23 Aralık 2020 Çarşamba

KÜÇÜK ŞEYLERİN TANRISI

 


KÜÇÜK ŞEYLERİN TANRISI

(The God of Small Things)

Arundhati Roy

1997

İngilizce aslından çeviren: İlknur Özdemir

Can Yayınları

13.Basım – Aralık 2013

290 sayfa

 

Hindistan’ı sevmiyorum. Gitmedim, görmedim, önyargılarıma dayanarak söylüyorum, sevmiyorum.

Hindistan, Afganistan, Pakistan… Bunlar hiç iyi intiba vermiyor bana.

*

Kitapta çocuklar ve annelerinin acıları var. Çok üzülüyorum çocuklara.

Rahel ve Estha bir kız, biri erkek ikiz kardeşler. Anne baba ayrılıyor. Anne Ammu, kocasından şiddet görüyor. Şiddet çocuklarına da ulaşınca ayrılıyor.

Kadının, kocamın beni dövmesi hadi neyse ama çocuklara dokunmasın gibi bir tutumu var. Halbuki çocukların şiddetten zarar görmesi için bizzat fiziksel şiddete maruz kalmaları gerekmiyor ki. Babasının annesini dövdüğünü, hatta dövmek de değil, kötü sözler söylediğini, kötü davrandığını gören çocuklar zaten zarar görüyor.

Ammu, çocuklarla beraber ailesinin evine dönüyor.

Evde çocukların anneannesi, büyükhalası (Bebek Kochamma) ve dayıları (Chacko) var.

Turşu imalatı ve satışı yaparak geçiniyorlar. Durumları iyi.

Chacko, Oxford Üniversitesi mezunu. Orada bir İngiliz kadınla, Margaret ile evlenmiş. Chacko, evindeki ve ülkesindeki kadınların aksine güçlü bir kadın olan Margaret’ten etkilenmiş. Aslında Margaret güçlüden ziyade, normal. Erkek arkadaşını darlamayan, kendi başına hareket edebilen, kendi başına hayatını idame ettirebilen bir kadın.

Evleniyorlar. Bir kızları oluyor. Sophie Mol.

Chacko, sorumluluk almayan, dağınık bir adam. Öğrenciyken Margaret bunu sorun etmemişti ama evlendiler ve geçim sıkıntısı başlayınca Chacko’nun bu huyu rahatsız etmeye başlıyor. Boşanıyorlar. Chacko ülkesine dönüyor.

Margaret boşandıktan sonra bir daha evleniyor. İkinci kocası Sophie’ye de iyi bir babalık ediyormuş  ama ölmüş. O öldükten sonra Margaret ve Sophie, değişiklik olsun, belki iyi gelir diye düşünerek Chacko’ya geliyorlar.

Evde bir heyecan. İngiliz kadına mahcup olmayalım telaşı, Rahel ve Estha’yı kibar olmaları konusunda tembihlemeler.

*

Rahel ve Estha… Tatlı yavrucaklar…

Anneleri Ammu iyi kadın, hoş kadın ama… Üzgün, mutsuz bir kadın. Azarlıyor çocukları bazen, çocuklar da sevilmedikleri hissine kapılıyorlar.

Bu hisle bir gün dere kenarında buldukları bir kayıkla açılıyorlar. Rahel, Estha ve Sophie Mol. Kayık devriliyor. Rahel ve Estha kıyıya ulaşıyor ama Sophie Mol yok. Ölüyor.

Ay hayır!

*

Bunun öncesinde Ammu, kast olarak (Hindistan’da kast sistemi var malum) kendinden aşağıda birine aşık oluyor, sevişiyorlar. Bu durum öğreniliyor ama polise tecavüz diye yansıtılıyor. Adamı öldürüyorlar.

Hayır!

*

Estha bir gün sinemada istismara uğruyor. Kimseye söyleyemiyor.

Yeter ama!

*

Kitapta geçmiş ve bugün arasında git-gellerle anlatılıyor kahramanların hayat hikayeleri.

Bugün Estha ve Rahel büyümüş. Rahel evlenmiş, boşanmış, Amerika’da yaşıyor. Estha kimseyle konuşmuyor, genel bir suskunluğa, sessizliğe bürünmüş.

Anneleri Ammu genç yaşta ölmüş.

*

Of offf!

İçimi dağladı kitap.

Neşeli bir şeyle bitireyim. İkizler yolda doğmuş, otobüste. Otobüste doğdukları için de kendilerine hayat boyu otobüslerin bedava olması gerektiğini düşünüyorlarmış. Yaa yerim sizi. Sizi yerim ama kitabı yemem. Üzgünçlü çünkü.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder