HAYVANLARDAN TANRILARA
SAPIENS
insan türünün kısa bir tarihi
(Sapiens
A Brief History of Humankind)
Yuval Nohah Harari
2012
Türkçesi: Ertuğrul Genç
Kolektif Kitap
10. Baskı - Ocak 2015
411 sayfa
MÜ-KEM-MEL bir kitap.
Herkesin okumasını o kadar çok isterim ki.
*
İlk insandan bugüne geçen süreci o kadar net, o kadar sade, o kadar aydınlatıcı anlatmış ki, BA-YIL-DIM.
*
Homo sapiens ne demek, oradan başlayalım.
Homo (insan) cinsinin sapiens (zeki) türü.
İnsanlığın gelişimi derken şöyle bir tablo var ya.
Maymunsu insandan ayakları üzerinde yavaş yavaş doğrulan insana doğru bir görsel.
İşin aslı öyle değilmiş. Farklı insan türleri, aynı dönemde dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşamış.
Neandertaller: Avrupa ve Batı Asya'da (Sapiensten daha güçlü, daha kaslı)
Homo erectus: Asya'nın doğusunda (Dik adam anlamına gelir.)
Homo soloensis: Endonezya'daki Java adasında. ( Solo Vadisi insanı anlamında. Tropik yaşama uyumlu)
Homo florensis: Endonezya'daki Flores adasında. (1 metre boyunda, 25 kg ağırlığında.)
Homo denisova: Sibirya'daki Denisova mağarasında izleri bulunan bir tür.
Homo rudolfis: Doğu Afrika'da. (Rudolf Gölü insanı anlamında.)
Homo ergaster: Doğu Afrika'da. (Çalışkan insan anlamında.)
Homo sapiens: Doğu Afrika'da. (Zeki insan anlamında.)
Ancak son on bin yıl boyunca homo sapiens ortalıktaki tek insan türü. Diğerlerine ne olduğu konusunda çeşitli olasılıklar var. Homo sapiensin üstün sosyal becerileri ve daha iyi avcı toplayıcı olması nedeniyle diğerlerini besin ve yaşam alanı bulamamaktan ötürü yok oluşa sürüklemesi ya da düpedüz soykırım, olasılıklar arasında.
*
Homo sapiens olarak besin piramidinde aslanları, köpekbalıklarını eleyerek çok hızlı şekilde piramidin en üstüne çıkmışız. Hayvanlar tabi şok. Bazı hayvanlar insana karşı savunma mekanizması geliştiremeden yok olmuşlar.
Ateşi de bulunca piyuuu.
Ateşe kadar her insan kendi kasından, gücünden mesuldü. Ama ateş çıktı, mertlik bozuldu.
"Ateşin gücü insanın yapısına, vücut biçimine ve gücüne bağlı değildi. Tek bir insan çakmaktaşıyla veya yanan bir çubukla, birkaç saat içinde koca bir ormanı yakabiliyordu." sf.26
İnsanların ateşle ormanları yakması, ateşe dayanıklı bitkilerin artmasına, bu da etçil ve otçul bazı hayvanların hayatında değişikliklere yol açmış.
Yani atalarımız pek de doğayla uyum içinde yaşamamışlar. Pek çok bitki ve hayvan türünü ortadan kaldırmışlar.
*
Homo sapiensin en önemli yeteneğinden biri de dil. Yani konuşabilme kabiliyeti. Hiç görmediği, dokunmadığı varlıklar hakkında bile konuşabiliyor olmaları sayesinde efsaneler, mitler, tanrılar ve dinler ortaya çıkıyor. Ortak inanılan bu hikayeler/mitler de toplumları oluşturuyor.
*
Kitabın en mükemmel yerinden bahsedeceğim: TARIM DEVRİMİ.
"Tarihin en büyük aldatmacası" diyor yazar buna.
Toprak için çalışmanın insan fıtratına aykırı olduğunu söylüyor. (Fıtrat demiyor tabi o. Ben niye diyorsam? Ögğh)
"Homo sapiens'in vücudu bu tür işler için evrilmemişti. Geyiklerin arkasından koşmaya, elma ağaçlarına tırmanmaya uygundu, kaya toplamaya veya su kovası taşımaya değil. İnsanlar bunun bedelini omurga, diz, boyun ve bel ağrılarıyla ödediler. Eski iskeletler incelendiğinde tarıma geçişin insanlara bel fıtığı, eklemlerde kireçlenme ve diğer fıtıklar olarak geri döndüğü görülmektedir. Dahası, bu yeni tarımsal işler o kadar çok zaman almaktaydı ki, insanlar buğday tarlalarının yakınına kalıcı yerleşimler kurmak zorunda kaldılar." sf.93
Bok vardı tarıma geçecek yani.
İki tane buğday tanesi alacağım diye sabahın nurundan akşam ezanına kadar toprakta iki büklüm ol. Bütün günün ve hatta bütün ömrün böyle geçsin. İşleri kolaylaştırmak için inek, öküz... gibi hayvanları döve döve kullan. Tarlada çalışacak daha çok insana ihtiyaç olduğu için fıtır fıtır çocuk doğur. Çocuklar tarlada çalışsın ama herkesi doyuracak kadar toprak yok. O zaman daha çok toprağa sahip olmaya çalış. Bir yandan da mevcut toprağı korumak için çitlerle etrafını çevir. Başka topraklara göz dik, savaşlar çıksın. Çatışmalı ortamı düzeltmek için bu defa devletler ortaya çıksın, onlar da vergi alsın. Yağmur yağacak mı, kıtlık olacak mı, çekirgeler tarlayı basacak mı diye düşünmekten helak olmak da cabası.
Gördün mü sapiens yediğin boku?
Gördü ama geri dönüşü yok.
Yazar da bunu soruyor. Avcı toplayıcıyken bütün topraklar senin, ne bulursan yiyip karnını doyuruyorsun, anı yaşıyorsun, gelecek kaygın yok; çiftçiliğe geçince ortada ters giden bir şeyler olduğunu gördün.
Gördün ama yapacak bir şey yok. Çünkü herkes çiftçi, bütün topraklar sahipli. Kitlesel bir yola girilmiş, geri dönüşü yok.
Bugünden örnekliyor yazar. Bugün de çok farklı değiliz. Gençliğimizi sabah-akşam işyerinde çalışarak geçiriyoruz, krediler çekip borçlara giriyor, bu borçları ödemeye uğraşıyoruz, yaşlandığımızda ise enerjimiz, mecalimiz ve belki de sağlığımız kalmıyor. Biz de görüyoruz ortada yanlış giden bir şeyler olduğunu ama dönemiyoruz. Çünkü sistem.
*
Toprakların ve vergilerin denetimi insanlığı yazıyı bulmaya itiyor. Çünkü bunlar hafıza ile içinden çıkılabilecek şeyler değil.
Ve para. Buğday, elma... vb üzerinden yürüyen takas sisteminin zorlukları da parayı getiriyor.
İnsanları bir arada tutan en önemli güç, ortak bir inanç. Örneğin, din. Burada da dinler ve bundaki çelişkileri anlatmış uzun uzun.
Sonra da bilimsel devrim. Buna "Cehaletin keşfi" diyor yazar. Çünkü bu dönemde insanlar bilmediklerini farkedip, cehaletlerini kabullendiler. Bu da onları öğrenmeye itti.
"Modern bilim, 'bilmiyoruz' anlamına gelen Latince 'ignoramus' öğüdüne dayanır ve hiçbir şeyi bilmediğimizi varsayar. Bundan daha da önemlisi, şu ana kadar bildiğimizi sandığımız şeylerin zamanla yanlış çıkabileceğini de kabul eder; hiçbir kavram, fikir veya teori kutsal ve eleştiriden muaf değildir." sf.251
Böylece insanlar dünyanın nasıl işlediğini anlamak ve yeni teknolojiler geliştirmek için uğraş verdiler.
Yeni keşifler yapıldı. Amerika'nın keşfi gibi. Yeni makineler icat edildi. Buharlı makineler gibi. Ekonomi büyüdü, bu da kredi sistemini doğurdu.
( Bu arada biz ne yaptık? Osmanlı yani, ecdadımız o esnada eski usul fetih politikası izliyordu. Amerika'nın keşfiyle ilgilenmedi. Yeni icatlarla ilgilenmedi. Sonrası malum, çöküş.
Şimdi de çok farklı bir tablo çizmiyoruz. Dünyanın bir yanı tanrı parçacığı ile uzay araştırmaları ile meşgulken biz çocuk tecavüzlerinin yanlış olduğunu -önleme kısmına geçemiyoruz bile, çünkü çocuk istismarının yanlış olduğunu anlayamayanlar var- anlatmaya çalışıyoruz.)
Neyse yaaa, iki gözüm avcı toplayıcılar.
Yazar, gayet soğukkanlı anlatmış, ne yermiş, ne övmüş ama ben avcı toplayıcılara sempati besledim.
*
Tüm bu süreçte insan mutluluğunun nerede olduğunu sorgulamış yazar. Avcı toplayıcıyken daha mı mutluyduk, diye sormuş mesela. Yooo, bugün modern tıp sayesinde çocuk ölümleri azaldı mesela. O dönemlerde ise patır patır ölüyorlardı. Bu mutlu olmak için bir sebep sayılabilir.
Mutluluk zaten ölçülebilir mi ki?
Şöyle bir tespit yapılmış. İnsanların bir mutluluk sabiti varmış. 1-10 arası düşünün. Kimisi için en yüksek mutluluk birimi 6'dır diyelim. Başkasını mutluluktan çıldırtacak bir olay, bu şahıs için en fazla 6 birimlik mutluluk demek olurmuş. İstese de daha fazla mutlu olamazmış.
İlaçlar var bir de mutlu olmak için. Bizi esas mutlu eden şey, seratonin hormonu. İlaçlar da buna oynuyor zaten.
Buradan hayatın anlamına bağlamış konuyu. Mutluluğun zevk ve anlama dayanan bir his olduğunu söylemiş. Budizmin bu konudaki öğretilerine değinmiş.
Kitabın finali "Homo Sapiens'in Sonu" başlığını taşıyor. Bilimsel ve tıbbi gelişmeler sayesinde adeta tanrısal güçlere sahip yeni insan türlerini ortaya çıkarabilme ihtimalimizi değerlendiriyor. Epey heyecanlandırıcı ve biraz da ürkütücü şeyler bunlar.
*
Kitaptaki bazı örnekler çok Türkiye'ye özgü. Sanki kitabın yazarı Türk'müşçesine.
Kitabın başında yayıncının notu var. Meğer yazar, kitabın yayınlanacağı her ülkeye özel değişiklikler yapmış. Helal.
Kendisi Kudüs İbrani Üniversitesi'nde dünya tarihi dersi veriyormuş.
Benim de okuma listemde Hülya Hanım. Anlatımınız için çok teşekkür ederim. Sevgiler
YanıtlaSilBen teşekkür ederim.
YanıtlaSilKeyifli okumalar.
Harari çok gerçekçi yaklaşmış olaya. Her açıdan bakmayı bilmiş (biyolojik, duygusal, hayvan hakları, bilim vs). Aşırı örnek verip örnekleri uzatma hali kimi zaman deli etse de katlanılması bile güzel bir kitap olmuş. Zaten bu kadar örnek ve basit anlatım sayesinde "herkes" okusun diyoruz, öyle değil mi?
YanıtlaSilBasit anlatımını sevdim ben de zaten. Yoksa anlamıyorum.
Sil