25 Eylül 2023 Pazartesi

OLESYA

 

OLESYA

Aleksandr İvanoviç Kuprin

1898

Çeviren: Hazal Yalın

İthaki Yayınları

1.Baskı – Ağustos 2022

115 sayfa

 

Bir cadı avı hikayesi diyeceğim bu romana.

*

Vazifesi gereği uşağı, aşçısı ve av arkadaşı ile taşraya gelen bir Rus görevli olan İvan Timofeyeviç, burada aylaklık ederken bir gün av arkadaşı Yarmola’nın ormandaki cadılardan bahsettiğini duyar.

Muhabbet, Rus beyimizin konuşma arzusundan doğar. Yarmola’nın konuşmaya gönlü yoktur ama bey onu zorlar. Birden esen rüzgardan açılır konu. Yarmola, bu rüzgarın sebebini “ya bir cadı karısı doğdu ya da büyücünün teki eğlenceye dalıyor.” diye açıklar. Sf.16

Yarnola’nın köyünde de bu büyücülerden varmış ama köyün delikanlıları onu kovmuşlar. Büyücü cadı artık köyden uzakta bir ormanda yaşıyormuş. Bazı kadınlar ona fal baktırmaya gidiyormuş gizli saklı.

*

Beyimiz İvan ve Yarmola, bir gün ava çıktıklarında İvan kaybolur. Bir kulübe görür. Kulübeye girer. İçeride yaşlı bir kadın ve torunu olan genç bir kız vardır. İvan bu yaşlı kadının, Yarmola’nın bahsettiği büyücü olduğunu anlar. Kadın ona pek misafirperver davranmaz. Ama genç kız yakın davranır. Zamanla da birbirlerine aşık olurlar.

Adı Olesya olan bu kız, İvan’ın falına bakar. Onu gelecekte çok iyi günlerin beklemediğini söyler. Ama İvan buna aldırış etmez.

*

İvan’ın köydeki görevi sona ermiştir, artık dönmesi gerekir. Ama Olesya’yı bırakmaz istemez. Onunla evlenmeyi düşünür. Bu düşüncesini Olesya’ya da açar. Ama Olesya, ayrı dünyaların insanıyız, der. İvan eğitimli, şehirli bir bey. Olesya okuma yazması bile olmayan, köylü bir kız.

Eğitimi yok ama hiçbir eğitimli insanda olmayan özel yetenekleri var. Bugün “astral seyahat” dediğimiz şeyi yapıyor Olesya. Ama bunu yapmaktan pek hoşlanmıyor ve bunu nasıl yaptığını anlatmayı da beceremiyor. Ayrıca çok güçlü bir imajinasyon yeteneği var. İvan’a bunu kanıtlamak için bir gösteri de yapıyor. İvan’a yolda yürümesini söylüyor. İvan yürümeye başlıyor, ama zaman zaman tökezleyip düşüyor. Bunu ona yaptıran Olesya. Olesya bunu açıklarken zorlanıyor. Seninle benim aramızda bir ip olduğunu düşünüyorum, o ipi çekince senin düştüğünü görüyorum, sen de düşüyorsun... diye açıklıyor. Aslında maji denilen şeyi yapıyor. Yüksek bir gama dalgası var belli ki Olesya’nın. O günler için büyücü sayılması anlaşılabiliyor.

*

İvan, Olesya’nın eğitimsizliğini, köylülüğünü önemsemiyor ama Olesya’nın kiliseye hiç gitmemesi ve gitmeyi de istememesi canını sıkıyor. Olesya, kendisindeki bu özelliğin nesillerdir kendilerinde olduğunu söylüyor ve bunun bir lanet olduğuna inanıyor. Bu yüzden kiliseye giderse başının belaya gireceğini sanıyor. Ama sevgilisinin gönlünü hoş etmek için bir gün kiliseye gidiyor.

Kilisede onun garipliğini gören ahali, onu tersliyor, kovalıyor, dövüyor. Olesya, güç bela kaçıyor ellerinden. Kaçarken de tehditler savuruyor.

Evine döndüğünde büyükannesi artık orada yaşayamayacaklarını, gitmeleri gerektiğini söylüyor. Çünkü artık ahalinin başına ne gelirse Olesya’dan bilecekler.

*

İvan, Olesya’nın kiliseye gittiğini ve şiddete uğradığını sonradan öğreniyor. Çok üzülüyor. Hemen gidiyor yanına. Olesya onu suçlamıyor, ona kızmıyor, ama birlikte olamayacaklarını anlatıyor. Vedalaşıyorlar.

İvan gerisingeri dönüyor. Evde Yarmola ona gitmesi gerektiğini söylüyor. Çünkü dolu yağmış ve bu dolu yüzünden ahalinin ekinleri zarar görmüş. Bunu cadılardan biliyorlar ve İvan da o kadınlara yakın diye onu da suçluyorlar.

İvan, Olesya’nın kulubesine gidiyor. Ona haber vermek, öfkeli kalabalıktan kurtarmak için. Ama kulübeye gittiğinde kimseyi görmüyor, çoktan gitmişler.

*

Acıklı bir aşk hikayesi.

İvan azıcık daha cesur olsaydı, kızı kilise milise diye üzmeseydi her şey farklı olabilirdi.

*

Rus romanlarında illa bir Türk ifadesi geçer. Ya Türklerle yapılmış bir savaşın bahsi geçer, ya Türk halısı ya Türk kahvesi. Bu romanda da varız, bir türküde:

Oy, akşam güneşi battı

Poçayev’in üstü karardı.

Oy, Türk ordusu yürüdü,

Kapkara bir bulut gibi.

 

Kitaptaki anlatıya göre:

“Türkünün devamında Türklerin Poçayev Manastırı’nı hücumla ele geçiremeyince kurnazlıkla almaya karar verdikleri anlatılır. Bu amaçla manastıra hediye gibi içi barut dolu kocaman bir mum göndermişler. (...) Büyük mutluluğa kapılan keşişler tam mumu Poçayev Meryem Ana tasviri önünde yakacaklarmış ki...”

İlahi bir esinle yakmamaya karar vermişler. Mumu açık alanda parçalamışlar.

*

Köylülerin yaşamından da yer yer bahsediliyor kitapta. Doktor karşısına çıkınca rahatsızlıklarını bir türlü doğru tarif edemeyişleri sıkıntı yaşatıyormuş. Hepsi “İçim ağrıyor” ve “Ne yemem ne içmem kaldı” diye tarif ediyormuş rahatsızlıklarını. Sonra da doktorun salt bu tariften yola çıkıp derman bulmasını bekliyorlarmış.

*

Yazar Kuprin, Çehov ve Gorki ile birlikte Rus öykücülüğünün en önemli isimlerinden sayılıyormuş. 20.yüzyıl Rusya’sının en çok okunan yazarlarından biriymiş. Olesya için “otobiyografik kısa roman” diyorlar. Otobiyografi mi? Gerçekten böyle biriyle mi tanışmış? Vaov o zaman!