22 Aralık 2024 Pazar

OKULSUZ TOPLUM

 

OKULSUZ TOPLUM

(Descholling Society)

Ivan Illich

1970

Türkçesi: Kübra Öztürk

Şule Yayınları

90.Baskı – Aralık 2023

133 sayfa

 

Okullarda verilen eğitimin niteliği ile ilgili tartışmalar anlaşılabilir. Ama okulun komple gereksiz olduğu fikri?.. 

Yazar okulları lüzumsuz buluyor. İnsanların ne öğreniyorlarsa aslında okul dışında öğrendiğini, okulların öğretmenler için istihdam yeri olduğunu, “Okullar öğrencilerine ne öğretebildiklerinden bağımsız şekilde öğretmenler için iş imkanı oluşturur.” Sf.38, çocukları belli bir doğrultuda şekillendirmeyi amaçladığını vb anlatıyor.

*

Okulu şöyle tanımlıyor yazar:

“Yaşa özel, zorunlu bir müfredat izlenen ve tam katılım gerektiren, öğretmen bağımlı bir süreç.” Sf.34

*

Eğitimi bir ritüel olarak gören yazar bunu eskinin ruhban sınıfının ritüellerine benzetiyor.

“Okul, modernize edilmiş bir proletaryanın dünya dini haline geldi ve teknolojik çağın yoksullarına beyhude bir kurtuluş vadediyor.” Sf.17

*

İnsanların çoğunun bilgiyi okul dışında geçirdiği zamanlarda edindiğini, okulların giderek artan süresiyle insanlar için bir çeşit hapishaneye dönüştüğünü, öğrenmenin çoğunlukla kendiliğinden gerçekleştiğini, çocukların ana dillerini kendiliğinden öğrendiklerini, ikinci dilin eğitimle değil yaşam koşullarına bağlı olarak öğrenildiğini… vb anlatarak okulların lağvedilmesi gerektiğini söylüyor.

*

Okulların zengin ve fakir çocuklar için ayrıştırıcı olduğunu belirtiyor. Çünkü zengin çocuğu okul dışı aktivitelerde bulunacağı için fakir çocuğun ona yetişmesinin mümkün olmadığını anlatıyor.

Bu yüzden fakir ailelerde çocuklar, daha iyi eğitim almış kişilere karşı kompleks besleyerek eğitim görür, diyor.

Zaten de fakirler için çocuğun eğitim almasından ziyade mezun olunca elde edeceği diploma ve bunun getireceğini umdukları para önemli, diyor:

“Çocuklarının okula gitmesini isteyen yoksul ebeveynler ne öğreneceklerinden çok, hangi sertifikayı elde edeceklerini ve kazanacakları parayı önemsiyor.” Sf.37

Buna pek yalan diyemeyiz sanırım.

*

Çocukların zihinlerindeki serbestliğin okullarda köreltildiğini anlatıyor yazar. Modern okullar tarafından gerçekleştirilen şeyin bakım verme ve beyin yıkama olduğunu, bunların da öğretmenlerin, iş verenlerin ve ebeveynlerin yani çocuklar hariç herkesin işine yaradığını iddia ediyor:

“Öğrencinin hayal gücü gerçek değer için, memuriyeti (hizmeti) kabul etmek için eğitilmiştir.” Sf.7

Buna bir parça ben de katılacağım. İlkokul mezunu ya da lise, üniversite terk insanlar kendi işlerini kurarken yanlarında en iyi üniversitelerden mezun gençler maaşla çalışıyor. Burada bir problem yok mu? 

Benim bu konuda tahminim şu. Okullarda çocukların cesareti köreltiliyor. Kendi doğalarına uygun davranmaları ya da müfredat dışına çıkmaları cezalandırılıyor. Ayrıca öğretmenin öğrettiklerini ezberlemek dışında bir öğrenme bilmedikleri için okul sonrasında sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Çünkü öğreten biri yok artık başlarında. Bunun için de maaşlı çalışacakları bir işe giriyorlar ki yine başlarında öğreten biri olsun. Zira öbür türlüsünü bilmiyorlar. Bu yüzden bu köreltici okul eğitiminden geçmemiş insanlar daha atılgan olup kendi işlerini kurabilirken yanlarında çocukluktan beri itaate ve talimat almaya alışmış eğitimli insanları çalıştırabiliyorlar. 

*

Kitapta yazar, okulların çocuklarda bir beceri geliştirmediğinden, çocuklara yerli yersiz bilgiler ezberletildiğinden yakınıyor:

“Çoğu okulda bir beceriyi geliştirmeyi amaçlayan bir program, hemen her zaman başka bir alakasız göreve zincirlenir. Tarih dersini alabilmek ileri matematiğe bağlıdır.” Sf.23

*

Sonra da çocukluk kavramını sorguluyor. Eskiden çocukluk yoktu diyor.

“Çocuklar, Avrupa’da cep saatleri ve Rönesansın tefecileriyle beraber ortaya çıktı. Bu yüzyıldan önce ne zenginler ne de fakirler çocuk giysisi, çocuk oyunu ya da çocukların kanunlardan muaf olması diye bir şey bilirdi. Çocukluk burjuvaziye aitti.” Sf.34

Evet, çocuğun çocuk olduğu nispeten yeni bir mefhum denebilir.

Çocuğun çocukluk yaşaması gerektiği son yılların anlayışı. Yine de bugün bile hala çocukluğunu yaşayamayan çocuklar var. Çoğu insan çocukluğu deneyimleyemiyor. İşe yarar hale gelince bağ, bahçe, toprak, sanayi vb işlere sürülüyor.

*

Yer yer hak verilebilir yazara. Beni de okulla ilgili bazı düşündüren hususlar var. Bunlardan en büyük sorun olarak gördüğüm okulların çocuklara itaat etmeyi öğretmesi. Çocuk okula gitmek istemiyor, sabah erkenden yataktan kalkmak istemiyor, ama ebeveyni tarafından zorla okula götürülüyor, okulda da öğretmenini uslu uslu dinlemeye zorlanıyor. Böylece çocuk aslında istemediği halde evde anne baba, okulda öğretmen baskısıyla bir işe zorlanmış yani otoriteye boyun eğmeyi öğrenmiş oluyor. Otoriteye boyun eğmeyi küçük yaşta öğrenen bu çocuktan büyüyünce patronuna, iktidara vb otoritelere karşı gelmesi beklenebilir mi? 

Yazar gibi komple okullar kapatılsın gibi sert yaklaşamıyorum. Verilen eğitimin kalitesi üzerine düşünmek belki daha yapıcı olur sanıyorum. Belli ki pek iyi eğitim verilmiyor. Eğer iyi eğitim verilebilseydi bugün idam savunan hukukçular, yılbaşında çam ağacı süslenmesine karşı çıkan mühendisler olamazdı. Gerçi eğitimin kalitesini tartışmak da çok zorlu. Çünkü eğitim aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Devletin bütçe ayırdığı, bu yüzden mutlaka denetlemek isteyeceği, bu denetlemeyi yaparken de arzu ettiği vatandaş tipini yaratmak üzerine bir müfredat uygulatacağı bir alan. Böyle bir alanda nasıl bir kalite konuşulabilir, tartışılabilir, bilemiyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder