüyor ve katilin babası olduğunu düşünüyor. Rüyasında babası onu bebekken kaçırmaya çalışıyor. Halbuki babası dört yıl önce ölmüş. Belki de farklı isimle yaşıyordur.

Babası, Anne’nin oğluymuş. Anne lakaplı Jeanne de Texier’in iki çocuğu olmuş. İlk evliliğinden Antoine 1913, ikinci evliliği Paul Dorati’den Georges 1923 doğumlu. Georges Dorati ve Pierre Roussel (Herve’in babası) aynı kişi. Adını değiştirmiş. Çünkü Anne’den nefret ediyormuş. Gaymiş. Anne ona kötü davranmış. Balıklara ısıttırmış. Sonra çocuk kaçmış. Kendi mezhebini kurmuş. Kötülük ediyormuş, spritüel yolu buymuş. Antoine Vatikan’da din adamıymış.

Anne’nin soyunu devam ettirmek istemiyormuş. Öldürmeye gelmiş ama kolundaki izi görünce Anne’nin ruhu onun içinde diye ona dokunamamış. Halbuki Herve’in annesi bıçakla kazımış o şekli, oğlunu koruyacağını bildiği için.

Üç ölü kadından oluşan bir çemberle Herve’i öldürebilirmiş babası.

Herve babasını kendi öldürmeye karar veriyor. Onun izini sürüyorlar, o da mezhep kurmuş. Onun tarikat merkezine gidiyorlar. Herve babasını buluyor, dövüşüyorlar. Mersch öldürüyor babayı. Adam zaten kağıt üzerinde ölü olduğu ve elinde bıçak olduğundan meşru müdafaadan salıyorlar Mersch, Herve ve Nicole’ü. Ama Hintli polis diyor ki bu işin başka ayağı, arkada başka biri olabilir diyor.

Diğer kardeş Antoine ile görüşüyorlar onun ilgisi var mı diye. Büyükanne diyor ki Antoine, Mersch’in babasıymış. Şiddet ve tecavüzle hamile bırakmış Mersch’in annesini. Annesi kaçırmış çocuğu. İki kardeş şeytani plan yapıp aynı kadını hamile bırakarak, tanrıya karşı çıkmayı amaçlamış.

Mersch’in babası Vatikan’da kardinal. Mersch ona günah çıkarmaya diye geliyor. Baba şaşırmıyor, bekliyormuş zaten. Kardinale göre tüm dinlerde ortak olan şey şeytan ve kötülükmüş. Simone, Herve ile Mersch’in annesi, çok masum, çok iyi ve safmış. Kötülük gücünü kullanarak onu hamile bırakmış ve küfrün meyvesini dünyaya getirmiş.

Oradan çıkıyor Mersch ama kardinal yok.

Sonra üçü tekrar kardinalin peşine düşüyorlar. Kardinal Nicole’ü yakalıyor, onu öldürecekken Nicole kardinali öldürüyor.

*

Zorlama işte.

27 Mart 2024 Çarşamba

MIDDLESEX

 


MIDDLESEX

Jeffrey Eugenides

2002

Çeviri: Solmaz Kamuran

Domingo Yayınları

6.Baskı - Mayıs 2017

605 sayfa


Nesilden nesile bir aile hikayesi.

Hikaye 1922’de başlıyor. Bursa’nın bir köyünde Yunan bir aile. Kurtuluş Savaşı sonrası aile köyde daha fazla yaşayamıyor. Aile dediğim de kız kardeş ve erkek kardeş. Anne baba ölmüş. Köyün nüfusu da azalmış. Barınamıyorlar artık burada.

İki kardeş ayrıca birbirine aşık. Bu aşktan çocukları oluyor. O çocuklardan birinin çocuğu hermafrodit doğuyor. Kitabın anlatıcısı da bu çocuk.

*

Desdemona Stephanides ve kendisinden bir yaş küçük erkek kardeşi Lefty.

İpekböceği kozahaneleri var. Kız kozalarla ilgileniyor, oğlan bunları Bursa’ya satmaya götürüyor. O arada batakhanelerde takılıyor.

1922’de Türkler Yunanlıları denize dökünce, ki yazarın tabiri de böyle “Yenilen Yunan ordusu denize doğru kaçıyordu.” Sf.50 İki kardeş köyleri Bithynios’u terk ediyorlar. İzmir’e (kitaptaki tabiriyle Smyrna) geliyorlar. Burada da büyük İzmir yangınına yakalanıyorlar. Çıkan karmaşada Fransızların arasına karışıp gemiye biniyorlar. Gemide birbirlerini tanımıyormuş, gemide tanışmışlar gibi davranıp evleniyorlar. Evet ensest.

Amerika’ya gidiyorlar. Desdemona’nın Amerika’daki kuzeninin evinde kalıyorlar. Kuzen bu sırrı saklayacağını söylüyor. Kuzenin kocası Zizmo biraz tekinsiz bir adam. Tekinsizliği sonra çıkacak ortaya.

Desdemona ve kuzeni kuzeni aynı anda hamile kalıyor. Zizmo kıskançlık krizi yaşıyor çocuğun kendisinden olmadığı şüphesiyle. (Bu şüpheye sebep olacak bir durum okumuyoruz kitapta.) Öfkeli Zizmo trafikte hız yapıp öldürüyor kendini.

İki kadın aynı dönemde çocuklarını doğuruyor. Desdemona bir erkek çocuk doğuruyor, adını Miltiades (Milton) koyuyorlar. Kuzeni kız çocuk doğuruyor, adı Theodora oluyor.

Desdemona ve Lefty’nin üç yıl sonra ikinci çocuğu oluyor. Kız olan bu çocuğun adını Zoe koyuyorlar.

Desdemona, zaman zaman kardeşiyle evlenmesi ve çocuk yapmasını düşünüp acı çekiyor. Her ne kadar herkes onları normal bir karı-koca sansa da Desdemona bazen bu büyük sır nedeniyle korkuyor. Bu korkudan ötürü daha fazla çocuğu olmasını istemediği için kocasıyla sevişmek istemiyor. Bu durum ilişkilerine zarar veriyor.

Lefty o sıralar bir bar işletiyor. 1929 ekonomik buhranı çıkıyor ve sıkıntı çekiyorlar. 1930’larda Lefty, Desdemona’ya çalış diyor.

Desdemona gazetede gördüğü ipek işçiliği iş ilanına başvuruyor. Burası salt bir ipek kumaş fabrikası değil aynı zamanda Müslüman bir tarikatın -İslam Ulusu- yeri. Tarikat lideri dolandırıcılıkla suçlanınca lider değişiyor ve artık kumaş değil emlak işine yöneliyorlar. Desdemona’nın da buradaki işi bitiyor. O güne kadar hiç görmediği, görmesinin yasak olduğu tarikat lideri hocayı da sonunda görüyor. Zizmo’ymuş. Evet, kuzeninin kocası. Aslında ölmemiş. Böyle bir yol seçmiş kendine. Bir daha da Zizmo’yu görmüyor. Ancak gazetelerde rivayetleri çıkıyor o kadar. (Tarikatın yıllar sonra yeni lideri Malcolm X olmuş.)

Desdemona hamile kalmamanın yolu olarak tüplerini bağlatmayı öğreniyor ve bunu yaptırıyor aile doktorlarına. (Aile doktorları da İzmir’den beraber geldikleri, tüm ailesini İzmir yangınında yitirmiş, Atatürk’e de hizmeti bulunmuş bir Yunan doktor.)

*

Yıl 1944. Çocuklar büyüdü, Milton 20 yaşında. Komşu kızı Tessie’ye aşık. Evleniyorlar. İlk çocukları Chapter Eleven ve 1960’da ikinci çocukları Callie doğuyor. İşte Callie kitabın anlatıcısı. Kız çocuk olarak dünyaya geliyor, on dört yaşında hermafrodit olduğu ortaya çıkıyor ve sonra erkek oluyor.

*

Desdemona ve Lefty yaşlanıyor. Lefty önce ölüyor. Desdemona huysuzlaşıyor, oğlu ve gelini ona bakıyor.

*

1970’li yıllar. Callie’nin okul arkadaşları ergenliğe girdi. Callie’de ise hala bir değişiklik yok.  

Chapter üniversite okuyor. Sosisçi zincirleri olan babasının paradan başka bir şey düşünmediğini, işçileri sömürdüğünü söyleyip gidiyor, ailesi ile iletişimi yok denecek kadar az oluyor.

Callie, kendisinde diğer kız arkadaşlarının yaşadığı değişimleri değil ama başka tür değişimleri hissediyor. Okulda bir kızdan hoşlanıyor. “Nesne” adı vererek anlatıyor kızı, kızın  adına halel gelmemesi ve de hislerine anlam verememesi nedeniyle.

*

Callie ve ailesi bir ara Türkiye’ye gitme planı yapıyorlar köklerini görmek için ama 1974 Kıbrıs Harekatı oluyor, gitmiyorlar. Bu dönemde Amerika’nın Türkiye’ye yardım ettiğini düşünüp Amerikan hükümetine kızıyorlar.

*

Callie, Nesne’nin ağabeyi ile cinsel ilişki yaşıyor, ama ağabey sarhoş olduğu ve de ortam karanlık olduğu için bir şey göremiyorlar. Callie’nin hoşuna gitmiyor bu ilişki. Nesne ile tensel yakınlaşmalarından daha memnun oluyor.  

Bir gün trafik kazası geçiren Callie doktorların muayenesinde öğreniyor durumundaki tuhaflığı.

Bu konuda en ünlü ve başarılı seksolog tarafından inceleniyor on dört yaşındaki Callie. Hermafrodit olduğu anne babasına açıklanıyor. Doktor, kız gibi büyütüldüğü için hormon tedavisi ve estetikle kız olarak hayatına devam etmesini uygun buluyor. Ama hiç adet olamayacak, bebeği olmayacak, belki cinsel zevk de alamayacak. Callie doktorun raporunu okuyunca hayatına erkek olarak devam etme kararı alıyor. Ailesini üzmemek için onlara mektup yazıp evi terk ediyor. Batakhanelere düşüyor, kendisi gibi olanlarla tanışıyor. Bir gün polis, çalıştığı mekanı basıyor. Ailesini arıyor Callie, aradan dört ay geçmiş. Ağabeyi onu almaya geliyor ve Callie öğreniyor ki babası ölmüş.

*

Milton’un kız kardeşi Zoe, bir peder ile evli. Peder Mike. Aslında Peder Mike, Tessie’yi seviyordu, onunla evlenmek istiyordu ama Milton evlendi Tessie ile. Peder Mike da Milton’un kız kardeşi Zoe ile evlendi. Zoe kocasını hep Milton ile kıyasladığı, onun kadar zengin olamadığı için küçümsüyor. Karısı tarafından sürekli aşağılandığı bir evlilik yaşıyor Peder Mike.

Callie evi terk ettikten sonra Milton ve Tessie deli gibi üzülüyor tabii. Arıyorlar, ellerinden geleni yapıyorlar ama bir netice alamıyorlar.

Milton bir gün fidye karşılığı kızını bırakacağını söyleyen bir telefon alıyor. Kimseye söylemeden gidiyor. İstenen parayı bırakıyor ve bir bakıyor ki Peder Mike. Böyle bir şerefsizlik yapmış adam para için. Kız yok tabii bu arada ortada. Milton ve Peder Mike arasında arabayla kaçma kovalamaca yaşanıyor. Milton bu sırada kaza geçirip ölüyor.
Peder Mike yakalanıp itiraf ediyor. (Karısı boşanıyor tabii sonra ondan.)

*

Artık Cal adını kullanan Callie, ağabeyinin onu karakoldan eve getirmesiyle evine kavuşuyor. Babalarının cenaze töreniyle bitiyor roman.

Cenaze töreni günü büyükanne Desdemona artık yatalak ve bazı şeyleri hatırlayamıyor. Cal’i görünce ona anlatıyor kardeşiyle evlendiğini. Cal da bu sırrı saklıyor. En azından 1980’de Desdemona ölene kadar. Sonra da kitapta okuyoruz yaşananları.

*

Böyle kuşak hikayelerini severim. Bu aile aktarımlarını ilginç buluyorum. Bir de işin içinde Türkiye var, bildiğimiz yerler, daha da ilginç.


25 Mart 2024 Pazartesi

SAHİLDE KAFKA

 

SAHİLDE KAFKA

Haruki Murakami

2002

Japonca aslından çeviren: Hüseyin Can Erkin

Doğan Kitap

611 sayfa


Yine manyak munyak bir Haruki Murakami kitabı. Ne anlatıyor, ne anlatmak istiyor, neyi nereye bağlıyor, ben var hiç anlamamak.

*

İki ana karakter var.

Biri on beşinci yaş gününde evden kaçan Kafka Tamura.

Diğeri kedilerle konuşan, aklı az, yaşlı adam Nakata.

Birbirleriyle ilgisi olmayan iki yabancı, sonra bir ortak noktaları oluşuyor ama çok da anlam veremedim bu ortak noktaya.

*

Kafka Tamura.

On beşinci yaş gününde evinden ayrılarak uzak bir şehre kaçan, orada küçük bir kütüphanede yaşamaya başlayan çocuk.

Bindiği otobüste bir kız Tamura’ya yanaşıyor. Kızın adı Sakura. Tek başına yolculuk eden kız, yanına garip bir tip oturur diye endişe ediyormuş, Tamura garip birine benzemiyor diye onun yanına oturuyor. Kız, senin yaşında kardeşim var ama görüşmüyoruz diyor. Tamura’nın da bir ablası varmış görmediği. Ablam bu kız olabilir mi diye geçiyor aklından.

Tamura kütüphanede biraz vakit geçirip sonra oteline gidiyor.

Bir gün kendini bir ağaç altında buluyor. Ne olduğunu hatırlamıyor, üç-dört saat bilinci gitmiş. Bir şeyi çalınmamış ama üstünde kan lekeleri var ve bu kan kendisine ait değil. Sakura’yı arayıp ondan yardım istiyor. Sakura’nın evine gidiyor.


Sakura, Tamura rahat etsin diye kendi yatağına alıyor onu. Abla kardeş gibi yatacaklardı sözde ama Tamura sertleşiyor. Sakura, ona iyilik olsun diye Tamura’nın sertleşen organını indiriyor, masaj gibi, rahatlasın diye.


Kafka Tamura anlatıyor, annesi ve ablası o dört yaşındayken Tamura’yı terk etmiş. Tamura babasıyla yaşamaya başlamış. Ablası evlatlıkmış.


Sonraki gün Sakura’ya teşekkür mektubu yazıp oradan çıkıyor Tamura.
Kütüphaneye gidiyor. Kütüphaneci Oşima onun kütüphanede kalmasına izin veriyor. Bu izin için önce kütüphane müdürü Saeki Hanımla görüşüyor.

Saeki Hanım esrarengiz bir kişilik. Küçüklüğünden beri bir sevgilisi varmış, kütüphanenin de sahibi olan ailenin oğluymuş sevgilisi, birbirlerini çok severlermiş. Oğlanın adı da Kafka Tamura imiş. Evet bizim oğlanın ismi. Oğlan, üniversite için Tokyo’ya gitmiş, kız kendi şehrinde üniversite okumuş. Hasretinden bir beste yapmış kız, bestenin adı “Sahilde Kafka” Çok tutmuş bu beste. Sene 1970’ler. Bir de resmini yapmış yine aynı adla. Oğlan öğrenci olaylarında ölmüş. Kız çok üzülüp ortadan kaybolmuş. Yıllar sonra geri dönmüş, eskiden çocuğun evi olan kütüphanede çalışmaya başlamış.


Tamura da kütüphanede çalışmaya başlıyor. Oşima ile muhabbetleri sıklaşıyor. Öğreniyor ki erkek sandığı Oşima aslında kadınmış. Kadınmış ama erkek psikolojisindeymiş. Gay değilmiş, erkeklerden hoşlanıyormuş, vajinasını kullanmıyormuş cinsel ilişkide, anüsten ilişki yaşıyormuş, memesi yok denecek kadar küçükmüş.


Tamura bir gün gazetede bir haber görüyor. Ünlü heykeltıraş evinde ölü bulundu, diye. Bahsi geçen kişi Tamura’nın babasıymış.

Tamura bilincini kaybedip uyandığında tişörtünü kanlı bulduğu gün bunu yapmış olabileceğini düşünüyor, fiziksel olarak değil ama rüyasında bir şekilde belki. Üzülmüyor babasının öldüğüne.

Babası ona küçükken demiş ki bir gün babanı kendi ellerinle öldürecek, anne ve ablanla çiftleşeceksin.


Tamura, kütüphane müdürü Saeki Hanım’ın kendi annesi olabileceğini hissediyor. Saeki’nin on beş yaşındaki genç kız halinin hayaleti gözüküyor Tamura’ya ve ona aşık oluyor. Saeki Hanım uyurgezer halde gelip Tamura’yla sevişiyor. Bir varsayım olarak Siz benim annemsiniz, babamla tanışıp evlendiniz, ben doğdum, gittiniz, babam sizi geri döndürmeye çalıştı, dönmediniz, benimle sevişir misiniz, diyor ve sevişiyorlar.

Tamura sonra ablası olarak gördüğü Sakura ile rüyasında sevişiyor.

Yani babasını öldürdü, annesiyle yattı, ablasına tecavüz etti. Bunları yaparak babasının lanetini üzerinden atabileceğini düşündü herhalde.

Nakata bir gün Oşima’nın ormandaki kulübesindeyken iki asker gelip onu alıyor. Bir köye götürüyorlar. Köyde on beş yaşındaki Saeki karşısında. Sonra güncel yaşında çıkıyor karşısına ve ben senin annenim diye itiraf ediyor. Terk ettim, kaybedersem, elimden alınırsa korkusuyla ben terk ettim, affet, git, Sahilde Kafka resmini de al, diyor ve ortadan kayboluyor.

Tamura ormandan ayrılıyor. Kütüphaneye gidiyor. Oşima, Saeki Hanım’ın öldüğünü söylüyor. Resmi alıyor Tamura. Polise her şeyi anlatacak ve okuluna devam edecekmiş.

Tamura’nın iç sesi olduğunu düşündüğüm Karga adlı karakter, doğru yaptın diyor Tamura’ya.  “Uyu, gözlerini açtığında yeni bir dünyanın parçası olacaksın”

“Gözlerini açtığında yeni bir dünyanın parçası oluyorsun.” diye bitiyor kitap.

Rüya değildi inşallah tüm olanlar.

*

Şimdi gelelim Nakata’nın bölümüne.

Kitapta bir parça Tamura, bir parça Nakata anlatılıyor.

*

Nakata


1944 yılında bir sınıf çocuk dışarıda uygulamalı açık hava dersine çıkmış. Savaş dönemi, kıtlık var, çocuklar dağda mantar, sebze vb arıyor.

Bu sırada bir uçak geçmiş çok yüksekten. Sonra da çocuklar birer birer bayılmış. Çocuklar sonra kendilerine gelmiş ama bir şey hatırlamıyorlar. Doktor bakmış anormal bir durum yokmuş çocuklarda. Sadece bir tanesi ayılmamış, hastaneye götürülmüş, sonra askeri hastaneye, bir daha dönmemiş çocuk okula, kimsenin bir daha haberi olmamış o çocuktan.

Bu olaydan yıllar sonra öğretmen, konuyla ilgili profesöre mektup yazıyor. O zaman söylemediği bir eksiği anlatıyor. Öğretmen çocukları Tastepe’ye götürmeden önceki gece rüyasında askerdeki kocasıyla sevişmiş. Çocuklarla dağdayken de bu rüyanın etkisindeymiş. Sonra regl olmuş. Yanındaki mendillerle idare etmeye çalışmış. Öğrencilerden Nakata öğretmenin kanlı mendilini bulup sopanın ucunda getirmiş. Öğretmen sinirlenmiş ve onu dövmüş. Diğer çocuklar da bunu görmüş. Öğretmen sonra pişman olup Nakata’dan özür dilemiş. Ardından tüm çocukların bayılması olayı yaşanmış. Hiçbir çocuk bunu hatırlamıyormuş. Öğretmen o dönem bunu anlatamamış askerlere, utanmış.

O çocuk Nakata altmış yaşında karşımıza çıkıyor bir kedi ile konuşurken.

Nakata kendisini aptal sanıyor. Yıllar önce bayılmış, ayıldığında artık aptal olmuş, öyle demişler. Hiçbir şey hatırlamamış. Anne babası ölmüş.

Nakata kayıp kedileri bularak geçimini sağlıyormuş. Kedilerle konuşabildiği için bu işi iyi yapıyormuş.

Nakata, kayıp bir kedinin izini sürerken kedinin  en son boş bir arazide görüldüğünü, bir adamın o arazide kedi yakaladığını öğreniyor. Adama ulaşıyor Nakata. Adam kendisini Johnie Walker olarak tanıtıyor. Evet viski markası olan. Johnie Walker.

Adam, Nakata’ya içi kedi kafalarıyla dolu buzdolabını gösteriyor. Bu adam kedi kafalarından koleksiyon yapıyormuş. Amacı kedi ruhlarını toplamakmış. Topladığı kedi ruhlarıyla özel bir kaval yapıyor, bu kavalı çalarak daha büyük ruhları topluyor ve daha büyük kaval yapıyormuş. En sonunda evreni kaplayacak bir kaval yapmayı istiyormuş.

Adam, Nakata’dan kendisini öldürmesini istiyor. Bu hayattan bıkmış, bunları yapmak zorunda olmaktan. Nakata kabul etmiyor. Adam onu öfkelendirmek için onun gözü önünde önceden yakaladığı kedileri öldürüp yüreklerini yiyor, kafalarını kesiyor. Nakata dayanamıyor ve adamı öldürüyor. Öldürdüğü bu adam Tamura’nın babasıymış.

Bayılan Nakata, gözünü açtığında boş bir arsada buluyor kendisini ve artık kedilerin ne dediğini anlamıyor.

Karakola gidip adam öldürdüğünü itiraf ediyor. Her şeyi olduğu gibi anlatıyor ama polis onun deli olduğunu düşünüp inanmıyor, inanmış gibi yapıp onu gönderiyor. Nakata polise yarın gökten balık yağacak, diyor. Polis yine inanmıyor. Ama hakikaten ertesi gün gökten balık yağıyor. Sonra gerçekten evde öldürülen bir adamın cesedi bulunuyor. Polis pişman oluyor onu ciddiye almadığına ama kimseye de bir şey söylemiyor.

Nakata şehirden ayrılıyor. Onu alan kamyonculardan biri olan Hoşino da ona eşlik ediyor. Merak ediyor ihtiyarın nereye gideceğini. Nakata “giriş taşı”nı bulmalıymış, öyle his geliyor ona.

Hoşino’nun karşısına bir gün Albay Sanders kılıklı bir adam (KFC maskotu) çıkıyor, Hoşino’ya bir kadın öneriyor, sonra da onu bir tapınağa götürüp giriş taşını gösteriyor.

Taşı alan Hoşino, otelde uyuyan Nakata’nın başucuna koyuyor taşı. Taşı kaldırınca bir giriş açılıyor. Ama bir değişiklik olmuyor hayatlarında.

Nakata, içinden geldiği gibi etrafta dolaşıyor, gördüğü zaman orası olduğunu anlayacağı bir yeri arıyor. Ve Komura Kütüphanesinin önünde durunca aradığı yerin burası olduğunu anlıyor. Saeki Hanımı görünce onunla konuşmak istiyor. Saeki Hanım onu beklermiş gibi anılarını yazdığı kağıtları Nakata’ya verip onları yakmasını istiyor. Sonra da ölüyor Saeki.

Kağıtları yaktıktan sonra da Nakata ölüyor.

Hoşino giriş taşıyla ne yapacağını bilemediğinden bir süre Nakata’nın ölü bedeninin yanında kalıyor. O sırada cama gelen bir kedinin kendine merhaba dediğini anlıyor. Kedi, Hoşino’dan bir şeyi öldürmesini istiyor. O şeyi görünce anlarmış, giriş kapanmadan öldürmeliymiş. Sonra Nakata’nın ağzından bir yaratık çıkıyor. Giriş taşını kaldırınca yaratık ölüyor. Hoşino, Nakata’nın ölü bedeni ile vedalaşıp gidiyor.

*

Tamura ve Nakata’nın ortak noktası Tamura’nın babası (niyeyse Johnie Walker  kılıklı, kedi kesen) ve annesi Saeki Hanım.

Hikaye olarak ilginç, delice ama konuların arasında bağlantı kurmak ve mantıklı bir zemine oturtmak mümkün olmadı bende. Tüm bunların sebebi ne, ne anlatılıyor, ne mesaj veriliyor… Anlayamadım. Birtakım deli saçmaları okumuşum gibi hissediyorum.