24 Nisan 2016 Pazar

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI




İNSANIN ANLAM ARAYIŞI

(Man's Search for Meaning)

Victor E. Frankl

1945

İngilizceden Çeviren: Selçuk Budak

Okuyan Us Yayınları

31.Basım - Nisan 2016

166 sayfa


Yazar, Nazi kampından kurtulmuş, orada, o şartlar altında bile insanların nasıl yaşama tutunabildiklerini görmüş bir psikiyatrist.

Logoterapi üzerine çalışıyor. Logoterapi anlam merkezli bir psikoterapiymiş. "Daha çok gelecek üzerine, yani hasta tarafından gelecekte yerine getirilecek anlamlar üzerinde odaklanır." sf. 112

"Logoterapi, hastaya kendi yaşamında anlam bulması için yardım etmeyi görev saymaktadır." sf. 117

"Anlam" dedikçe beni bir ağlama tutuyor.

Çünkü bulamıyorum öyle bir anlam.

Yazar, yaşam anlamını üç farklı yoldan keşfedebileceğimizi söylüyor:

1. Bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak

2. Bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek

3. Kaçınılmaz acıya yönelik bir tavır geliştirerek.

sf. 125

(İnsanla etkileşmek dediği aşk meşk mevzuları. Kaçınılmaz acı dediği de kişisel bir trajediyi bir zafere dönüştürmek. Örneğin karısı ölen adamın, hayattayken karısını çok sevmiş olması ve karısına güzel bir hayat yaşattığını düşünmesi gibi bir şey.)

Yazar, aslında yaşamın anlamı diye tek, genel, işte bu diye bir cevap olmadığını anlatıyor. Yaşamın anlamı güncel, değişebilir, günlük, hatta anlık bile olabilirmiş.

Bu kimi zaman yapılan iş, kimi zaman bir insanmış.

"Yaşamın gerçek anlamının kapalı bir sistemmiş gibi kişinin kendi içinde ya da kendi ruhunda değil, dünyada keşfedilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum." sf. 125

Eee ama içimizde olması gerekmiyor muydu bunun?

"Kişi, hizmet edeceği bir davaya ya da seveceği bir insana kendini adayarak ne kadar çok kendini unutursa, o kadar çok insan olur ve kendini de o kadar çok gerçekleştirir." sf.125

Ama bu noktada benim kafamda soru işareti beliriyor. Yaşamın anlamını bir insana ya da işe yüklersek o insan gittiğinde veya o iş bittiğinde yaşamın anlamı da mı gidecek?

Hayır, diyor yazar. Yaşamın anlamı değişecek.

"Yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık gösterir. Bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının özel anlamıdır.(...) Kişinin soyut bir 'yaşamın anlamı' arayışına girmemesi gerekir." sf. 123

Yukarıdaki cümlede şu "...adayarak ne kadar çok kendini unutursa..."kısmı? 

Mesele kendimizi unutmaksa alkol var, uyuşturucu var. Yani aslında tamamen kendimizi unutmaya mı çalışıyoruz biz?

Bak bunu ben de kitap okuyarak yapıyorum. Ben ne zaman kitaplardan başımı kaldırıp kendi kendimle kalsam ağlama geliyor.

Zaten şu kitabı bitirip üzerine düşünürken de ağladım.

Yazar da aslında "düşünme" diyor. Siktir et hayatın anlamını diyor. Çünkü düşününce bulunmazmış o. Aksine düşünmeyip farkında olmadan içine girdiğin bir halmiş.

Orgazm örneği veriyor buna. Kafayı buna takıp sevişme  esnasında ille de orgazm olmayı gaye edinirsen olamazsın. Orgazm, sevişmenin, kendini bırakıp teslim olmanın doğal sonucu. Kendiliğinden meydana geliyor. 

Yaşamın anlamı da böyle diyor. Nedir, nedir diye üzerine düşünmeyi doğru bulmuyor.

"Başarıyı amaçlamayın. Bunu ne kadar amaç haline getirip bir hedefe dönüştürürseniz, kaçırma olasılığınız da o kadar artar. Çünkü mutluluk gibi başarının da peşinden koşamazsınız; kendisi ortaya çıkmalı, kendisi oluşmalı ve sadece kişinin, kendinden daha büyük bir davaya kişisel adanışının amaçlanmayan bir yan etkisi olarak ya da kişinin kendini başka bir insana bırakışının bir yan ürünü olarak oluşmalıdır. Mutluluğun kendiliğinden olması gerekir, aynı şey başarı için de geçerlidir: Ona aldırış etmeyerek, kendi kendine olmasına izin vermeniz gerekir." sf.15

Çok güzel anladım ama hala uğruna yaşamaya değer bir şey göremiyorum.

Buna da film örneği veriyor.

"Bir film, binlerce bağımsız görüntüden oluşur, bunlardan her biri bir şey ifade eder ve bir anlam taşır; yine de son karesine gelinmedikçe filmin tamamının anlamı ortaya çıkmaz. Aynı şey yaşam için de geçerli değil mi? Yaşamın nihai anlamı da, eğer böyle bir şey varsa, en sonunda ölümün eşiğinde ortaya çıkmıyor mu?" sf.156

(Yazarın bu söylediği, bir kitapta okuduğum tavsiyeyi hatırlattı. Şimdi kendinizi 80 yaşında gibi düşünün. Elinize kağıt kalem alın. Ve hayatınıza geriye dönüp bakın. Neler yaşamış, yapmış olmak isterdiniz, yazın. Atıyorum, "Kitap yazdım, Nobel aldım, evlendim, iki çocuğum oldu, kendi işimi kurdum..." Yapmışsın gibi yaz. İşte o satır aralarında bir şeyler olabilir.)

Anlamsızlık duygusunun bir hastalık olmadığını söylüyor. (Oh teşekkürler.) Hatta insan olmanın bir kanıtıymış. Bir hastalık değil ama bir hastalığa sebep olabilirmiş. Depresyon, saldırganlık, uyuşturucu gibi. "Varoluşsal boşluk"tan kaynaklanıyormuş bunlar. Çözüm, uğruna yaşamaya değer bir anlam ve amacın olması.

*

Yani insanı yaşama bağlayan şey aslında umut mu? Onu anlıyorum.

"İşler bin olayın birinde iyiye gitse bile, er ya da geç, bunun bir gün senin durumunda da gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir? Ama her şeyden önce bunu görmek için yaşamak zorundasın." sf.154





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder