KOLERA GÜNLERİNDE AŞK
(El Amor En Los Tiempos del Colera)
Gabriel Garcia Marquez
1985
Türkçesi: Şadan Karadeniz
Can Yayınları
333 sayfa
Ben bu kitapta bugünkü korona salgını gibi
bir dönem var sanıyordum. İnsanlar evlerinde, karantina var, salgın hastalık
nedeniyle herkes ölüyor, böyle bir ortamda yaşanan aşk sanıyordum. Yuooo
değilmiş. Tee kitabın sonunda koleranın varlığı gündeme geliyor. Onun öncesinde
hayat devam ediyor gayet.
*
Doktor Juvenal Urbino ve karısı Fermina
Daza. Yetmişli yaşlardalar. Elli yıldır evliler. Bir oğulları ve bir kızları
var, onlar da kendi yuvalarını kurmuşlar.
Birbirlerini seviyorlar, birbirlerini
tanıyorlar ve birbirlerine alışmışlar, her şey yolunda gözüküyor.
Doktor Urbino, çok beklenmedik bir şekilde
ölüyor. Evcil papağanının peşinden ağaca çıkıyor, kaçan papağanı yakalamak
isterken ağaçtan düşüyor. Ölüyor.
Kitap da geçmiş ve bugün arasında yolculuk yaparak bize Doktor Urbino ve Fermina Daza’nın ilişkisini anlatıyor. Bugünlere nasıl gelmişler? Urbino bir ara aldatmış, Fermina ayrılmış, ama sonra yine devam etmişler. "Kocasının ona ödünç verdiği bir yaşamı yaşıyormuş" gibi hissediyor ama yine de devam ediyor.
*
Fermina, evlenmeden önce Florentino Ariza varmış hayatında.
Yıllar önce Florentino Ariza ve Fermina Daza
bir gönül ilişkisi yaşamış. İki yıl kadar mektuplaşmışlar. Fermina’nın babası
öğrenince kızını başka bir şehirdeki akrabasının yanına göndermiş. Çünkü baba
bu ilişkiyi onaylamıyor, kızını daha iyilerine layık buluyor.
Fermina döndüğünde aklında hala Florentino
var, fakat Florentino ile karşılaştığında birden onu sevmediğini fark ediyor.
Aniden gelen bir aydınlanma ile reddediyor onu.
Florentino aşırı yıkılıyor ve dağılıyor.
Bayağı götü başı dağıtıyor. Kendisini evlenmeyi umduğu kadına saklıyordu. Hem
ahlaken doğrusunun bu olduğunu düşünüyordu hem de gözü gerçekten başka kimseyi
görmüyordu. Ancak sonra hayatı boyunca yüzlerce kadınla birlikte oluyor.
Fermina da şehre yeni gelen ve herkesin
saygı duyduğu genç doktor Urbino ile.
Urbino, Fermina’yı görür görmez beğeniyor.
Fermina da onu. Fermina’nın babası da onaylıyor bu birlikteliği. Hatta doktor
damadı olsun diye özel olarak uğraşmaya da hazır ama onun uğraşmasına gerek
kalmadan gençler birbirini beğeniyor, evleniyorlar.
Florentino her ne kadar sürekli başka
başka kadınlarla birlikte olsa da Fermina’yı aklından hiç çıkarmıyor ve bir gün
onunla birlikte olacağının hayalini kuruyor. O gün için kendisini maddi olarak
hazırlıyor. Başarıyor da.
Hikayenin sonuna geleyim;
Doktor ölünce Florentino’ya gün doğuyor.
Fermina’nın yanına gidiyor hemen. Peşi sıra her gün mektup, yüzlerce mektup. Fermina
başta istemese de zamanla ısınıyor Florentino’ya. Hatta beraber gemiye binip
geziye çıkıyorlar. Gezide baş başa kalabilmek için Florentino gemide kolera
salgını olduğu haberini yayıyor, diğer yolcular başka gemilere aktarılıyor. Kaptan,
kaptanın sevgilisi, Florentino ve Fermina baş başa devam ediyorlar. Ne zamana kadar? Florentino Ariza’nın hep hayalini kurduğu gibi “Bütün bir yaşam boyu.”
*
Şimdiiiiiii,
Aşk meşk bunlar güzel şeyler. Ancak
hikayede çok tadımı kaçıran kısımlar var.
Öncelikle aşkın böyle saplantılı hali
benim hoşuma gitmez, öyle yıllarca unutamamalar falan, hiç sağlıklı değil, ben
bunu aşk diye de tanımlamam, saplantı düpedüz ama bana ne tabii.
Yalnız bu Florentino Ariza adi bir
şerefsiz. Tecavüzcü.
“…hizmetçi kızlardan birine, evin
merdiveninin arkasında, ayaküstü, giyimli, saldırmış, bir Filipin horozundan
daha kısa bir sürede gebe bırakmıştı onu. Şerefine leke sürenin, onu bir kez
bile öpmemiş olan pazarları buluştuğu bir sevgilisi olduğuna yemin etsin diye,
dayalı döşeli bir ev armağan etmek zorunda kalmıştı ona; yaman şekerkamışı
biçicileri olan kızın babasıyla dayıları da kızla evlenmeye zorlamışlardı
oğlanı.” Sf.281
Bir vukuatı daha var.
Akrabalardan biri on dört yaşındaki
kızlarını okul okusun diye Florentino’nun yanına gönderiyorlar. Kız yatılı
okula gidecek, hafta sonları Florentino amcası (ya da dedesi) onunla ilgilenecek.
Florentino puştu bu kızcağıza da tecavüz ediyor:
“…önce ayı kardeşin hatırı için şu
ayakkabıları, sonra köpek kardeşin hatırı için şu gömleği, sonra tavşan
kardeşin hatırı için şu çiçekli donu; şimdi de babacığının kutucuğuna
kondurduğu bir öpücük…” sf.263
Puşt herif. Kız neye uğradığının farkında değil, normal sanıyor. Aşık oluyor bu puşta.
Kızcağız başta derslerinde çok iyiyken
Florentino’nun Fermina ile birlikteliğinin ardından önce dersleri bozuluyor,
sonra da intihar ediyor.
İğrenç bir adam.
Ve iğrençliğini sessiz, sünepe görüntüsü
altında saklıyor. Bu görüntüsü ile kimse onun bir kadın avcısı, bir tecavüzcü
olduğunu düşünmezmiş.
"Başarılarından hiç söz etmezler, gizlerini kimseye açmazlardı; öyle dalgın görünürlerdi ki, iktidarsız, soğuk, en çok da ürkek hanım evladına çıkardı adları; Florentino Ariza'nın durumunda olduğu gibi. Ama yanlış anlaşılmak hoşlarına giderdi; çünkü yanlış anlaşılmak korurdu onları." sf.162
Florentino'nun kendisi de tecavüze uğruyor. Gemide kendi halinde yürürken kamaradan bir kadın eli onu içeri çekiyor ve kadın Florentino'yu yatırıp üzerine atlıyor. Kadının yüzünü görmüyor. Kadın işini bitirince Florentino'yu dışarı atıyor. Florentino neye uğradığını şaşırıyor ve artık eskisi gibi kendisini sevdiği kadına saklama düşüncesinden vazgeçiyor.
Kitapta bir de tecavüz güzellemesi var. Bir kadın daha önce tecavüze uğramış, kadın hayatı boyunca kendisine tecavüz eden adamı aramış, hayır cezasını çekmesi için değil, bir daha tecavüz etsin diye.
“Çok gençken, yüzünü hiç görmediği güçlü,
kuvvetli, becerikli bir adam, onu ansızın dalgakıranın üstüne yıkmış,
paralarcasına soymuş, bir an çılgınca sevişmişti onunla. Taşların üstüne
uzanmış, her yanı yara bere içinde, o adamın hep orada kalmasını, onun kolları
arasında aşktan ölmeyi istemişti. Yüzünü görmemişti, sesini işitmemişti, ama
binlerce erkek arasında, biçiminden, yapısından, sevişme tarzından onu tanıyacağından
emindi. O zamandan beri, kendisini dinleyecek kimi bulursa, şöyle diyordu: ’Bir
on beş ekim gecesi saat on birlerde, Escollera de los Agogados’ta oturan
zavallı bir zenci sokak kızının ırzına geçen iriyarı bir adam hakkında bir şey
biliyorsanız, söyleyin ona, gelip beni bulsun.” Sf.230
Bir erkek yazar elinden çıkma olduğu anlaşılan satırlar.
Yazarın “Benim Hüzünlü Orospularım”
kitabında da benzer fanteziler var. Orada da doksan yaşında adam on dört yaşında
kız çocuğuyla birlikte oluyordu. Yazarın diğer kitaplarında da muhtemelen
benzer sapıklıkların olduğunu sanıyorum. Gabriel Garcia Marquez, bugün çıksa bu
“saygın” üne kavuşamazdı sanırım. Çünkü artık tacizlerin taciz olduğu ve bunun
da suç olduğu konusunda bir farkındalık var. İyi ki de var.
*
Bu iğrençlikleri bir kenara koyup şirinliklerden
bahsedeyim. Yabancı eserlerde Türkiye’den bahsedilince gelen minik
bir gülümseme oluyor bende ne yalan söyleyeyim. Bu kitapta da bir Türk halısı ifadesi geçiyor, bir de Türkiye’de
yetişen siyah güller. Karayipler’de geçen bir hikayede bunlardan bahsedilmesi cici
geliyor bana. İhih :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder