5 Aralık 2015 Cumartesi

AZ



AZ

Hakan Günday

2011

Doğan Kitap

34. Baskı - Nisan 2015

355 sayfa




Hakan Günday'ın en korkunçlu kitabı bu.

Korkunç dediğim, en çok hayat enerjisi emikleyen kitabı bu.

Kendisinin kitapları maaşallah hepsi birbirinden depresif, umutsuz, karanlık. Ama bu... Ama bu...

Aslında bir yandan da en gerçek bulduğum kitabı.

Bundan öncekiler Kinyas ve Kayra olsun, Piç, Zargana, Malafa, Azil, Ziyan... inanmanın, içine 
girmenin zor olduğu romanlardı. Soyut ve uzak gözüküyorlardı bana. Ama bu... Bu çok gerçek.

*

"Altı yaşındaydı ve altı yaşında ölecekti." 

Bu cümleyle başlıyor kitap.

Altı yaşında bir çocuğun duvardaki çatlağı, karanlıkta böcek sanması ve bundan korkup ranzanın üst katından düşerek ölmesi ile başlıyor kitap.

Burası bir yatılı okul, öğretmenin müdür tarafından taciz edildiği.

Daha 25 sayfada ciğerimi söktü kitap. Çocuk ölümleri, çocuk gelinler, intihar, taciz, tecavüz...

Derda da bu okulda. Ama annesi onu alıp başlık parası karşılığı evlendiriyor.

Derda'nın evlendirildiği ve içine girdiği ortam dini bir cemaat ortamı. Arka planda yasadışı işlerin yapıldığı, görünürde de kadınların kapalı, erkeklerin namazlı niyazlı olduğu bir ortam. Ve yer de Londra.

Derda, insanı delirtebilecek bu ortamdan, komşusu aracılığıyla kaçıyor. Ama komşusu Stanley, Derda için epey değişik bir adam.

Kendisi sado mazo. Stanley, Derda'yı sahibi olarak görüyor. Derda'nın kendisine şiddet uygulamasından zevk alıyor. Derda da kendisini dövdürmek isteyen erkekleri dövmek ve bundan para kazanmak istediğini söylüyor Stanley'e.

Bu yolla, o camiada epey ünlü oluyor Derda. Ama kara çarşaflı olduğu için yolda kimse kendisini tanımıyor. 

Derda, yeteri kadar para biriktirdiğini düşününce evden kaçıyor. Onun kaçtığı gece, kocası öldürülüyor, karıştığı karanlık işler yüzünden.

Derda, hatırlamak istemeyeceğim şeyler yaşıyor.

(En korkuncu ve bu kitaba dair en aklımdan çıkmayanı 52 adamın -üniversiteli genç daha doğrusu- Derda'ya tecavüz etmesiydi. Neyse ki bunlar sonra cezalandırılıyor.)

Uyuşturucu ticaretine karışıp kuryelik yapıyor. Bu esnada uyuşturucuya da alışıyor.

İngiliz polisi, Derda'nın kocası ve akrabalarının içinde yer aldığı karanlık ağı çözmek üzere Derda'dan tanıklık yapmasını istiyorlar. Derda da bildiği her şeyi anlatıyor.

Eroin tedavisi görüyor. Klinikte Anne adında bir kadın ona bakıyor. Bu kadınla anne kız ilişkisi kuruyorlar. 

Derda 18 yaşına geliyor. Üniversitede İngiliz Edebiyatı okuyor. Başarıyla da mezun oluyor.

*

Şimdi kitabın ikinci Derda'sına gelelim.

Baba cezaevinde. Annesi ölüyor. Ama Derda, annesinin öldüğünü kimse söylemiyor. Duyarlarsa kendisini yurda götürürler diye. Cesedi yok etmek için annesini baltayla kesiyor ve gömüyor.

Mezarlıkta çalışıyor Derda.

Bir gün mezarlıkta bir adamın bir zarf gömdüğünü görüyor.

Sonra başka bir adam gelip bu zarfı alıyor ve başka bir zarf bırakıyor.

Derda, zarfı alıyor ve para çıkıyor içinden. Parayı cezaevindeki babasına götürüyor.

Zarfın içinde bir takım istihbarat bilgileri varmış.

Yazdıkları zarfların bu şekilde ortadan kaybolduğunu gören görevliler, Derda'ya bir ders veriyor. Derda, yine zarf içinde para bulmak umuduyla kazdığı topraktan bu defa kutu içinde annesinin elini buluyor.

Korkuyor tabi zavallım.

Aradan yıllar geçiyor, Derda büyüyor, 16 yaşına geliyor. Matbaada çalışmaya başlıyor. Matbaada çalışıyor ama okuması yazması yok.

Burada korsan kitap basıyorlar. En çok talep gören de Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabı.

Derda, bu kitabı merak ediyor ve sırf onu okuyabilmek için okuma yazma öğreniyor.

Sonra da Oğuz Atay'a hayran kalıyor.

Onun hayatını da öğreniyor. Yaşarken anlaşılamamış olmasına çok içerliyor. Bütün insanlığa, Oğuz Atay'ı anlamadıkları için kızıyor. Onun adını yazıyor duvarlara. Ama tam da yazamıyor. O'nun içine A koyuyor. Böyle anarşistlerin işareti gibi oluyor ama o bunun farkında değil. Zamanla pek çok yerde bu işareti görünce insanların Oğuz Atay'dan özür dilercesine onun adını yazdıklarını düşünüyor duvarlara. Parmaklarına Oğuz Atay dövmesi yaptırıyor. Yumruk şekli verilince parmakların dışarıdan görünen yüzlerine Oğuz Atay harflerini yazdırıyor.

Derda, bir cinayet işleyip hapse giriyor. Ona, bu cinayet sayesinde hayatta kalan adam çeşitli şeyler gönderiyor. Gönderdikleri arasında telefon da var. Telefonun belleğinde çeşitli filmler bulunuyor. Bu filmlerden birinde de şu 52 gencin tecavüzüne uğrayan Derda'nın görüntüleri.

O Derda'yı izleyen hapisteki Derda, gördüklerinden çok etkileniyor. Ve ona bir mektup yazıyor. 

Mektupta ona aşık olduğunu yazıyor.

Sonra da kavuşuyorlar.

"Birbirlerine son kez bakıp uyudular.
Ölümüne.
Seksen yaşındaydı.
İkisi de.
Birlikte olabilmek için kırk yıl, 
Birlikte ölebilmek için de
Bir kırk yıl daha
Yaşamışlardı."

OHH BE!

Mutlu sonla bitmek için fazla mutsuz, fazla yoğun, fazla umut kırıcıydı.



Altını Çizdiklerim

"Köyün bütün kızları gibi, Fehime de bir çift gözden ibaretti. Doğunca açılan, ölünce kapanan bir çift göz. Ne ağzı bir işe yarayacaktı, ne de ses telleri." sf. 39

"Dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızlı yakalanılan hastalığına sahipti: Umut." sf.41

"Kişinin benliğini kırmanın birinci şartı, sopalarla dövmek değil, sahip olduğu adı reddetmekti. Sonra da yeni bir ad koymak. Sahip, ad koyandı. Evcil hayvanına ad veren bir çocuk ya da sırf kendilerine göre doğuda diye koca bir coğrafyaya Doğu diyen ve bu adı orada yaşayanlara da kabul ettirmiş olan Amerikalı ve Avrupalılar gibi." sf. 112

"Hayatı boyunca kurmuş olduğu bütün hayalleri düşündü. İçlerinden sadece biri gerçek olmuştu. O da, gerçekleşmemesi gerektiği için hayal olarak kurulmuştu. Sadece hayalde kalacağı için kurmaya cesaret ettiği tek hayali gerçek olmuştu. Sonra başka bir şey düşündü: Kim seçiyor acaba, dedi içinden. Hangi hayalin gerçek olacağını? O hayali kuran mı, yoksa o hayali kurduran mı?" sf.136

"Unutmanın en kolay yolunu da anlatmak sanıyordu." sf. 202

"İçine atmak diye bir şey varken, anlatmaya ne gerek vardı?" sf. 285


*

Kitapta adı geçen şarkılar:

Peek a Boo - Siouxie and the Banshees

If It Be Your Will

The Crusher - The Cramps

Rude Boy Train

*

Bu kitabı ilk olarak 4 yıl önce okumuştum: http://birazkitap.blogspot.com.tr/2011/11/az.html

O zaman da etkilenmişim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder