10 Kasım 2024 Pazar

HASET VE ŞÜKRAN

 

HASET VE ŞÜKRAN

(Envy and Gratitude)

Melanie Klein

1957

Çevirenler: Orhan Koçak , Yavuz Erten

Metis Yayınları

7.Basım – Temmuz 2021

99 sayfa


Anne memesi aşağı anne memesi yukarı.

Bütün kitapta bebeğin anne memesiyle kurduğu ilişkinin yetişkinliğinde hayatına nasıl etki ettiği anlatılıyor. Ve anladığım o ki bir anne çocuğuna asla yaranamaz. Çünkü çocuk memeden az süt içse de sorun, çok süt içse de sorun. Sütün fazla çabuk veya fazla yavaş gelmesi de sorun. Memeden zamanında süt içse de sorun, vaktinden önce veya sonra içse de sorun. Hepsi bir psikolojik soruna yol açıyor.

*

Anne memesiyle ilişkiyi  Çocuğun ilk nesne ilişkisi” diye tanımlıyor yazar. Burada yeterince güven sağlanmışsa olumlu gelişmeler olurmuş. Çünkü anne memesi besin kaynağı, bu da yaşamın kaynağı anlamına geliyor.  

“Memeyle ilk ilişkiden tam olarak zevk alma yeteneği, çeşitli kaynaklardan alınacak başka zevklerin de temelini oluşturur.” Sf.34 

*

“Eğer doğum zor geçmişse ve özellikle oksijen yetersizliği gibi sorunlar yaşanmışsa, dış dünyaya uyarlanma sürecinde bir sarsıntı olur ve memeyle ilk ilişki elverişsiz koşullarda başlar.” Sf.21 Bu durum da bebeğin yaşama yeteneklerini zedelermiş.

*

Kitapta haset şöyle tanımlanıyor:

“Arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur.” Sf.24

Bu duyguyu yani hasedi hafifletmek için

Haz ve şükran duygusunu artırmayı ve kişinin kendi yaratıcılığına güven duymasını öneriyor yazar

*

Kitap teknik bir dille hastadan çok uzmanlara hitaben yazılmış gibi. Psikanalistler daha iyi anlarlar kitapta yazanları sanırım. Benim gibi sıradan okuyucunun anladığı yukarıda yazdıklarım.

Bir de kitapta bolca kadınların penis hasreti, Oedipus kompleksi, anneye babaya aşk, fanteziler, düşler ve benzerinden bahsediliyor.

*

Konuyla ilgiliyseniz şöyle bir Tedx videosu var: Yıkıcı Hasetten Yaratıcılığa Bir Yolculuk | Leyla Navaro | TEDxİKÜ

 


8 Kasım 2024 Cuma

SOSYALİZM VE İNSAN RUHU

 


SOSYALİZM VE İNSAN RUHU

(The Soul Of Man Under Socialism)

Oscar Wilde

Çeviren: Fuat Sevimay

İthaki Dünya Klasikleri

1.Baskı – Kasım 2022

59 sayfa

 

Öncelikle yazar sosyalizmi komünizm ile aynı anlamda kullanıyor:


“Sosyalizm, komünizm ya da her nasıl adlandırmak istenirse, özel mülkiyeti kamu mülkiyetine dönüştürüp rekabet yerine müşterek çalışmayı koyarak, toplumu o sağlıklı, olması gereken asıl haline geri döndürecek ve toplumun her bir üyesinin maddi refahını sağlayacaktır.” Sf.10

*

“Günümüz şartları göz önünde bulundurulduğunda sosyalizmin tesisinin sağlayacağı en önemli kazanım, kuşkusuz, neredeyse herkesin yakasına yapışmış o sefil ‘başkaları için yaşama’ gerekliliğinden bizi kurtaracak olmasıdır.” Sf.7

diyerek başlıyor.

Darwin, Flaubert, Keats gibi bilim insanı ve sanatçıları örnek göstererek onların nasıl başarılı olduğunu soruyor. Yazara göre kendilerini toplumdan ve kalabalıklardan uzak tutarak başarılı oldular. Çünkü başkalarını düşünmek insanın hayatını mahvediyor, yoksullaştırıyor.

Sosyalizm insanları bireyselliğe götürecek ve sadece bu yüzden bile kıymetli, diyor.

*

Yoksulluğa savaş açmış yazar.

Sosyalizmin yoksulluğu önleyeceğini, sağlıksız çocuklar olmayacağını, toplum güvenliği olacağını, insanların işsiz kalıp sokaklara düşmeyeceğini savunuyor.

Yoksulların “tıpkı hayvanlar gibi” kendilerine uygun olmayan işleri yapmalarından, onların muhabbet dahi edemediklerinden, yaşama sevinçleri olmadığından bahsediyor.

Sosyalizm olursa bunlar olmazmış ve daha bir sürü şey.


GO EKO DİKTATÖRLÜK

 


GO! EKO-DİKTATÖRLÜK

Önce Yeryüzü, Sonra İnsan

(Go! Die Ökodiktatur)


Dirk C. Fleck

1994

Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

1.Basım - Haziran 2024

275 sayfa

İklim krizi kapıda diyoruz. Kitapta artık kapıda değil. Gelmiş iklim krizi. Ülkeler “Önce Yeryüzü, Sonra İnsan” mottosunda birleşmişler. Adına eko-diktatörlük denilen bir sistem kurmuşlar.

Bu sisteme göre;

Otomobil kullanmak yasak, çünkü çevreye zarar veriyor. Kullananlar cezalandırılıyor.

İnşaat ve seyahat yasak.

Meditasyon kamplarında doğayla yaşamayı öğrenmek mümkün.

Yaşlılar sevilmiyor. Dünyayı bu hale onlar getirdi diye.

Büyük şehir diye bildiğimiz New York, Berlin vb artık yok.

Askerlere çip takılı. Gizli bir proje bu. Bu çipin aktive edilmesiyle askerler çatışma sırasında duygularını ve hafızalarını kaybedip yalnızca verilen görevi yapıyor. Görev bitince çip deaktive ediliyor ve askerler normal hallerine dönüyor. Ancak çip aktifken yaptıklarını hatırlamıyorlar.

Bu sistem içinde yaşayan insanlar var romanda. Pek sarmadı beni insanlar da roman da.


28 Ekim 2024 Pazartesi

TARİHTE TOPLUMSAL CİNSİYET


 

TARİHTE TOPLUMSAL CİNSİYET

Küresel Bakış Açıları

(Gender in History

Global Perspectives)

Merry E.Wiesner – Hanks

2011

Çeviren: Meral Çiyan Şenerdi

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

5.Basım – Mart 2024

386 sayfa

Tarihte toplumsal cinsiyeti, özellikle kadının yerini çeşitli başlıklar altında anlatan kapsamlı bir eser. Başlık sonlarında konuyla ilgili ek okumalar yapmak isteyenler için kitap önerileri de var.

*

Önce cinsiyet ve toplumsal cinsiyeti anlatıp ataerkinin kökenlerine giriyor. Sonra kadını aile, ekonomik yaşam, yasalar, din, siyasi yaşam, eğitim ve son olarak cinsellik başlığı altında ele alıyor.

*

Anlıyoruz ki insanlık tarihi genel olarak insanı erkek olarak baz almış. Şimdi buradan kadını ayıklayarak bir tarih yazmaya çalışılıyor. Çünkü daha önce yazılanlarda kadının adı yok.


“Ben dahil kadın hakları savunucuları, tıpkı edebiyat, psikoloji, din, biyoloji ve diğer bilim dallarının çoğundaki gibi, geçmiş hakkında bize ne öğretildiğine baktık ve öykünün sadece yarısını duyduğumuzu fark ettik. Evrenselmiş gibi gösterilse de okuduğumuz veya duyduğumuz çalışmaların çoğu sanatçı erkek, avcı erkek, erkek ve çevresi gibi tanımlarla yalnızca eril deneyimi anlatıyordu.” Sf.1

*

Kabaca şöyle olmuş:

Avcı toplayıcı dönemde kadın ve erkek birlikte hareket ediyordu. Tarımla birlikte hareket alanı daraldı. Arazi mülkiyetine önem veren erkekler bu mülkiyeti gelecek nesillere aktarmak istediler. Bu da doğan çocukların kendi çocukları olduğundan emin olmayı gerektirdi. Bu yüzden erkekler, kadınların cinsel hayatını denetim altına almaya başladılar. Evliliklerde kadının bakire olması istendi ve zina yapan kadınlar cezalandırıldı. Bu arada kadınlar eğitimden de yoksun bırakıldı. Çünkü eğitim alsalar bile daha sonra istihdam edilecekleri ortam olmadığından kadınların eğitimi faydasız görüldü. Özellikle 2.Dünya Savaşından sonra azalan erkek nüfusu nedeniyle ekonomik yaşam için kadının çalışmasına sıcak bakıldı. Fakat bu çalışma karşılığı olması gerekenden az ücret verildi. Çünkü her ne olursa olsun kadının asıl işi ev hanımlığı olarak görülüyordu.

“Birçok kültürde erkeklerin çalışmaları iş olarak, kadınların çalışmaları ise destek, yardım veya ev işleri şeklinde tanımlanmıştır.” Sf.90

Ev işleri işten sayılmamış, ama bu işler dışarıdan birine para ödenerek yaptırıldığında iş sayılmış.

Derken bugünlere geliyoruz.

Kadınların nispeten daha iyi durumda olduğu ama hala eşit ücret, kadın sünneti, kız çocukların eğitimi konusunda sorunların devam ettiği bir dönem.

*

Kitapta düzeltilmesi gereken bir kısım var. "Din" başlığı altında "İslamiyet" alt başlığında:

“Muhammed’in vahiyleri, müritleri tarafından onun sağlığında yazıldı ve kısa süre sonra, kitap haline getirildi.” Sf.208

Yuoo, aksine Hz.Muhammed’in ölümünden çok yıllar sonra vahiyler kitaplaştırıldı. Biz öyle biliyoruz. Yazar niye böyle biliyor anlamadım.


27 Ekim 2024 Pazar

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

 

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

Hüseyin Rahmi Gürpınar

İthaki Yayınları

3.Baskı – Aralık 2022

205 sayfa

 

1910’lu yıllar. Dünyaya Halley kuyruklu yıldızının çarpacağı söyleniyor. Bunun dünyayı yok edeceğini söyleyenler de var.

Haber İstanbul’da da yankı uyandırıyor.

*

İrfan adlı genç bu konuyla yakından ilgili. Okumuş, eğitimli bir bey. Yalnız bir kusuru var, kadın düşmanı. Kadınlardan yüz bulamamış ve kadınlardan yüz bulamayan her erkek gibi kadın düşmanı olmuş.

İrfan kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağı haberini kadınlardan öç almak için kullanmaya karar veriyor.

Kadınlara kuyruklu yıldız hakkında konferans veriyor. Onları korkutuyor.

Bu arada gazetelere yazı yazıyor. Onu bu yazılardan tanıyan bir genç kız, kuyruklu yıldız hakkında daha fazla bilgi rica ettiğine dair bir mektup gönderiyor. Kız tatlı tatlı bilgi istiyor. Ama İrfan Efendi bu mektuptan kıza aşık oluyor.

Kız cevabında:
“Selamün aleyküm der demez sevda konusuna saptınız. Çünkü gözünüzde kadın ancak o itibarla konuşmaya değerdir.” Sf.124

yazıyor. Çok da haklı. İrfan bu cevabı da aşka yoruyor. Naz yapıyora getiriyor konuyu.

Kız tam anlamıyla feminist bir pencereden anlatmaya çalışıyor derdini ama İrfan hayır ben size aşık oldum, tanışalım, evlenelim diye diretiyor. Hatta evlenme teklifi şöyle öküzce:

“Yakında çökmeye mahkum o nefis Tanrı yapısını, bir tapınak olan vücudunuzu, sizin için çırpınan bu inleyen ruha adamış olsanız dünyadan giderayak sonsuz sevaplar kazanacak büyük bir hayır işlemiş bulunursunuz.” Sf. 179

Feriha,  iyi eğitim almış, iyi bir ailede büyümüş. Ama ne de olsa dönemin koşulları itibariyle eninde sonunda biriyle evlendirecekler. İyi bari bu olsun madem deyip evlenmeyi kabul ediyor.

Yalnız Feriha’nın bir şartı var. Evlendikleri gece kuyruklu yıldızın çarpacağı gece. Feriha, o gece gerdeğe girmek istemiyor. Yıldız çarpar ve dünya yok olursa tertemiz ölmek istediğini söylüyor. İrfan kabul ediyor.

Evleniyorlar.

Evin çatısından kuyruklu yıldıza bakıyorlar. Dünya yok olmuyor. İrfan, Feriha’yı öpüyor ve son.

*

Kitapta bazı eski dilde kelimeler ilgimi çekti. Örneğin:

Kanun-ı tekamül: evrim yasası

Cümle-i şemsiyye: güneş sistemi

*

Bugünkü bazı semtlerin eski İstanbul'da nasıl olduğuyla ilgili şu kısımlar da ilgimi çekti:

“Hiç Erenköy taraflarına gitmediniz mi? Koskoca ovalar, kırlar, göz alabildiği kadar denizler." Sf.50

“Makriköyü’ne (Bakırköy’ün eski adı) gidip gelme birer bilet alalım. Azıcık kırları dolaşalım.” Sf89

Kırlar, ovalar... Hem de Erenköy'de, Bakırköy'de. İnsan inanamıyor. 

OSMANOFLAR

 


OSMANOFLAR

Kenan Hulusi Koray

İthaki Yayınları

1.Baskı – Ağustos 2022

325 sayfa

 

Osmanoflar Bulgaristan’ın Karnabad şehrinde bilinen, güçlü bir aile imiş.

Yazar, bu ailenin 1900’lü yılların başındaki anlarını anlatıyor. Hikayeyi bir sıhhiyeciden dinliyoruz. Aile ile yakın olan bu doktor onların hem aile ilişkilerini hem de yaşadıklarını anlatıyor.

Ailenin en büyüğü Yusuf Osmanof. Karısı Yuvanna Mihailoviç. Kadın terk etmiş kocasını.

Kızları Gülsüm (Groşenka diyorlar) annesine benziyor büyüdükçe.

Groşenka’nın amcaları Ahmet ve Halil.

Ahmet’in eşi Zehra sözü geçen bir kadın.

*

Aile güçlü iken, onlardan habersiz şehirde kuş uçmazken bir zaman sonra baskına uğruyorlar. Bunun korkusu uzun süre gitmiyor aileden.

*

Ben çok kendimi vererek okuyamadım açıkçası. İyi hoş aile ama kitap beni cezbetmedi.


14 Ekim 2024 Pazartesi

MERAKLISINA TOPLUMSAL CİNSİYETLER

 

MERAKLISINA TOPLUMSAL CİNSİYETLER

(Genders)

Kathryn Bond Stockton

2021

Çeviren: Ömer Anlatan

Nova Kitap

1.Baskı - Ekim 2022

206 sayfa

 

14 Ekim 2024 Bu kitabı okumam ama çok da anlamamam sorunsalı.

Bence biraz Amerikan olduğu için anlamadım. Siyahi kadın – siyahi erkek, beyaz kadın – beyaz erkek, köleler, kızılderililer… Bunlara dair bende bir alt yapı olmadığı için bu konulardan uzun uzun bahsetmesi bende pek yer etmedi.

*

Kitaptan anladığım kadarıyla bir doğumda atanan cinsiyet var. Genital organa göre anlaşılıyor. Ama bu bir cinsiyet tayini için yeterli değil diyorlar. Çünkü interseksler var. Demek ki genital organ cinsiyet tanımlamada yetersiz. Ama büyük ölçüde insanların baktığı husus bu. Sonra da buna göre ailenin yetiştirmesi ve toplumun beklentisi oluyor. Buna da toplumsal cinsiyet deniyor. Diye anladım ben. Yazarın ifadesiyle:

“Çocukların içine kız ya da oğlan gibi kelimeler koyuyoruz. Bu, onların izinleri alınmadan yapılan ve hayatları boyunca karşılık vermek zorunda oldukları bir müdahaledir.” Sf.27

Bebek doğuyor. Genital organına bakıyoruz. “Bu organın görünürlüğü, doğumda atanan cinsiyetin temel belirleyicisidir. Gözlerimizi bebeğin vücuduna diker ve bir okuma yaparız. Her şey beklendiği gibi görünüyorsa, bebeğin cinsiyeti “olan” bir kelime atarız. (…) Kelime kağıtlara geçer ve sesli olarak söylenir ancak onu bedene yapıştırmanın bir yolu yoktur. Beden, kendi kelimesinden fiziksel olarak ayrıdır. (…) Kelime, ancak daha sonra çocuğun içine girip çocuğun kendisini temsil eden bir kelime haline gelir.” Sf.50

İnterseks çocuklar ve trans çocukların sanki daha önce yoktu da yeni modaymış gibi lanse edilmesine karşı çıkıyor yazar. Eskiden de bu çocukların var olduğunu ama eskiden bu çocukların tıp tarafından dönüştürüldüğünü anlatıyor. Ameliyatlarla, hormonlarla bu çocuklar genital organlarıyla uyumlu hale getirilmeye çalışılırmış.

*


“Doğduğunuzda toplumsal cinsiyet nedir biliyor muydunuz? Gerçekten bilemezdiniz. Toplumsal cinsiyet, bildiğiniz bir şey haline gelir.” Sf.17 diyor yazar ve toplumsal cinsiyetin iki şeyden meydana geldiğini söylüyor yazar: ırk ve para.

Bunları açacağını vadediyor kitabın başlarında, nitekim açıyor da sanırım ama ben pek anlayamadım bunlarla bağlantısını. Irkın ve paranın özellikle paranın her şeyle bağlantısı var muhakkak ama kitapta bu kısmı netleştiremedim. Para derken örneğin oyuncak sektöründen bahsediyor. Bunu elinde tutan Mattel firması farklı cinsiyette çocuklar için oyuncaklar yaparak pazarını genişletmeye çalışıyormuş. İşin parayla ilgili kısmı sadece bu mu anlayamadım.

“Oğlanlar oyuncak bebeklerle oynamaz. Elbette bazıları oynar, ancak ellerinde bir oyuncak bebek görüldüğü anda, ona vurmuyorlarsa, oğlanlıkları sorgulanmaya başlar.” Sf.28 Bunu anlayabiliyorum. Oyuncakların da cinsiyetleri varmış gibi davranılıyor, evet.

*

ABD’de askere gitmek isteyen translar, tıbbi maliyetler gerekçe gösterilerek askere alınmıyormuş. Translar bu duruma tepkiliymiş.

Askerlikle ve erkeklikle ilgili çarpıcı bulduğum şöyle bir değerlendirme var kitapta:

“Asker, var olan en itaatkar, en boyun eğen, en hüküm altına alınan, en seyyar, en uysal bireydir. Asker, kelimenin tam anlamıyla itaat etmesi için yaratılmıştır. Bu tanımla başka bir yerde karşılaşsaydık bunun geleneksel kadınlık kalıplarına atıfta bulunduğunu pekala düşünebilirdik. Ama hiç de öyle değil.” Sf.35

*

Yazar, başkasından alıntı yaparak evlilikle ilgili çok çarpıcı bir fikir veriyor:

“Evlilikler, en değerli hediyenin kadınlar olduğu, hediye alışverişinin en temel biçimidir. (…) Eğer işlem yapılan şey kadınlarsa o zaman birbirine bağlanmış olanlar onu veren ve alan erkeklerdir; kadın, ilişkinin bir tarafı olmaktan ziyade ilişkinin aracısıdır.” Sf. 102

*

Kitaptan öğrendiğim bazı yeni kavramlar var. Çevirmenin notuyla:


Cinsiyet bozucu: İkili cinsiyet kalıplarını ve bunların atfettiği kadınlık ve erkeklik rollerini kabul etmeyen, bunları reddeden ve bozan kişileri ifade eden “gender non-conforming” ifadesinin dilimizde benimsenmiş karşılığı

Pirinç kraliçesi: LGBTQI+ jargonunda, Asyalılara karşı ilgi duyan Asyalı olmayan gay erkekleri ifade etmek için kullanılmaktadır.

Chick-lit: İngilizcede genellikle genç, bekar ve çalışan kadınları konu alan aşk romanları için kullanılan ifade

 *

Neticede çok anlamadığım ama hiç yoktan iyidir bir kitap oldu benim için. 

Aynı serinin başka bir kitabı için

Bkz: Meraklısına Feminizm