MİRAS
(Heritage)
Miguel Bonnefoy
2020
Fransızca aslından çeviren: Birsel Uzma
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
3.Basım - Eylül 2023
165 sayfa
Şili’de yaşayan Fransız kökenli bir ailenin üç
neslini anlatıyor kitap.
*
Fransız bir adam Fransa’da bağcılık yapıyorken bitkilere hastalık gelmesiyle
iflas ediyor. Daha iyi bir hayat umuduyla gemiye binip Amerika’ya,California’ya
gidecekken karahumma olduğundan gemi kaptanı onu Şili’de indiriyor. Şili’de
görevliler adını soruyor ama o nereden geldiklerini sorduklarını sanıp
Lons-le-Saunier diyor, soyadı böylece Lonsonier kalıyor. (Godfather’daki Carlione
gibi. Onun soyadı da geldiği memleket olarak kayıtlara geçiyor.)
Adam Şili’de kendisi gibi Fransız olan bir kadınla evleniyor. Üç oğulları
oluyor: Lazare - Robert - Charles
Oğlanlar, babalarına kökenlerini sorduklarında “Fransa’ya gittiğinde, Michal
Rene’yi bulursun. O sana her şeyi anlatır.” diyor. Gizemli bir amca olarak adı
geçiyor ama ayrıntı yok. Zaten kitabın sonunda da anlaşılıyor ki böyle bir amca
yok. Lonsonier, gemiye binmeden önce ahırda ses duymuş, bir adam gelmiş,
Paris’ten kaçmış, jandarmalar peşindeymiş. Lonsonier, ihbar etmemiş. Sonra tesadüfen
görüyor ki bu adam aslında erkek kılığına girmiş bir kadınmış. Eğitim, medeni
haklar, savaşa katılmak vb sebeplerden erkek kılığındaymış. Lonsonier, oğulları
köken sorunca aklına bu ismi söyleyivermiş.
*
En büyük oğlu Lazare, Ağustos 1914’te okuduğu gazetede 1.Dünya Savaşı haberini
alıyor ve Fransa için savaşmaya karar veriyor. Üç kardeş savaşa gidiyor.
Cephede Fransız ve Alman birlikleri arasında bir kuyu var. İki düşman ordu
kuyudan su almak için kısa süreli ateşkes yapıyor. (Bizim Çanakkale’deki gibi
kısa süreli ateşkesler oluyor.) Lazare kuyu başındayken bir Alman askeri ile
karşılaşıyor, adı Helmut. Bu Alman da Şilili. İkisi de yaşamadıkları ülke için savaşmaya
gelmiş. Alman asker Helmut Almanların yapacağı saldırıyor söylüyor Lazare’a ve
ona revire gitmesini tavsiye ediyor. Lazare bu bilgiyi üstlerine söyleyip
söylememekte tereddüte düşüyor. Sonra söylemeye karar veriyor ve Fransızlar, Almanlara
beklemedikleri bir saldırıda bulunuyorlar. Lazare, saldırı sonrası o Alman
askeri merak edip ararken yanında patlayan bombadan yaralanıyor. İki kardeşi ise
ölüyor.
11 Kasım 1918. Savaş bitiyor. Lazare eve dönüyor.
Akciğerinden hasta, biri alınmış.
Hava değişikliği için uzaklaşmaya karar veriyor. Yerliler
arasında bir Fransız kızla tanışıyor. Adı Therese. Onunla evleniyor. Kızları
oluyor, adı Margot.
Therese kuşlara meraklı, Kuşhane yapıyor. Margot
bundan mıdır bilinmez havacılığa merak sarıyor. Uçak yapmak istiyor, bunun için
ortak arıyor, komşu çocuğu Ilario Danovsky ortak oluyor. Birlikte uçak
yapıyorlar. Uçmuyor ama olsun. İkisi havacılık okuluna gidiyorlar.
Margot bir gün eve geldiğinde Therese gazete
uzatıyor, habere göre Almanya, Fransa’yı işgal etmiş. Evet 2.Dünya Savaşı.
Margot da yıllar önce babasının yaptığı gibi savaşa gideceğini söylüyor. Ilario
ile savaşa katılıyorlar. Uçakla mühimmat taşıyorlar. Alman askeri uçakları
onları yakalıyor. Ilario paraşütle atlamak zorunda kalıyor. Almanlara esir
olmamak için kendini öldürmek istiyor ama silahı yanında yok. Margot onu öldürüp
öldürmemek konusunda tereddüte düşünüyor, öldürmemeye karar veriyor.
Savaş bitiyor, Margot evine dönüyor. Evde bir sürpriz var. Yıllar önce babası
savaştaykenki Alman asker Helmut gelmiş. Margot ve Helmut bir gece birlikte
oluyor. Aynı gün Margot’un babası artık yaşlılıktan ölüveriyor, ölmeden önce
karısına Helmut’u öldürdüm diyor.
Margot bu birliktelikten hamile kalıyor. Çocuğa
Ilario Da adını koyuyor. Çocuğun babasını sorgulamıyor kimse, babası savaşta
öldü diye biliyor herkes. Ilario Da bir gün babasının kim olduğunu soruyor.
Margot, ben diyor. Çocuk buna inanıyor. İnsanlar da inanıyor.
Büyüyen çocuk devrimci sol hareketlere katılıyor.
Halbuki kendisi fabrikatör çocuğu, Margot’un babasının ayin ekmeği fabrikası
vardı. Baba ölünce güvendiği işçisi Hector’a bırakmıştı. (Aslında Hector
hırsızlık yapmak için fabrikaya girmişti, ama adam onu işe aldı.)
Margot yaşlanıyor ve artık yıllar önce savaşa
katılmış, pilot olmuş gibi görünmüyor. Salaş keşiş, hippi bir tarzı var. Oğluyla
ideolojik çatışma yaşıyorlar. Margot barışçıl bir başkaldırıdan yana.
Bu arada Şili siyasetini de anlatıyor yazar. Eylül 1970. Şili Başkanı Salvador
Allende iktidara geldi. Sonra darbeyle indirildi. Allende, Fidel Castro’nun
hediye ettiği silahla kendini öldürüyor. Ölü bedenine de silahlar sıkılıyor,
tüfek kabzasıyla yüzü dağıtılıyor. Başkanlık konutu da bulunan Plaza de la
Constitucion (Anayasa Meydanı) bombalanıyor. Bombalayanlar Amerikalı. Ve planın
mimarı da Henry Kissinger. Kendisine birkaç yıl sonra Nobel barış ödülü veriliyor.
“Şili bir tutuklamalar, yargısız infazlar,
düzmece davalar ülkesine dönüştü.” Sf.123
Partisi kapatılan Ilario Da’yı da bir gün askerler yakalıyor. Hector onu ve
yirmi yıldır çalıştığı fabrikayı korumak için öne atılıyor, bir teğmeni vuruyor,
sonra kendisi de ölüyor.
Ilario Da’dan işkencelerle isim istiyorlar.
Annesinden ve dedesinden miras kalan tereddütü/ikilemi o da yaşıyor. İşkence
altında isim vermek ya da konuşmamak. Hector’un adını veriyor, nasıl olsa
öldüğü için. Ama işkenceciler ikna olmuyorlar. İşkenceye devam ediyorlar. Bu
işkenceler tüm açıklığı ve korkunçluğu ile anlatılıyor kitapta.
Margot, oğlu tutuklandığı için bir gecede
yaşlanıyor. Annesi Therese akıl sağlığını yitirerek ölüyor.
Margot Fransız konsolosluğuna gidip gelip yardım
istiyor ve sonunda oğlu çıkarılıyor. Ama oğlan perişan durumda. Margot ülkeyi
terk etmeye karar veriyor. Yıllar önce yaptığı ama çalışmayan uçağı tamir
ediyor. Uçakla Arjantin’e gidiyorlar. Oradan oğlunu gemiye bindiriyor. Ilario
Da Fransa’ya yani asıl kökeninin olduğu ülkeye gidiyor. Ülkeye vardığında adını
soruyorlar. Michel Rene diyor, hani babasının bahsettiği, gerçekte olmayan
gizemli amca.
Kitapta şöyle bir de komik/tatlı/büyülü diyebileceğim bir mevzu var. Therese’e
bakması için hemşire tutuyorlar. Hemşire çorba yapmak istiyor. Evde yıllar önce
bir büyücüden alınan dinozor fosili kemiklerini buluyor hemşire. Bunları tavuk
bacağı sanıp çorba yapıyor. Therese bu çorbayı içip milyon yıllık kemikleri
sıyırıyor.
Bu nesilden nesile aktarımlar
ve esrarengiz olaylar nedeniyle Yüzyıllık Yalnızlık’ı andırdı bana kitap. Ama
onun daha konsantre hali. Okuması kolay olan cinsinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder