YERSİZ YURTSUZ BİR ÇOCUK
(Kind Aller Lander)
Irmgard Keun
1938
Almanca Aslından Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
1.Basım – Kasım 2023
148 sayfa
Bir sefalet hikayesi. Özellikle bir çocuğun masum ve saf zihninden anlatılınca
daha da üzücü oluyor.
*
Kully sürekli annesi ve babası ile otellerde ve trenlerde
yaşayan bir çocukcağız. Alman Yahudi bir aile.
Nazilerin iktidarı ile birlikte hayatları zorlaşıyor.
Baba bir yazar. İktidarın hoşuna gitmeyen şeyler yazdığı
için ülkesinden kaçıyor. Başka ülkelerde de vizesi dolana kadar durabiliyor.
Süresi dolunca başka bir ülkeye.
Bu süreçte elde avuçta bir para yok. Ondan bundan borç
alıyorlar. Zaman zaman babanın kendisi de ortalarda olmuyor. Kızı ve annesini
bir otele bırakıp gidiyor adam. Ana kız otelde mahsur kalıyorlar, çünkü parasını
ödeyemiyorlar. Sonra yine borç harç, ona buna yalvarma, rica minnet bir şekilde
hallediyorlar. Ama perişanlık. Ve bu perişanlığa rağmen adam ille de lüks
otellerde konaklıyor. Daha aşağısını uygun bulmuyor. Karısının çalışmasını da
istemiyor. Hatta kadının kopan bir düğmeyi dikmesini bile istemiyor. Öyle
olursa kadınlar kocaları kendilerini çalıştırıyor diye kocalarına saygı
duymazlarmışmış. Böyle daha mı saygıdeğer oldun puşt? Karını kızını soktuğun
hallere bak. Bir de bir mektubunda diyor ki karısına, kusura bakma ama para
meselelerini hep ben düşünüyorum.
Yavrucağa yazık en çok. O da çözmüş babasını.
“Düzenli bir hayat babamın çalışmasına engel oluyor ve
midesini kaldırıyor.” Sf.5 diyor.
Bir de kendisini yük görüyor kuzum:
“Annemle ben babama yük oluyoruz ama işte bir kere onun
olmuşuz ya bizi yanında tutmak istiyor.” Sf.3
*
Adama o kadar öfkelendim ki kitap boyu. Bir ara, adamın yine
karısını ve kızını bir başına koyduğu bir dönem, bir adam kadına yürüyor. Kadın
kibar bir insan. Nazikçe karşı koyuyor. Kocası bir zaman sonra bunu öğreniyor.
Kadın, ben bir şey yapmadım diyor. Kocası, biliyorum, diyor, senin yaptığını düşünseydim seni pencereden atardım…
Karısını pencereden atmak o dönemin yaygın kadına karşı
şiddeti herhalde. Çünkü bunlar bir ara Amerika’ya gidiyorlar. Orada bir
hastanede zenci kadın hastalar var. Doktor diyor ki bunlar kocaları tarafından
pencereden atılan kadınlar. Ne?!
*
Bu arada Amerika demişken adam karısını otelde unutarak çocukla
birlikte gemiye binip gidiyor. Evet!
Kadın yollarda perişan olunca adam karısını bir otele
bırakıyor. Amerika’ya giden gemi akşama kalkacak. O saate kadar yat dinlen,
diyor. Adam ve çocuk gemiye biniyor erkenden. Adam bir arkadaşını otele
gönderiyor, karısını getirsin diye. Arkadaş otele gidiyor. Kadını soruyor. Otel
resepsiyonisti başka biriyle karıştırıp kadının gittiğini söylüyor. İşler böyle
sarpa sarıyor. Kadın sonraki gemiyle de gelemez. Çünkü bir, parası yok, iki, pasaportu
kocasında. Mal koca uzun bir süre karısını getirtemiyor. Kadın orada bir başına
ne yaptı bilmiyoruz. Mal herif çocukla da ilgilenemiyor. Çocuk üstü başı pis bir
halde dolaşıyor oradan oraya. Kadın hiç değilse kendini de çocuğunu da temiz
pak tutuyordu her koşulda.
*
En sonunda bir araya geliyorlar. Amsterdam’dalar. Burada
bitiyor hikaye. Bütün Avrupa’yı dolaştılar neredeyse.
Adam meşhur bir yazar. Bir yere gittiğinde tanıdıkları oluyor, hayranları oluyor. Ama cebinde beş kuruşu yok. Olduğu zaman da har vurup harman savuruyor. Hiç koca ve baba olacak adam değil. Tek başına, kendi buhranları ve sorumsuzluğu içinde savrulup gitmesi gereken biri iken dünya tatlısı bir karısı ve çocuğu olmuş. Olan da onlara oluyor, yazık.