USTALIK GEREKTİREN KAFAYA TAKMAMA SANATI
(The Subtle Art Of Not Giving a Fuck)
Mark Manson
2016
İngilizce aslından Türkçeye Çeviren: Pınar
Savaş
Butik Yayıncılık
200 sayfa
İyi hissettiren bir kişisel gelişim kitabı
oldu benim için.
Böyle şeyler okumak iyi geliyor bana.
*
Gerçi pek iyi bir başlangıç yapmıyor
kitap. Charles Bukowski örneği veriyor çünkü. Yazar da farkında bu ismin iyi
bir örnek olmadığının:
“Muhtemelen tavsiye isteyeceğiniz ya da
kişisel-gelişim kitabında bulmayı umduğunuz en son adamdır.” Sf.5
diyor.
Onun hayatından verdiği kıssadan hisse şu;
Charles Bukowski yazar olmak istiyor. Dergiler, gazeteler, yayınevleri hep
reddediyor. Bukowski de depresyona giriyor. Nefret ettiği bir işte çalışıyor. Nihayet
elli yaşına geldiğinde bir yayınevi editörü onun kitabını basıyor ama para vereceğini
taahhüt etmiyor. Neticede alkol ve depresyon içinde geçmiş gençlik yıllarının
ardından gelen bir şöhrete kavuşuyor.
Kıssadan hisse şu; pes etme, umudunu
kaybetme.
Ha ama Charles Bukowski’nin dediği ise “Çabalama”
Yazara göre Bukowski’nin başarısının
kaynağı “mutsuz biri olduğunu bilmesi, bunu kabul etmesi ve dürüstçe bunun
hakkında yazması.” Sf.7
Bukowski’nin başarısını tartışmayacağım
elbette, benim burada çekince koyduğum husus yaşanılan hayatın şekli. Açıkçası
mutsuzluk içindeki bir hayatın getireceği başarıda ve şöhrette gözüm yok. Üstelik
kendi mutsuzluğunu çeşitli yayın organlarıyla başkalarına bulaştırmayı da hoş
bulmuyorum.
Günümüzün anlayışı çerçevesinde mutlu ol,
daha mutlu ol, daha sağlıklı ol, daha iyi ol, pozitif pozitif çiçek böcek de
demek istemiyorum, sadece mutluluk-mutsuzluk, iyi-kötü arasında dengeyi
bulmak ve dengede kalmak gerek diye düşünüyorum.
*
Kitap, sorunlar üzerinde suçluluk duyarak
ya da başkasını suçlayarak sorgulamalar yapmamayı tavsiye ediyor. Kafaya
takmama dediği bu.
Katılıyorum buna.
Kafaya takmamak deyince dünya s*kime
minare g*tüme bir tavır değil kastedilen, sadece tersliklere aldırmamak.
İlle de kafayı bir şeye takmak gerekiyorsa
önemli şeylere takmak gerektiğini anlatıyor kitap. Önemsiz şeylere kafayı
takanlar, hayatlarında önemli bir şey olmayanlardır diyor.
Olumsuz duygulara ve ıstıraplara iyi
yanından bakılırsa insanları harekete geçirenin bu duygular olduğunu dile
getiriyor.
“Olumsuz duygular eyleme geçme çağrısıdır.
Onları hissetmenizin nedeni bir şey yapmanız gerektiğidir. Olumlu duygularsa
doğru eylemi yapmanın ödülüdür.” Sf.35
Değer yargıları, anlam, terapi hatalarına
da değiniyor ki bu kısımları önemli buldum.
Şu bilgi önemli mesela:
“Beyin kusurludur. Görüp duyduğumuz
şeylerde yanılırız. Unutur ve kolayca yanlış yorumlarız.”
“Kendimiz için bir anlam yarattığımızda
beynimiz bu anlama tutunmaya tasarlanmıştır. Beynimizin yarattığı anlama
bağlanır ve onu bırakmayız.” Sf.117
Yani “Önce kendini değiştir, bakış açını değiştir,
hayatın da değişir.” tarzı söylemlerin doğruluğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
Terapilerde de buna bağlı hatalar ortaya
çıkıyormuş. “Anılarımız korkunç derecede güvenilmezdir.” diyor yazar. Sf.112
Verdiği bir örnekte bir danışan terapide çocukluğuna
inmiş ve babasının kendisini taciz ettiği sonucuna ulaşılmış. Danışan bunu
ailesiyle paylaşınca aile parçalanmış. Yıllar sonra ortaya çıkmış ki babası
böyle bir şey yapmamış aslında.
Çarpıcı bir örnek bence bu.
Terapi meselesine son zamanlarda ben de
pek sıcak bakamıyorum. Geçmişi kurcalamanın iyi bir fikir olmadığı
kanaatindeyim. Çünkü birincisi evet, beynimiz anıları yanlış hatırlıyor
olabilir. İkincisi geçmişi geçmişte bırakmayıp deşmenin bir faydası olduğunu
sanmıyorum.
*
Kitapçı raflarında uzun zamandır gördüğüm bir kitaptı, daha fazla karşı koyamayıp almıştım, pişman olmadım, sevindim.
Beni bu kitapla ilgili etkileyen bir cümle de şu olmuştu:
YanıtlaSilDedemin zamanına dönersek, kendini çok kötü hissettiğinde şöyle düşünürdü, “Bugün berbat bir günümdeyim. Ama n’apalım hayat böyle, ben samanları havalandırmaya devam etmeliyim.”
Kitapla ilgili blog yazıma https://www.tarz2.com/takma-kafana linkinden ulaşabilirsiniz. Sade ve ferah kalın. 🙏
Güzelmiş. Teşekkürler.
YanıtlaSil