ASKER DAHA FAZLA ELLIOTT SMITH DİNLEMEK
İSTEMİYOR
Utku Yıldırım
2018
Dedalus Kitap
101 sayfa
Bu kitabı benim arkadaşım yazdı. Bana da
imzalayıp verdi.
O yüzden hakkında hep iyi şeyler
yazacağım. Sonuçta kimseye objektif ve tarafsız olacağım taahhüdünde
bulunduğumu hatırlamıyorum.
: )
Sözlerime şöyle başlamak istiyorum: Bugüne
kadar okuduğum en güzel, hayır hayır, genel olarak dünyanın en güzel kitabı.
(Buraya bir gülücük daha gelsin : ) )
*
Tamam, şimdi mesela yazarını hiç tanımıyormuşum
gibi alıyorum elime kalemi ve anlatıyorum.
Bende uyandırdığı ilk izlenim şu: Çok
anlam yüklü öyküler.
Kitaptaki öykülerden şunu gördüm; yazar
şarkılara, eşyalara, filmlere, evlere, mahallelere, konu komşuya, insanlara çok
anlam yüklemiş. Herkes ve her şey başka herkes ve her şeyi hatırlatıyor ona.
Çok zor bir hayat bence.
*
Öykülerin samimiyetinde kuşku yok. İçini
dökmüş, belli. Döküp kurtulmak istemiş.
Ama bana soracak olursanız dertleri
tasaları yazıya dökmek, değil kurtulmak, aksine dertlere tasalara ölümsüzlük
kazandırmak demek.
Üstelik başkalarına da bulaştırarak.
Neticede okuyucu da yazarın insafından etkileniyor. Okuduklarımız bizde çeşitli
duygular uyandırıyor. Mutluluk, mutsuzluk, beğenme, beğenmeme, sevme, sevmeme,
umut, kaygı, endişe, öfke, neşe… gibi bir dolu duygu canlanıyor okurken.
Bu kitabı okurken bende hüzün canlandı
mesela. Kayıplar, başarısızlıklar, terk edişler ve terk edilişler başka ne
canlandıracaktı ki zaten?
*
Kitabın arka kapağında “Acının ve
yenilginin karşısında her seferinde ‘belki bu kez başarabilirim’ hissini güçlü
tutmaya çalışıyor.”
yazılmış kitap hakkında.
Yuooo!
Hiç de “belki bu kez başarabilirim” hissi
edinmedim.
Aksine “Bu da mı gol değil?” dedim her
öyküde.
*
Kitap bana başka bazı yazar ve kitapları
anımsattı.
Hakan Günday’ın “Kinyas ve Kayra” adlı
eseri mesela. Kinyas ve Kayra arasında görünüşte her an kopmaya hazır gibi ama
aslında sağlam ve fakat umutsuz ve depresif bir dostluk var.
“Asker Daha Fazla Elliott Smith Dinlemek
İstemiyor”da da yazarın Emre adlı arkadaştan bahsettiği hikayeler Kinyas ve
Kayra’yı çağrıştırdı bana.
Bir başka benzerlik bulduğum eser, İlhami
Algör’ün “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” adlı eseri. O kitabı pek
beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Çünkü hep kaybetmeye teşne bir hayat ve üstelik
bunu kabulleniş resmediliyor ve bu pek hoşuma giden bir tür değil. Bu kitapta
da o havayı sezdim.
Bir de Murat Menteş’in “Ruhi Mücerret” eseri
geldi aklıma. Süper marketlerin reklam broşürü gibi bir kitaptı o. Coca Cola,
Pepsi vb. geçiyordu bol bol. Bu kitapta ise aslında sadece Tutku bisküvi’li bir
kısım var, haksız bir benzetme oldu belki, ama kurduğum benzerliklerin hepsinin
haksız olabileceğini buradan anlayabilirsiniz.
*
Yukarıda yazarın içini döktüğünü, döküp
kurtulmak istediğini söyledim.
Ama aslında yazar kitabın ortaya çıkış
amacını kendisi dile getirmiş:
“Bir şeylerin özel olduğunu düşünmek
istiyorum, bu yüzden yaşanan ne varsa kağıt üstünde sihre bulamaya çalışıyorum.”
Sf.96
Güzel bir çalışma bu.
Ama bence daha güzeli, olanı olduğu gibi
kabul etmek ve geçmişi geçmişte bırakmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder