GİZLİAJANS
Alper Canıgüz
2008
İletişim Yayınları
204 sayfa
Alper Canıgüz'ün okuduğum ikinci kitabı.
Birincisi için;
Bkz: Oğullar ve Rencide Ruhlar
Bu kitapta da okuduğum ilk kitaptaki gibi beklenmedik gelişmelerle karşılaştım. Yine hiçbir ön bilgim olmadan başladım okumaya. Olayların böyle gelişeceğini hiç beklemiyordum. Gerçi ne beklediğimi de bilmiyordum ya neyse.
Ama yani uzaylıları da hiç beklemiyordum. Eğlenceliydi. Hikayenin absürt olması istenmiş galiba ama bence yuooo gayet mantıklıydı.
*
Musa, metin yazarı olarak Gizliajans adlı bir reklam ajansından iş teklifi alıyor. Görüşmeye gidiyor. Yetkili kişi olarak Tunçay Bey ile (Tunçay, ç ile) görüşüyor. Ama asıl patron odadaki kedi imiş. Kedinin adı Şeytan. Patron işte bu kedi Şeytan Bey imiş. Musa hıhı diye gülüp geçiyor ama ortamdakiler ciddi. Bir de yaratıcı yönetmen var, Gürcan Bey, gözlerindeki problem nedeniyle sürekli ağladığı için ona Çeşme diyorlar.
Burada çalışmaya başlıyor Musa ve burada çalışan Sanem’e görür görmez aşık oluyor. Arabesk bir başlangıç yapıyorlar.
Sanem: Seni çok üzerim ben.
Musa: Ölümüm elinden olsun.
Öğğyk!
Sanem anlatıyor bu ajansın olayını. Zengin bir iş adamı olan Barbaros Albatros ölmüş. Tüm mirasını kedisine bırakmış. Ajanstaki kediye, Şeytan’a. Şeytan’ın bu parayı kullanması işin kurulan Albatros Vakfı, kedinin vesayetini alan Tunçay Bey tarafından vekaleten yönetiliyormuş. Yani Tunçay Bey Albatros Vakfı genel sekreteri aynı zamanda.
*
Musa, asker arkadaşı Şaban ile ev arkadaşı.
Yaşadıkları apartmanın üst katında "Samanyolu Mutluluk Okulu" adlı bir işletme kurulmuş. Terasta parti vermek isteyen okulun hocası Savuray Bey apartman sakinlerinden izin istiyor. Şaban ve Musa’ya da geliyor. Okulunu tanıtıyor. Bu arada çocuklardan bahsediyor şu şekilde:
“Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı? Bu masumane görünen soru içinde korkunç bir gizli argüman barındırmaktadır. Bu da sevginin ölçülebilir bir şey olduğu iddiasıdır. Biliyor musunuz, çocuk o güne kadar bunu hiç düşünmemiştir bile. O hayatı ve hayatın bir parçası olarak kendisini ve diğerlerini doğallıkla sevmektedir. Ne ki, birden tartmaya başlar… Annemi mi daha çok seviyorum babamı mı? (…) Ve bir kez sevgiyi tartmaya başladınız mı kaçınılmaz biçimde onu araçsallaştırır, sevgimizi silah olarak kullanmayı öğrenirsiniz!”
Komşulardan Müberra Abla hoşlanmıyor bu insanlardan. Klasik yaşlı, giren çıkan belli değil diye söylenen komşu teyze.
Tesadüfe bakın ki Gizliajans'ın tek müşterisi Albatros Vakfı girişimi olan Samanyolu Mutluluk Okulu.
Şaban ve Musa partinin kendileri için sakıncası olmadığını söylüyorlar.
*
Çeşme (Ajansın yaratıcı yönetmeni Gürcan Bey) Musa’ya mail atıp eve çağırıyor, önemli bir konu görüşecekmiş. Tam Musa eve yaklaşmışken Çeşme camdan aşağı atlıyor. İntihar mı? Ardından da ajansın sekreteri Mehtap o apartmandan çıkıyor. Çeşme geride intihar mektubu bıraktığı için olay intihar olarak kapanıyor.
Musa gazetede bu intihar haberini okurken adının Fezai Aydıntürk olduğunu söyleyen bir adam geliyor Musa’nın yanına. Özel araştırmacıymış, ne demekse, dedektif gibi bir şey herhalde.
*
Parti yapılıyor terasta. Ajansın müşterisi olduğu için ajans çalışanları da partiye davetli. Musa'nın gözleri partide Sanem'i arıyor. Ama Sanem gelmiyor, bu duruma sinirlenen Musa çok içip sarhoş oluyor. Ardından evine dönüyor. Şaban'ın evde olmadığını fark ediyor. Odası alt üst edilmiş ve duvarda kan var. Ne olduğunu anlayamıyor.
Ajansa gidiyor. Ajans da yerinde değil, taşınmış, kimse buna haber vermemiş.
Dedektif Fezai’yi arıyor Musa. Fezai ile boşaltılan Gizliajans’a giriyorlar. En üst kattaki kilitli odayı açıyorlar. Soğuk hava deposu ve yatakhane var içeride. Üstelik yerçekimsiz bir ortam. Bir şey anlamıyor Musa.
Fezai Musa’yı Barbaros Albatros’un eşi Durnev Hanım’a götürüyor. Eski Osmanlı hanımefendisi olan Durnev Hanım uzaylılardan bahsediyor. Uzaylılar dünyayı sömürüyormuş. Buna karşı çıkan insanlar varmış. Şaban da uzaylılara karşı dünyayı savunan Dünya Savunma Örgütü ajanı olabilirmiş, o yüzden uzaylılar kaçırmışmış onu.
Tesla'nın da bu konuyla ilgisi varmış. Tesla dünyayı elektrik katmanı ile kaplamayı tasarlamış. Hem elektrik bedava olacak hem de uzaydan gelen saldırılara karşı önlem olacak. Ama insanların bu güce ulaşmasını istemeyenler karşı çıkmış. 1940’ta yayınlanan ilk Superman çizgi romanında Supermen, Tesla adlı bilim adamına karşıymış. Bu bilim adamı dünyayı elektromanyetik ışınlarla yok etmeye çalışıyormuş, uzaydan gelen kahraman Süpermen ona engel oluyormuş. Hep algı oyunuymuş bunlar.
Ajanstaki o soğuk hava deposu ve diğer her şey de Şaban’a ulaşmak içinmiş. Dünyanın iklimi uzaylılar için çok sıcakmış, o yüzden bu yeri yapmışlar.
Sanem de uzaylıymış. Musa’yı Şaban’a yaklaşabilmek için kullanmış.
Şeytan kedi de uzaylıymış ve en tehlikelisiymiş.
Çok eğlenceli hikaye.
Bu arada uzaylı muzaylı ilginizi çekiyorsa;
Bkz: Kozmik Dokunuş
*
Musa bunlara inanamayarak ama olanlara da bir açıklama getiremeyerek oradan çıkıyor.
Ajansın eski metin yazarı Sezyum aklına geliyor. Sezyum’un internet sitesinde Rehberin Rehberi sekmesinde bazı rakamlar var. Musa, Sezyum’un hazırladığı Mutluluk Ülkesi Yolculuk Rehberi'ne bakıyor. Rakamların gösterdiği cümle ve sözcüklerden “Moon Hotel Mikonos” şifresini çıkarıyor. Bravo Sherlock Musa! Buranın uzaylıların üssü olduğunu düşünüp Fezai'ye haber veriyor ve Mikonos’a gidiyorlar. Otelde ajansın müşteri temsilcisi Ayberk-Berkay kardeşler bunları yakalıyor. Bir odaya tıkıyor. Odada Şaban ve Sezyum da var.
Şaban kendisinin uzaylı ya da uzaylı düşmanı olmadığını, hiçbir şey bilmediğini ve anlamadığını anlatmaya çalışıyor.
Sezyum’a ise Çeşme Bey ajansın uzaylılara ait olduğunu söylemiş ölmeden önce. Ama başka da bir şey bilmiyormuş.
Uzaylılar Şaban ve Sezyum'u bir şey bilmediklerini anlayınca öldürüyorlar. Musa ve Fezai'yi ise kurtarmaya kim geliyor? Müberra Abla! Ahahahahahhaha.
Meğer uzaylıların asıl peşinde olduğu Müberra imiş. Asıl hedeflerinin Şaban olduğunu sanarak yanılmışlar. Müberra Abla Dünya Savunma Örgütü başkanının özel sekreteri ve Avrupa koordinasyon sorumlusuymuş.
Başkan yakında Athos Dağına gelecekmiş. Uzaylıların onu orada vurma planlarını öğrenmiş Müberra. Onu kurtarmak üzere Athos Dağına gidiyorlar. Burada Müberra öldürülecekken onu kurtarmaya kim geliyor? Prens Charles. Ahahahahahahah. Evet. Dünya Savunma Örgütü başkanı Prens Charles imiş. Kraliyet ailesinin mevcudiyet sebebi de zaten buymuş. Aahahahahhahaha.
Musa, yanından geçip giden Sanem’i görüyor ve onunla konuşmak istiyor. Sanem her şeyin oyun olduğunu söylüyor, ayrı dünyaların insanıyız diyor. Musa bu cevaba dayanamıyor ve uçurumdan atlıyor.
Uyandığında hastanede buluyor kendisini. Düştüğü yerden çıkartıp hastaneye getirmişler. Başında Durnev Hanım var.
Durnev Hanım ona ölen eşi Barbaros Albatros’u anlatıyor. Nasıl tanıştıkları, nasıl çalışkan ve çapkın olduğunu... Öldüğünde tüm mirasını kediye bırakmasının altında bir bit yeniği olduğunu düşünmüş Durnev Hanım. Barbaros’un arkadaşı Fezai Durnev Hanım'a Barbaros’un uzaylılarla savaşırken şehit düştüğünü söylemiş. Miras meselesinde de uzaylılar onu zorlamış.
*
Musa bu bilgilerle hastaneden çıkıyor. Fezai’den bir mektup alıyor. Mektupta yazana göre uzaylı muzaylı yok, hepsi yalan. Barbaros Bey, karısından ayrılmak için bu oyunu oynamış. Herkes oyunun içinde. Prens Charles'ı ona benzeyen bir oyuncu canlandırmış. Kimse ölmemiş. Şaban aslında kitle iletişimi ve propaganda uzmanıymış. “Ona göre bir fikir inandırıcılığını en gerçekdışı yanlarından alır, bu yüzden en kolay yutulur olanlar en büyük yalanlardır. Suyun üzerinde yürüyen İsa ile telepatik iletişim kuran bir kedi arasındaki fark sadece tekniktir. Kafasındaki iyi kötü, doğru yanlış dengelerini alt üst ettikten sonra bir insanı her şeye ikna edebilirsiniz.”
*
Güzel bir sondu bu bence ama burada bitmiyor.
Müberra Ablanın evinde iki köpek vardı. O köpekler parçalanarak öldürülmüş. Musa’ya göre kedi Şeytan Bey yapmış olmalı bunu. Musa gerçek olduğunu düşünüyor tüm bu olanların. Ona göre gerçekten de uzaylılar bir kedi liderliğinde dünyayı ele geçirmeye çalıştı, Prens Charles, Barbaros Albatros ve Müberra abla birer kahraman, Sanem de kendisini seviyor.
*
Tamam bu da fena değil bir son. Ama burada da bitmiyor. Kitabın sonunda Sanem’e özlem satırları var:
"Ve ben artık mutsuz bir adamım.
Günler, haftalar, aylar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum."
Iyyhhh!
Kitabın bütün eğlencesi bu satırlarda kaçtı benim için. Arabesk arabesk. Iyk!
*
Bu hikayeyi film olarak da izlemek isterdim. Çok keyifli olabilir. Sondaki aşk acısı yakarışları kısmı hariç.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder