GENÇ BİR AĞIR CEZA HAKİMİNİN ANILARI
Kasımcan Sarıkaya
2024
Adalet Yayınevi
1.Baskı – Mayıs 2024
357 sayfa
2019’da göreve başlamış, beş yıllık anılarını kaleme alıp
kitaplaştırmış, gerçekten kitabın adında da belirtildiği üzere genç bir hakimin
anıları.
Hakim, savcı ve avukatların anılarını yazmalarını kıymetli
buluyorum. Özellikle hakim ve savcıların. Avukatlar çeşitli internet
platformlarında kendilerini ifade edebiliyorlar. Ama hakim ve savcılar bu
rahatlıktan yoksunlar. O yüzden hiç değilse anılarını yazsınlar ki ne
düşünüyorlar bilebilelim. Daha genç meslektaşlara da ışık tutmak anlamında
yardımcı olması da cabası.
*
Hakim Bey önce On Dokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesini
kazanıyor. Ama burası beklentilerini karşılamıyor. Bunun üzerine Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesine geçiyor. Burada kampüsteki siyasi pankartlar onu
biraz rahatsız ediyor.
*
Mezun olunca avukatlık ofisi açacak maddi durumu olmadığından hakim-savcılık
sınavlarına girdiğini söylüyor. Sınavda
başarılı olamazsa hukuk bürolarında avukat olarak çalışacakmış. (Bu bakış açısı
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “
Hiçbir iş bilmiyorsan git avukatlık yap" açıklamasına
benziyor. O da öyle bir laf etmişti. Bu lafa çok tepki gösterildi tabii. Yalnız hukuk
fakültesinde bazı hocalar da derdi bunu: “Mezun olunca en kötü ihtimal avukat
olursunuz” diye. Çünkü avukat olmak için hukuk fakültesinden mezun olmak
yeterliydi. Şimdi sınav şartı getirildi. Belki bu durum bakış açısını biraz
düzeltir.)
*
Mezun olduktan sonra hakimlik-savcılık sınavına giriyor.
Kazanıyor. Mülakatı da geçiyor. Mülakattan geçmek için araya birilerini koyup
koymadığını bilmiyoruz tabii. Bundan bahis yok.
*
Ve 2019’da Tekirdağ’da Asliye Ceza hakimi olarak göreve başlıyor. Buraya geçici
olarak görevlendiriliyor. Asıl görev yeri Ağır ceza.
*
Mümkün mertebe tarafların sözünü kesmeden duruşmayı yönetmeye dikkat ettiğini,
bu yüzden duruşmaların biraz uzun sürdüğünü söylüyor. “Ancak duruşmaların
uzamasından şikayetçi değildim.” diyor. Sf.54 Ya bekleyenler? Biz avukatların
en şikayet ettiği konulardan biri duruşmaların vaktinde başlamaması.
*
Gerek kendisinin incelediği gerek meslektaşlarından
dinlediği davaları anlatıyor bolca. Bunları hikayeleştirerek anlatıyor ki bence
iyi bir tercih bu.
İlk davası penis davası diye adlandırdığı bir dava. Cinsel taciz suçu. Bir
kızın telefonuna sanık tarafından penis fotoğrafı gönderildiği iddiası var. Ama
bu iddiayı destekleyen somut delil yokmuş. Kendi aralarında teşhise elverişli
fotoğraf çektirerek dosyadaki fotoğrafla bilirkişi incelemesi yaptıralım diye
şakalaşmalar olmuş. Hakim bey dosyayı incelerken diyor ki: “Suçunu ikrar
etmediği sürece sanık hakkında mahkumiyet kararı verilemezdi.” Sf.55 Yuooo!
İkrar etse de verilemeyebilir. İkrar tek başına delil değildir. Dosyada delil
yoksa salt ikrara dayalı nasıl ceza vereceksin? Nasıl karar vereceğini merak
ediyordum ki duruşmada taraflar gelmediği için karar vermemiş. Ertelemiş.
Nöbetçi hakim olarak ilk kez tutuklamaya sevk edilen bir dosya gelmiş önüne.
“Dosyadaki delil durumuna göre şüphelinin suçu işlediğine dair kuvvetli bir
şüphe mevcuttu. Tutuklamanın diğer şartları da mevcut olduğundan aksini
gösteren bir savunma yapmadığı sürece şüphelinin tutuklanması gerekliydi.” Diyor.
Sf. 59 Gerekli miydi? Gerçekten mi? Tutuklama şart değil ki. Adli kontrolle de
tutuklamadan beklenen amaç gerçekleşebilir. Ama hakimlerimiz tutuklamayı bir
çeşit şart/zorunluluk gibi görüyor. Bu ilk tutuklama kararı hakim beyi biraz
üzmüş ama ilerleyen yıllarda yüzlerce tutuklama kararı daha vermiş ve artık
olaya duygusal bakmamayı öğrenmiş.
Cinayet dosyalarından da bahsediyor. Verdiği örnekler çok trajik.
Adam, karısını öldürmüş. Geride 8 ve 6 yaşında iki kızları
var. Baba tutuklanıyor. Kızlar babaanne ve dedede kalıyor. Babaanne yatalak,
dede alzaymır. Duruşmaya büyük kız da geliyor. Evde yemek yapamadığını,
kardeşine bakamadığını, o yüzden babalarının tutuklanmamasını istediğini
anlatıyor gözü yaşlı. Ondan sonra hakimlerin aklına geliyor Aile Bakanlığına
haber verip çocukları sevgi evine aldırmak. Bunun için küçücük çocuğun
karşınıza gelip ağlaması mı gerekiyordu?
Başka bir dava. Anne, baba, çocuk. Anne ikinci çocuğa hamile. İlk çocuk,
babasını karşılamak üzere yola çıkıyor. Babası karanlıkta görmüyor ve
arabasıyla çocuğa çarpıyor, çocuk ölüyor. Onun yası tutulamadan hamile anne
ikinci çocuğunu doğuruyor. Çocuğa ölen ağabeyinin adını veriyorlar. İkinci
çocuk sık sık ölen ağabeyinden özlemle bahsedildiği için o da hiç görmediği
ağabeyini özlüyor. Annesine ağabeyini hiç görüp göremeyeceğini soruyor. Annesi
de öldüğümüzde hepimiz onun yanına gideceğiz diyor. Ölümü abisine kavuşmak olarak
değerlendiren çocuk koluna canım abim yazarak okul penceresinden kendisi aşağı
atıp ölüyor. Korkunç bir vaka!
Bir başka trajik olay. Karı koca. Beş yıldır evliler, çocukları olmamış.
Doktora gidiyorlar. Erkeğin spermlerinin yetersiz olduğunu söylüyor doktor.
Adamın ablası beşinci çocuğunu doğuruyor. Maddi durumları kötü. Adam ablasına
bu çocuğu bana ver diyor. Karısı pek memnun olmuyor bu durumdan ama çocuğa
bakıyor. Kısa bir zaman sonra kadın hamile kalıyor. Eşinin ablasının çocuğuyla
ilgilenmez oluyor ve çocuğu ablasına iade ediyor. Ertesi yıl bir çocukları daha
oluyor. Sonraki yıl bir daha. Dört çocukları oluyor peş peşe. Adam
etraftakilerin alaylarından şüphelenip tekrar doktora gidiyor ve doktor çocuk
yapmasının imkansız olduğunu söylüyor. Adam karısından boşanıyor. Çocuklar için
de nesebin reddi davası açıyor. Doktor raporlarını sunuyor dosyaya. Hakim DNA
istiyor. DNA sonucu görülüyor ki adam çocukların yüzde 99,9 babası. Burada kim
suçlu diyor hakim. Yaptığı muayene sonucunun yüzde yüz doğru olduğunu
söylediyse eğer doktorun kabahati var bence. Yaptığımız muayenede böyle
gözüküyor ama siz yine de başka yerde daha baktırın gibi ya da bilmediğimiz
başka bir tıbbi kontrol varsa ona yönlendirebilirdi hastayı.
Bir başka hikaye. Herkesin erkek sandığı ama aslında kadın
olan bir şahıs. Adı Nilüfer. Bu amca, savcıya geliyor bir şikayette bulunmak
için. Onun aslında kadın olduğunu öğrenen savcı bu görüntüsünün sebebini
soruyor. Amca/kadın “Her yer ırz düşmanı kaynıyor. Sokakta rahatça
yürüyemiyoruz ki!” Diyor. Kitaptaki ifade aynen şu: "Savcımız yine hayrete
düşmüştü. Zira Nilüfer, sokakta rahatça yürümesine mani teşkil edecek bir
güzelliğe sahip olmaktan çok uzaktı.” Sf.103 Siz niye böylesiniz?
Kadınlarla ilgili klişe görüşleri var hakim beyin:
“Kadınlar arasında mesnetsiz soğukluklar hep olmuştur.” Sf.97
“Yeryüzünde intikam almaya niyetli bir kadından daha tehlikeli bir şey yoktu.”
Sf.144
*
Anlattığı vakalar ilgi çekici. Bunları paylaşmasını sevdim.
Ne çeşit olaylar olduğu konusunda ufuk açıyor.
Yalnız çok dipnot kullanmış, yerli yersiz. Yorucu buldum bu
durumu. Kullandığı eski kelimeler ve hukuk kavramları için dipnot tamam ama kullandığı
atasözü, deyim vb kalıplar için dipnota gerek var mı emin değilim.
*
Kitabın sonunu 6 Şubat 2022 Kahramanmaraş depremine ayırmış. Deprem bölgesinde
yardıma gitmiş, oradaki tanıklıklarını anlatmış.
*
Ben meslektaş anıları dinlemeyi, iş konuşmayı severim. O
yüzden kitabı da sevdim. Yazılsın anılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder