MERCIER ile CAMIER
(Mercier et Camier)
Samuel Beckett
1946
Mercier ile Camier beraber yolculuğa çıkacaklar. Nereye gitmek niyetindeler, bilmiyorum. Niçin gitmek istiyorlar, onu da bilmiyorum. Kendileri de bilmiyorlar zaten. Hatta yolculuğa çıkıp çıkmama konusunda bile emin değiller. Sık sık geri mi dönsek, yağmur yağıyor, bu havada gidilmez, güneşli günde gidilmez, aslında hiç gidilmez, gidilmez deyip duruyorlar. Tamam gitmeyin o zaman. Git diyen mi var? Görünmeyen şiddetli bir gücün baskısı altındaymış gibi harekete geçiyorlar. İçten gelen bir istek mi yoksa zoraki bir gidiş mi, anlamıyorum. Ama kesinlikle kararlı değiller, onu anlıyorum. Gitmekte de, kalmakta da, dönmekte de, durmakta da, hiçbir şeyde kararlı değiller.
Yazarın "Godot'yu Beklerken" adlı kitabında da bu kararsızlık hali var ki bu beni delirtiyor. Ben en kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğunu düşünüyorum. Bir karar ver ve buna göre hareket et. Ha tabii bunu yaparken esnek de ol, baktın iyi bir karar değilmiş, vazgeç ve/veya geri dön. Ve lütfen tüm bu süreçte sızlanmayı kes.
Mercier ile Camier bu açıdan beni delirten iki tip. Sürekli kararsızlık ve sızlanma hali içindeler. Bir de yaşlılar. Huysuz ihtiyarlar.
Bu ikisi dışarıdayken burunlarına kerhane kokusu gelmiş. Kerhanenin nerede olduğunu bir polise soruyorlar. Polis de bunlara yaşınızdan başınızdan utanın deyince polisle tartışıyorlar. Önce polis bunları copluyor, sonra da bunlar polisi.
Yol boyu bol bol konuşuyorlar. Ama konuşmalarının içeriğini Camier şöyle ifade ediyor: “Geriye baktığımızda, kendimizin dışında her şeyden söz ettiğimizi görüyorum.”
Bir ara yollarına ayrı ayrı devam etme kararı alıyorlar. Ama sonra tekrar bir araya geliyorlar.
Mehter takımı gibi ilerliyorlar iki ileri bir geri. Her defasında terk ettikleri kente gidiyorlar. Halbuki Mercier “Bu kenti bugün terk etmezsek, bir daha hiç edemeyeceğiz sanki.” diyordu.
*
Mercier ile Camier'in yolculuk sırasında bindikleri bir tren var. Trende yaşlı bir yolcu geçmişini anlatıyor. Anlatır ya yaşlılar, ayarları yoktur onların. Çocukken babasından çok dayak yermiş. Bir tarafları kanarmış dayaktan. Ardından babası anneyi tembihlermiş yaralara pansuman yapması için. Şu inceliğe bakar mısınız? “Beklenmedik mutlu bir tren kazasında” annesi ve babası ölmüş. Çocuksuz bir çift tarafından evlat edinilmiş. Tarla işlerinde çalışmış. “Sütçü kızı gebe bırakmak mümasebetsizliğinde” bulunmuş. Münasebetsizlik de tecavüzün başka bir adı herhalde. Bu yüzden kaçmış. Kaçarken de tahıl ambarlarını, samanlığı, ahırları ateşe vermiş. Sevimsiz herif. Sevimsiz de geri zekalı hıyarların başka adı.
*
Kitabın sonunda Mercier ile Camier bir nehre bakarken birbirleriyle vedalaşıyorlar.
*
Mercier ile Camier iki arkadaş mı, yoksa aynı bedendeki iki farklı ses mi bilmiyorum. Her ne boksa sevmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder