19 Ağustos 2021 Perşembe

OTUZ MİLYON KELİME


 

OTUZ MİLYON KELİME

Çocuğunuzun Beynini Geliştirin

Dr. Dana Suskind

2015

Çevirmen: Dr. Esra Eret Orhan - Barış Satılmış 

Buzdağı Yayınevi

256 sayfa

Çocuğun ilk üç yılında onunla bol bol konuşmanın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor kitap. Çocuk ne kadar çok ve çeşitli kelime duyarsa kelime hazinesi o kadar gelişir, böylece hem anlaması kolaylaşır hem kendini ifade etmesi. 

*

Kitabın başında işitme engelli çocuklardan bahsediliyor. Bu kısımları okurken bu engelin ne kadar sıkıntılı olduğunu anlıyorsunuz. İşin garibi sonradan bu engeli koklear implant ile ortadan kaldırmak mümkün olsa da yani artık duyabilir olsa da kişi, seslerin anlam kazanması bambaşka bir süreç. Sesi duymak ile o sesin anlamını bilmek bambaşka iki olay. 

*

Ebeveynin çocukla konuşması çocukta müthiş bir gelişim oluşturuyormuş. Yazarın dediğine göre; "Bu mucizevi güç, çocuk işiterek doğsa da koklear implant yoluyla işitmiş olsa da değişmiyordu. Bu dil ortamı olmadan, işitme kabiliyeti boşa harcanan bir hediyedir."

*

Çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre;

Yüksek sosyoekonomik düzeye sahip ailelerin çocukları bir saat içinde;

- ortalama 2000 kelime duyuyor, 

- bu aileler çocuklarına yaklaşık 250 kez yanıt veriyor,

- çocuklarına yaklaşık 40 sözcükten oluşan onay ifadeleri kullanıyormuş.

Alt düzeydeki ailelerin çocukları ise;

- ortalama  600 kelime duyuyor,

- bu aileler çocuklarına 50 defadan az yanıt veriyor,

- çocuklarına yaklaşık 4 sözcükten oluşan onay ifadeleri kullanıyormuş

Her şey sınıfsal.

Bu konuda çevrede gözlemlediğim durum da içler acısı. Çocuğu dinlemeyen, çocukla ilgilenmeyen anne babalar. Daha çok anneleri görüyorum, çünkü babalar mı, onlar zaten yoklar. 

Annesinin ilgisini normal konuşmasıyla çekemeyen çocuk bu defa tabii ki doğal olarak ağlamaya, sesini yükseltmeye, taşkınlığa başvuruyor. Çünkü annesinin ilgisini ancak bu şekilde çekebildiğini fark ediyor. Şimdi suç kimde?

Bu konudan bahsettiğimde hemen anneleri savunucu laflar ediliyor. Anne de kim bilir nelerle uğraşıyormuş, yoruluyormuş... Bunlar çocuk için kabul edilebilir mazeretler değil ki. Yetişkin insanlar olarak birbirimizin halinden anlarız, ben senin yorgunluğunu mazur görürüm, sana bulaşmam. Ama küçücük çocuk karşındaki, sana muhtaç, senin ve eşinin dünyaya getirdiği bir bebecik. Küçücük bebekten senin yorgunluğunu, bu yüzden onunla ilgilenemeyeceğini, buna anlayış göstermesini mi bekliyorsun? Çocuğun bu davranıştan anlayabileceği sadece annem beni sevmiyor, benimle ilgilenmiyor olur. 

Nefret ediyorum hepinizin anneliğinizden de babalığınızdan da, neyse...

*

Ebeveynin çocukla konuşmasının önemini bol bol anlatan kitapta ebeveynin çocuğuyla ne kadar ve nasıl konuştuğunun da önemli olduğunu söylüyor. "Evdeki eğitim durumu veya ekonomik durum ne olursa olsun, ebeveyn konuşmasının çok fazla olduğu evlerdeki çocuklar daha iyi sonuç elde ediyorlardı." 

Bır bır bır sürekli konuşan anne baba fikri benim kafamı şişirse de bebelerin hoşuna gidiyor demek ki. 

*

Konuşmanın içeriği önemli tabii. Örneğin sürekli emir ve yasak içerikli konuşmalar elbette iyi sonuç vermeyecektir.

“Bir çocuğun ebeveyni ile etkileşimi ebeveyn tarafından ‘Yapma!’, ‘Dur’, ‘Onu bırak’ şeklinde emir ifadeleriyle başladığında, bunun gelişimi olumsuz etkilediğini gördük."  diyor yazar.

“Şapkanı tak,” "Ayakkabını giy." onu yap, bunu yap dediğinde evet çocuk dediğini yapar belki ama o anlıktır, devam eden alışkanlık değil. 

Çocuğa emir vermek yerine açıklama yapmak gerekiyor.  “Hemen oyuncaklarını topla” demek yerine “Oyuncaklarınla oynadığımıza göre şimdi onları ne yapalım?” demek gibi. "Dışarı çıkıyoruz. Ayakkabılarını giysen iyi olur yoksa yağmur yüzünden ayakların ıslanır ve çok üşür." gibi.

Böylece çocuk neden ve sonucu öğreniyor. Öz becerisi gelişiyor.

Tabii yeri geldiğinde emir ifadesi kullanacaksın. Örneğin çocuk yola fırlıyorsa ve araba çarpmak üzereyse uzun uzun "Lütfen koşma canım, hızlı gelen araba sana çarpabilir ve canın yanabilir." diye uzun uzun  açıklama yapacak zamanın yok. “HEMEN DUR! ARABA GELİYOR!” demekte sıkıntı yok. 

*

Bebekçe konuşma diye küçümsediğimiz şey aslında iyiymiş. Hanimiş de hanimiş, ne de şeker bir bebekmiş, annnneeeeesiiiii bebeğiniiiii çoooooook seviyooooor... gibi şeyler söylemek,  bebeğin beynindeki nöronlara iyi geliyormuş. 

"Bebekçe konuşma, bebeğin beyninin yetişkin konuşmasından farklı olan ve akustik olarak abartılan sesleri kolayca yakalamasını ve öğrenmesini kolaylaştırıyor."

*

Madem konuşma bu kadar önemli, o zaman televizyonu açayım diye düşünüyorsanız yanlış düşünüyorsunuz. Televizyon bir boka yaramıyormuş. Çünkü televizyonda etkileşim yok, sıcaklık yok. Çocukla konuşmayı önemli kılan ebeveynin sıcaklığı, ilgisi. 

Teknolojik aletler, ekranlar zarar veriyormuş çocuk gelişimine. Muhtemelen internetlerde görmüşsünüzdür, Bill Gatesler ve benzeri teknoloji devi zenginlerin çocuklarının gittiği okullar öyle teknolojisi yüksek okullar değil, aksine kağıt, kalem, makas, incik boncukla çocukların eğitildiği ve eğlendirildiği okullar. 

Hatta Graham Bell bile bilimsel çalışmalarını engellediği için ofisine telefon istemezmiş, ahaha.

*

Evde sürekli stres havası varsa bunun çocuğa yansıması elbette olumsuz oluyor. Yavrucak böyle bir ortamda kendisini tehdit altında hissediyor ve sürekli savunma haline giriyor. Zamanla beyin tehdit olanla olmayanı ayırt edemez hale geliyor. Böylece yavrucak "Tüm enerjisini bilinmeyen bir şeyin koruyucusu olmak için harcar ve kendi gelişimini ciddi bir şekilde etkiler."

*

Ebeveynin çocukla konuşmasını 3K ile özetliyor yazar. Kavrayın, Konuşun ve Karşılıklı Yapın.

Kavrayın: Çocuğun odaklandığı şeye odaklanın. Çocuğun ne yaptığını fark edin, sonra bunun bir parçası olun.

Konuşun: Kelimelerin sayısı, türü, nasıl söylendiği önemli. Çocuğa konuşmak değil, çocukla konuşmak, özellikle çocuğun odaklandığı şeyle ilgili konuşmak.

Karşılıklı Yapın: Çocukla karşılıklı sohbet edin. 

*

Çocuğu övmekle ilgili de nüans varmış. Çocukla olumlu konuşalım, onu övelim ama bunun da şöyle bir inceliği varmış. "Çok akıllısın" dediğimizde kişiyi, "Bunu yapmak için çok çalıştın" dediğimizde süreci övüyormuşuz. 

"Araştırmalar süreç temelli övgüleri daha çok duyan, çabaları için övülen çocukların bir zorlukla karşılaştıklarında vazgeçme ihtimallerinin daha düşük olduğunu, onlara okulda ve hayatta daha iyi olmalarına yardımcı olan bir sebat gösterdiklerini kanıtladı."

*

İyi kitap, hoş kitap ama yabancı havası var kitapta. Çok Amerikan. Amerika örnekleri, Amerikan araştırmaları, Amerika'daki makale ve kitaplara atıflar...

Bundan önce okuduğum "Yetişin Çocuklar" da bunun Türk versiyonu. Türk örnekler, Türkiye'deki sorunlarla ilgili yakınmalar vardı. 

Çocuk gelişimi ile ilgilenen insanlar doğal olarak önce kendi ülkelerinin çocukları ile ilgileniyor, önce onlar için üzülüyor sanırım. Bu da dillerine, üsluplarına ve kitaplarına yansıyor elbette. 

*

Bu arada otuz milyon kelime metaformuş. Kitabın başlığından sanmıştım ki "Otuz milyon kelime. İşte o kelimeler: 1-.... 2-... 3-...." 

Düz bir insanım, böyle dümdüz düşünürüm ben. 

Otuz milyon farklı kelime de değil kast edilen. 

Aman düzgün düzgün konuşun işte çocuklarınızla, ilgilenin onlarla.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder