7 Şubat 2024 Çarşamba

MİRAS

 

MİRAS

(Heritage)

Miguel Bonnefoy

2020

Fransızca aslından çeviren: Birsel Uzma

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

3.Basım - Eylül 2023

165 sayfa


Şili’de yaşayan Fransız kökenli bir ailenin üç neslini anlatıyor kitap.

*

Fransız bir adam Fransa’da bağcılık yapıyorken bitkilere hastalık gelmesiyle iflas ediyor. Daha iyi bir hayat umuduyla gemiye binip Amerika’ya,California’ya gidecekken karahumma olduğundan gemi kaptanı onu Şili’de indiriyor. Şili’de görevliler adını soruyor ama o nereden geldiklerini sorduklarını sanıp Lons-le-Saunier diyor, soyadı böylece Lonsonier kalıyor. (Godfather’daki Carlione gibi. Onun soyadı da geldiği memleket olarak kayıtlara geçiyor.)

Adam Şili’de kendisi gibi Fransız olan bir kadınla evleniyor. Üç oğulları oluyor: Lazare - Robert - Charles

Oğlanlar, babalarına kökenlerini sorduklarında “Fransa’ya gittiğinde, Michal Rene’yi bulursun. O sana her şeyi anlatır.” diyor. Gizemli bir amca olarak adı geçiyor ama ayrıntı yok. Zaten kitabın sonunda da anlaşılıyor ki böyle bir amca yok. Lonsonier, gemiye binmeden önce ahırda ses duymuş, bir adam gelmiş, Paris’ten kaçmış, jandarmalar peşindeymiş. Lonsonier, ihbar etmemiş. Sonra tesadüfen görüyor ki bu adam aslında erkek kılığına girmiş bir kadınmış. Eğitim, medeni haklar, savaşa katılmak vb sebeplerden erkek kılığındaymış. Lonsonier, oğulları köken sorunca aklına bu ismi söyleyivermiş.

*

En büyük oğlu Lazare, Ağustos 1914’te okuduğu gazetede 1.Dünya Savaşı haberini alıyor ve Fransa için savaşmaya karar veriyor. Üç kardeş savaşa gidiyor.

Cephede Fransız ve Alman birlikleri arasında bir kuyu var. İki düşman ordu kuyudan su almak için kısa süreli ateşkes yapıyor. (Bizim Çanakkale’deki gibi kısa süreli ateşkesler oluyor.) Lazare kuyu başındayken bir Alman askeri ile karşılaşıyor, adı Helmut. Bu Alman da Şilili. İkisi de yaşamadıkları ülke için savaşmaya gelmiş. Alman asker Helmut Almanların yapacağı saldırıyor söylüyor Lazare’a ve ona revire gitmesini tavsiye ediyor. Lazare bu bilgiyi üstlerine söyleyip söylememekte tereddüte düşüyor. Sonra söylemeye karar veriyor ve Fransızlar, Almanlara beklemedikleri bir saldırıda bulunuyorlar. Lazare, saldırı sonrası o Alman askeri merak edip ararken yanında patlayan bombadan yaralanıyor. İki kardeşi ise ölüyor. 

11 Kasım 1918. Savaş bitiyor. Lazare eve dönüyor. Akciğerinden hasta, biri alınmış.

Hava değişikliği için uzaklaşmaya karar veriyor. Yerliler arasında bir Fransız kızla tanışıyor. Adı Therese. Onunla evleniyor. Kızları oluyor, adı Margot.

Therese kuşlara meraklı, Kuşhane yapıyor. Margot bundan mıdır bilinmez havacılığa merak sarıyor. Uçak yapmak istiyor, bunun için ortak arıyor, komşu çocuğu Ilario Danovsky ortak oluyor. Birlikte uçak yapıyorlar. Uçmuyor ama olsun. İkisi havacılık okuluna gidiyorlar.

Margot bir gün eve geldiğinde Therese gazete uzatıyor, habere göre Almanya, Fransa’yı işgal etmiş. Evet 2.Dünya Savaşı. Margot da yıllar önce babasının yaptığı gibi savaşa gideceğini söylüyor. Ilario ile savaşa katılıyorlar. Uçakla mühimmat taşıyorlar. Alman askeri uçakları onları yakalıyor. Ilario paraşütle atlamak zorunda kalıyor. Almanlara esir olmamak için kendini öldürmek istiyor ama silahı yanında yok. Margot onu öldürüp öldürmemek konusunda tereddüte düşünüyor, öldürmemeye karar veriyor.

Savaş bitiyor, Margot evine dönüyor. Evde bir sürpriz var. Yıllar önce babası savaştaykenki Alman asker Helmut gelmiş. Margot ve Helmut bir gece birlikte oluyor. Aynı gün Margot’un babası artık yaşlılıktan ölüveriyor, ölmeden önce karısına Helmut’u öldürdüm diyor.

Margot bu birliktelikten hamile kalıyor. Çocuğa Ilario Da adını koyuyor. Çocuğun babasını sorgulamıyor kimse, babası savaşta öldü diye biliyor herkes. Ilario Da bir gün babasının kim olduğunu soruyor. Margot, ben diyor. Çocuk buna inanıyor. İnsanlar da inanıyor.

Büyüyen çocuk devrimci sol hareketlere katılıyor. Halbuki kendisi fabrikatör çocuğu, Margot’un babasının ayin ekmeği fabrikası vardı. Baba ölünce güvendiği işçisi Hector’a bırakmıştı. (Aslında Hector hırsızlık yapmak için fabrikaya girmişti, ama adam onu işe aldı.)

Margot yaşlanıyor ve artık yıllar önce savaşa katılmış, pilot olmuş gibi görünmüyor. Salaş keşiş, hippi bir tarzı var. Oğluyla ideolojik çatışma yaşıyorlar. Margot barışçıl bir başkaldırıdan yana.

Bu arada Şili siyasetini de anlatıyor yazar. Eylül 1970. Şili Başkanı Salvador Allende iktidara geldi. Sonra darbeyle indirildi. Allende, Fidel Castro’nun hediye ettiği silahla kendini öldürüyor. Ölü bedenine de silahlar sıkılıyor, tüfek kabzasıyla yüzü dağıtılıyor. Başkanlık konutu da bulunan Plaza de la Constitucion (Anayasa Meydanı) bombalanıyor. Bombalayanlar Amerikalı. Ve planın mimarı da Henry Kissinger. Kendisine birkaç yıl sonra Nobel barış ödülü veriliyor.

“Şili bir tutuklamalar, yargısız infazlar, düzmece davalar ülkesine dönüştü.” Sf.123

Partisi kapatılan Ilario Da’yı da bir gün askerler yakalıyor. Hector onu ve yirmi yıldır çalıştığı fabrikayı korumak için öne atılıyor, bir teğmeni vuruyor, sonra kendisi de ölüyor.

Ilario Da’dan işkencelerle isim istiyorlar. Annesinden ve dedesinden miras kalan tereddütü/ikilemi o da yaşıyor. İşkence altında isim vermek ya da konuşmamak. Hector’un adını veriyor, nasıl olsa öldüğü için. Ama işkenceciler ikna olmuyorlar. İşkenceye devam ediyorlar. Bu işkenceler tüm açıklığı ve korkunçluğu ile anlatılıyor kitapta.

Margot, oğlu tutuklandığı için bir gecede yaşlanıyor. Annesi Therese akıl sağlığını yitirerek ölüyor.

Margot Fransız konsolosluğuna gidip gelip yardım istiyor ve sonunda oğlu çıkarılıyor. Ama oğlan perişan durumda. Margot ülkeyi terk etmeye karar veriyor. Yıllar önce yaptığı ama çalışmayan uçağı tamir ediyor. Uçakla Arjantin’e gidiyorlar. Oradan oğlunu gemiye bindiriyor. Ilario Da Fransa’ya yani asıl kökeninin olduğu ülkeye gidiyor. Ülkeye vardığında adını soruyorlar. Michel Rene diyor, hani babasının bahsettiği, gerçekte olmayan gizemli amca.

Kitapta şöyle bir de komik/tatlı/büyülü diyebileceğim bir mevzu var. Therese’e bakması için hemşire tutuyorlar. Hemşire çorba yapmak istiyor. Evde yıllar önce bir büyücüden alınan dinozor fosili kemiklerini buluyor hemşire. Bunları tavuk bacağı sanıp çorba yapıyor. Therese bu çorbayı içip milyon yıllık kemikleri sıyırıyor.

Bu nesilden nesile aktarımlar ve esrarengiz olaylar nedeniyle Yüzyıllık Yalnızlık’ı andırdı bana kitap. Ama onun daha konsantre hali. Okuması kolay olan cinsinden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder