19 Kasım 2024 Salı

AYAŞLI İLE KİRACILARI

 

AYAŞLI İLE KİRACILARI

Memduh Şevket Esendal

1934

Yapı Kredi Yayınları

4.Baskı – Ocak 2024

191 sayfa

Ankara’da dokuz odalı bir apartman dairesi oda oda kiraya verilmiş, bir odasında yaşıyor anlatıcı. Anlatıcının adı geçmiyor bu arada kitapta. (Geçiyor da ben mi gözden kaçırdım?) Kendisi bir bankacı. Kendi halinde bir genç adam.

Ev sahibi Ayaşlı İbrahim Efendi.

Evde Ayaşlı’nın üvey kızı Faika ve Faika’nın şoför kocası Fuat da var. Fuat’ın bir metresi var. Çoğu zaman onun yanında. Sadece para almak için Faika’nın yanına geliyor. O zamanlarda da kavga ediyorlar.

Faika’nın annesi genelev işletiyor laf aramızda. Pek dile getirilmiyor bu durum, kabullenilmiş gibi.

Faika’nın ablası da zengin bir adamın metresi, bu da laf aramızda.

Ayaşlı’nın bir de oğlu var, köydeki eski karısından.

*

Anlatıcının rahmetli ağabeyinin arkadaşı var Hasan diye, o da burada oda tutuyor. Seviyorlar sayıyorlar birbirlerini.

*

Evin hizmetlisi Halide. Hamarat, akıllı bir kızcağız. Hamile kalmış. Baba kişisi sahip çıkmıyormuş. Halide de çocuktan kurtulmak istiyor. Bunları rahat rahat konuşuyor anlatıcıyla. Anlatıcı diyor ki onu gebe kalmadan önce düşünecektin. Halide kendi dilince anlatıyor aslında tecavüze uğradığını. Kimsesiz kızcağız, hasta düşmüş, ona bakan adam da bu bakım karşılığı…

Halide önce çocuğundan kurtulmaya çalışıyor. Olmuyor. Sonra bir şekilde baba kişisini ikna ediyor çocuk doğunca bakmaya. Ve işi bırakıyor.

Yerine yaşlıca bir kadın geliyor Raife. Dedikoducu, laftan anlamaz, yapışkan bir kadın. Anlatıcıya yalvarıyor Raife kızına iş bulsun diye. Kızlarını da göndertiyor yalvarmaya anlatıcının yanına. Bir işe yaramıyor tabii bu çabaları, sonra pes ediyor.


*

Kiracılar arasında bir Turan Hanım-Haki Bey çifti var. Kumar oynatıyorlar evde diğer komşulara. Zaman zaman dışarıdan adam da getiriyorlar. Turan Hanım, anlatıcıyla flört ediyor.

*

Kiracılardan Abdülkerim-İffet çifti. Bir çocukları var. Sürekli ağlıyor. Anne ve babası bu yüzden çocuktan bıkıyorlar. Hatta kadın çocuğu için ölse de kurtulsak bile diyor. Bu çift bir de Turhan Hanım’ın yanında kumara alışıyorlar. Çocuğa zaten bakamıyorlardı, iyice bakamaz hale geliyorlar.

*

Turan Hanım, işi büyütmek istiyor. Ayaşlı’nın evinin bir odasında bunu yapamayacağı için evi boşaltıyor, ayrı eve geçiyor. İşlerini büyütüyor.

Ayaşlı, Turan Hanım’dan boşalan yere İffet Hanım’ı getiriyor. Ama İffet Hanım o kadar becerikli olamıyor, zaten de hasta olduğu için işi ilerletemiyor.

Ayaşlı’nın evindeyken anlatıcıyla yakınlaşmaları olan Turan Hanım, başka eve geçince bir daha birbirlerini görmüyorlar.

*

Tanıdıklar anlatıcıdan Cavide adında bir kıza bankada iş bulması için rica ediyorlar. Ama Cavide çalışmak istemiyor, o zaman koca bulamazmış. Anlatıcı ve Cavide her gün buluşup konuşuyorlar ve zamanla anlatıcı Cavide’den hoşlanmaya başlıyor. Bu arada evleneceklerine dair söylentiler çıkıyor. Ama anlatıcı Cavide’ye İstanbul’da bir iş bulduğunda Cavide seve seve gidiyor ve o zaman anlatıcı öğreniyor ki Cavide’nin aslında başka sevdiği varmış. Anlatıcı da artık kendisini sevip saydığını düşündüğü herkesten şüphe eder oluyor.

Bir tek arkadaşı doktor Faik hariç. Onu candan seven yegane dostu gerçekten.

Faik, Melek adlı bir kızdan bahsediyor sık sık anlatıcıya. Anlatıcının Melek ile evlenmesini istiyor. Halbuki Melek’i asıl seven Faik. Anlatıcı bunu fark edip oldu bittiye getirerek Faik ile Melek’in evlenmesini sağlıyor.

*

Bir gün Hasan hastalanıyor. Anlatıcının ağabeyinin arkadaşı. Kızı Selime geliyor Ayvalık’tan. Hasan ölüyor. Selime de Ayvalık’a dönüyor. Anlatıcı kal diyor Selime’ye ama kız dinlemiyor. Anlatıcı, Selime’den hoşlandığını fark ediyor. Bir arkadaşı aracılığıyla Selime’nin durumunu öğreniyor. Selime, anlatıcının kendisini sorduğunu öğrenince anlatıcıya mektup yazıyor yanınıza gelebilir miyim diye. Anlatıcı sevinçle kabul ediyor. Selime geldiğinde anlatıcı ve Selime kaynaşıyorlar. Evleniyorlar. Mutlu da oluyorlar.

*

Daha başka çeşit insanlar da var kitapta. Hatta cinayet de. Ahlaksızlık diyebileceğimiz şeyler de var ama bir şekilde hiç rahatsız etmeden geçiyor tüm bunlar.

*

İlginçtir kitap önce 1934’te Ayaşlı ve Kiracıları adıyla basılmış. 1957’den sonra Ayaşlı ile Kiracıları olmuş. Bu ve-ile değişikliğinin sebebi neydi acaba?

 

10 Kasım 2024 Pazar

HASET VE ŞÜKRAN

 

HASET VE ŞÜKRAN

(Envy and Gratitude)

Melanie Klein

1957

Çevirenler: Orhan Koçak , Yavuz Erten

Metis Yayınları

7.Basım – Temmuz 2021

99 sayfa


Anne memesi aşağı anne memesi yukarı.

Bütün kitapta bebeğin anne memesiyle kurduğu ilişkinin yetişkinliğinde hayatına nasıl etki ettiği anlatılıyor. Ve anladığım o ki bir anne çocuğuna asla yaranamaz. Çünkü çocuk memeden az süt içse de sorun, çok süt içse de sorun. Sütün fazla çabuk veya fazla yavaş gelmesi de sorun. Memeden zamanında süt içse de sorun, vaktinden önce veya sonra içse de sorun. Hepsi bir psikolojik soruna yol açıyor.

*

Anne memesiyle ilişkiyi  Çocuğun ilk nesne ilişkisi” diye tanımlıyor yazar. Burada yeterince güven sağlanmışsa olumlu gelişmeler olurmuş. Çünkü anne memesi besin kaynağı, bu da yaşamın kaynağı anlamına geliyor.  

“Memeyle ilk ilişkiden tam olarak zevk alma yeteneği, çeşitli kaynaklardan alınacak başka zevklerin de temelini oluşturur.” Sf.34 

*

“Eğer doğum zor geçmişse ve özellikle oksijen yetersizliği gibi sorunlar yaşanmışsa, dış dünyaya uyarlanma sürecinde bir sarsıntı olur ve memeyle ilk ilişki elverişsiz koşullarda başlar.” Sf.21 Bu durum da bebeğin yaşama yeteneklerini zedelermiş.

*

Kitapta haset şöyle tanımlanıyor:

“Arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur.” Sf.24

Bu duyguyu yani hasedi hafifletmek için

Haz ve şükran duygusunu artırmayı ve kişinin kendi yaratıcılığına güven duymasını öneriyor yazar

*

Kitap teknik bir dille hastadan çok uzmanlara hitaben yazılmış gibi. Psikanalistler daha iyi anlarlar kitapta yazanları sanırım. Benim gibi sıradan okuyucunun anladığı yukarıda yazdıklarım.

Bir de kitapta bolca kadınların penis hasreti, Oedipus kompleksi, anneye babaya aşk, fanteziler, düşler ve benzerinden bahsediliyor.

*

Konuyla ilgiliyseniz şöyle bir Tedx videosu var: Yıkıcı Hasetten Yaratıcılığa Bir Yolculuk | Leyla Navaro | TEDxİKÜ

 


8 Kasım 2024 Cuma

SOSYALİZM VE İNSAN RUHU

 


SOSYALİZM VE İNSAN RUHU

(The Soul Of Man Under Socialism)

Oscar Wilde

Çeviren: Fuat Sevimay

İthaki Dünya Klasikleri

1.Baskı – Kasım 2022

59 sayfa

 

Öncelikle yazar sosyalizmi komünizm ile aynı anlamda kullanıyor:


“Sosyalizm, komünizm ya da her nasıl adlandırmak istenirse, özel mülkiyeti kamu mülkiyetine dönüştürüp rekabet yerine müşterek çalışmayı koyarak, toplumu o sağlıklı, olması gereken asıl haline geri döndürecek ve toplumun her bir üyesinin maddi refahını sağlayacaktır.” Sf.10

*

“Günümüz şartları göz önünde bulundurulduğunda sosyalizmin tesisinin sağlayacağı en önemli kazanım, kuşkusuz, neredeyse herkesin yakasına yapışmış o sefil ‘başkaları için yaşama’ gerekliliğinden bizi kurtaracak olmasıdır.” Sf.7

diyerek başlıyor.

Darwin, Flaubert, Keats gibi bilim insanı ve sanatçıları örnek göstererek onların nasıl başarılı olduğunu soruyor. Yazara göre kendilerini toplumdan ve kalabalıklardan uzak tutarak başarılı oldular. Çünkü başkalarını düşünmek insanın hayatını mahvediyor, yoksullaştırıyor.

Sosyalizm insanları bireyselliğe götürecek ve sadece bu yüzden bile kıymetli, diyor.

*

Yoksulluğa savaş açmış yazar.

Sosyalizmin yoksulluğu önleyeceğini, sağlıksız çocuklar olmayacağını, toplum güvenliği olacağını, insanların işsiz kalıp sokaklara düşmeyeceğini savunuyor.

Yoksulların “tıpkı hayvanlar gibi” kendilerine uygun olmayan işleri yapmalarından, onların muhabbet dahi edemediklerinden, yaşama sevinçleri olmadığından bahsediyor.

Sosyalizm olursa bunlar olmazmış ve daha bir sürü şey.


GO EKO DİKTATÖRLÜK

 


GO! EKO-DİKTATÖRLÜK

Önce Yeryüzü, Sonra İnsan

(Go! Die Ökodiktatur)


Dirk C. Fleck

1994

Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

1.Basım - Haziran 2024

275 sayfa

İklim krizi kapıda diyoruz. Kitapta artık kapıda değil. Gelmiş iklim krizi. Ülkeler “Önce Yeryüzü, Sonra İnsan” mottosunda birleşmişler. Adına eko-diktatörlük denilen bir sistem kurmuşlar.

Bu sisteme göre;

Otomobil kullanmak yasak, çünkü çevreye zarar veriyor. Kullananlar cezalandırılıyor.

İnşaat ve seyahat yasak.

Meditasyon kamplarında doğayla yaşamayı öğrenmek mümkün.

Yaşlılar sevilmiyor. Dünyayı bu hale onlar getirdi diye.

Büyük şehir diye bildiğimiz New York, Berlin vb artık yok.

Askerlere çip takılı. Gizli bir proje bu. Bu çipin aktive edilmesiyle askerler çatışma sırasında duygularını ve hafızalarını kaybedip yalnızca verilen görevi yapıyor. Görev bitince çip deaktive ediliyor ve askerler normal hallerine dönüyor. Ancak çip aktifken yaptıklarını hatırlamıyorlar.

Bu sistem içinde yaşayan insanlar var romanda. Pek sarmadı beni insanlar da roman da.


28 Ekim 2024 Pazartesi

TARİHTE TOPLUMSAL CİNSİYET


 

TARİHTE TOPLUMSAL CİNSİYET

Küresel Bakış Açıları

(Gender in History

Global Perspectives)

Merry E.Wiesner – Hanks

2011

Çeviren: Meral Çiyan Şenerdi

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

5.Basım – Mart 2024

386 sayfa

Tarihte toplumsal cinsiyeti, özellikle kadının yerini çeşitli başlıklar altında anlatan kapsamlı bir eser. Başlık sonlarında konuyla ilgili ek okumalar yapmak isteyenler için kitap önerileri de var.

*

Önce cinsiyet ve toplumsal cinsiyeti anlatıp ataerkinin kökenlerine giriyor. Sonra kadını aile, ekonomik yaşam, yasalar, din, siyasi yaşam, eğitim ve son olarak cinsellik başlığı altında ele alıyor.

*

Anlıyoruz ki insanlık tarihi genel olarak insanı erkek olarak baz almış. Şimdi buradan kadını ayıklayarak bir tarih yazmaya çalışılıyor. Çünkü daha önce yazılanlarda kadının adı yok.


“Ben dahil kadın hakları savunucuları, tıpkı edebiyat, psikoloji, din, biyoloji ve diğer bilim dallarının çoğundaki gibi, geçmiş hakkında bize ne öğretildiğine baktık ve öykünün sadece yarısını duyduğumuzu fark ettik. Evrenselmiş gibi gösterilse de okuduğumuz veya duyduğumuz çalışmaların çoğu sanatçı erkek, avcı erkek, erkek ve çevresi gibi tanımlarla yalnızca eril deneyimi anlatıyordu.” Sf.1

*

Kabaca şöyle olmuş:

Avcı toplayıcı dönemde kadın ve erkek birlikte hareket ediyordu. Tarımla birlikte hareket alanı daraldı. Arazi mülkiyetine önem veren erkekler bu mülkiyeti gelecek nesillere aktarmak istediler. Bu da doğan çocukların kendi çocukları olduğundan emin olmayı gerektirdi. Bu yüzden erkekler, kadınların cinsel hayatını denetim altına almaya başladılar. Evliliklerde kadının bakire olması istendi ve zina yapan kadınlar cezalandırıldı. Bu arada kadınlar eğitimden de yoksun bırakıldı. Çünkü eğitim alsalar bile daha sonra istihdam edilecekleri ortam olmadığından kadınların eğitimi faydasız görüldü. Özellikle 2.Dünya Savaşından sonra azalan erkek nüfusu nedeniyle ekonomik yaşam için kadının çalışmasına sıcak bakıldı. Fakat bu çalışma karşılığı olması gerekenden az ücret verildi. Çünkü her ne olursa olsun kadının asıl işi ev hanımlığı olarak görülüyordu.

“Birçok kültürde erkeklerin çalışmaları iş olarak, kadınların çalışmaları ise destek, yardım veya ev işleri şeklinde tanımlanmıştır.” Sf.90

Ev işleri işten sayılmamış, ama bu işler dışarıdan birine para ödenerek yaptırıldığında iş sayılmış.

Derken bugünlere geliyoruz.

Kadınların nispeten daha iyi durumda olduğu ama hala eşit ücret, kadın sünneti, kız çocukların eğitimi konusunda sorunların devam ettiği bir dönem.

*

Kitapta düzeltilmesi gereken bir kısım var. "Din" başlığı altında "İslamiyet" alt başlığında:

“Muhammed’in vahiyleri, müritleri tarafından onun sağlığında yazıldı ve kısa süre sonra, kitap haline getirildi.” Sf.208

Yuoo, aksine Hz.Muhammed’in ölümünden çok yıllar sonra vahiyler kitaplaştırıldı. Biz öyle biliyoruz. Yazar niye böyle biliyor anlamadım.


27 Ekim 2024 Pazar

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

 

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

Hüseyin Rahmi Gürpınar

İthaki Yayınları

3.Baskı – Aralık 2022

205 sayfa

 

1910’lu yıllar. Dünyaya Halley kuyruklu yıldızının çarpacağı söyleniyor. Bunun dünyayı yok edeceğini söyleyenler de var.

Haber İstanbul’da da yankı uyandırıyor.

*

İrfan adlı genç bu konuyla yakından ilgili. Okumuş, eğitimli bir bey. Yalnız bir kusuru var, kadın düşmanı. Kadınlardan yüz bulamamış ve kadınlardan yüz bulamayan her erkek gibi kadın düşmanı olmuş.

İrfan kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağı haberini kadınlardan öç almak için kullanmaya karar veriyor.

Kadınlara kuyruklu yıldız hakkında konferans veriyor. Onları korkutuyor.

Bu arada gazetelere yazı yazıyor. Onu bu yazılardan tanıyan bir genç kız, kuyruklu yıldız hakkında daha fazla bilgi rica ettiğine dair bir mektup gönderiyor. Kız tatlı tatlı bilgi istiyor. Ama İrfan Efendi bu mektuptan kıza aşık oluyor.

Kız cevabında:
“Selamün aleyküm der demez sevda konusuna saptınız. Çünkü gözünüzde kadın ancak o itibarla konuşmaya değerdir.” Sf.124

yazıyor. Çok da haklı. İrfan bu cevabı da aşka yoruyor. Naz yapıyora getiriyor konuyu.

Kız tam anlamıyla feminist bir pencereden anlatmaya çalışıyor derdini ama İrfan hayır ben size aşık oldum, tanışalım, evlenelim diye diretiyor. Hatta evlenme teklifi şöyle öküzce:

“Yakında çökmeye mahkum o nefis Tanrı yapısını, bir tapınak olan vücudunuzu, sizin için çırpınan bu inleyen ruha adamış olsanız dünyadan giderayak sonsuz sevaplar kazanacak büyük bir hayır işlemiş bulunursunuz.” Sf. 179

Feriha,  iyi eğitim almış, iyi bir ailede büyümüş. Ama ne de olsa dönemin koşulları itibariyle eninde sonunda biriyle evlendirecekler. İyi bari bu olsun madem deyip evlenmeyi kabul ediyor.

Yalnız Feriha’nın bir şartı var. Evlendikleri gece kuyruklu yıldızın çarpacağı gece. Feriha, o gece gerdeğe girmek istemiyor. Yıldız çarpar ve dünya yok olursa tertemiz ölmek istediğini söylüyor. İrfan kabul ediyor.

Evleniyorlar.

Evin çatısından kuyruklu yıldıza bakıyorlar. Dünya yok olmuyor. İrfan, Feriha’yı öpüyor ve son.

*

Kitapta bazı eski dilde kelimeler ilgimi çekti. Örneğin:

Kanun-ı tekamül: evrim yasası

Cümle-i şemsiyye: güneş sistemi

*

Bugünkü bazı semtlerin eski İstanbul'da nasıl olduğuyla ilgili şu kısımlar da ilgimi çekti:

“Hiç Erenköy taraflarına gitmediniz mi? Koskoca ovalar, kırlar, göz alabildiği kadar denizler." Sf.50

“Makriköyü’ne (Bakırköy’ün eski adı) gidip gelme birer bilet alalım. Azıcık kırları dolaşalım.” Sf89

Kırlar, ovalar... Hem de Erenköy'de, Bakırköy'de. İnsan inanamıyor. 

OSMANOFLAR

 


OSMANOFLAR

Kenan Hulusi Koray

İthaki Yayınları

1.Baskı – Ağustos 2022

325 sayfa

 

Osmanoflar Bulgaristan’ın Karnabad şehrinde bilinen, güçlü bir aile imiş.

Yazar, bu ailenin 1900’lü yılların başındaki anlarını anlatıyor. Hikayeyi bir sıhhiyeciden dinliyoruz. Aile ile yakın olan bu doktor onların hem aile ilişkilerini hem de yaşadıklarını anlatıyor.

Ailenin en büyüğü Yusuf Osmanof. Karısı Yuvanna Mihailoviç. Kadın terk etmiş kocasını.

Kızları Gülsüm (Groşenka diyorlar) annesine benziyor büyüdükçe.

Groşenka’nın amcaları Ahmet ve Halil.

Ahmet’in eşi Zehra sözü geçen bir kadın.

*

Aile güçlü iken, onlardan habersiz şehirde kuş uçmazken bir zaman sonra baskına uğruyorlar. Bunun korkusu uzun süre gitmiyor aileden.

*

Ben çok kendimi vererek okuyamadım açıkçası. İyi hoş aile ama kitap beni cezbetmedi.