GECİKMEYE ÖVGÜ
Zaman Nereye Gitti?
(Eloge du retard – Ou le
temps est-il passe?)
Helene L’heullet
2020
Çeviren: Şehsuvar Aktaş
Yapı Kredi Yayınları
5.Baskı – Haziran 2023
103 sayfa
“Vaktim yok. Günde kaç
kez söylüyoruz bu cümleyi…” diye başlıyor kitap.
Halbuki ben yuoo! Benim
zamanla ilgili bir problemim yok. Her şeyime yetecek kadar zamanım var. Benim
çoğunlukla gönlüm yok. Düşüncem de bu, zamanım yok diye bir şey yok, insan bir
şeyi yapmak istiyorsa zaman yaratır. Bir öncelik sıralaması vardır, zamanını
bir şeye ayırırken başka bir şeye ayırmazsın. İşte burada zamanını ayırmayı
tercih ettiğin şey önemli. Zaman yok diyorsan bence gönlün yok. Ben öyle
duyuyorum şunu yapmaya vaktim yok denilmesini.
Yazar böyle düşünmüyor
tabii. Zamanım yok diye sızlananlara, zaman açlığı çekenlere hitap eden bir
kitap.
“Zaman geleneksel
olarak her zaman hükümdarların tekelinde olmuştur. Bekletme hakkını kendinde
görebilen kişi hükümdardır.” Sf.12
Bu da iş yaşamında sıkça
karşılaşılan bir örnek. İşverenlerin çok kısa zamanda halledilmesini talep ettikleri
ve işçilerin iki ayağını bir pabuca sokan acil işler.
Patronlarımızın işçi
işinin başında olsun takıntısını zaman zaman ahmakça buluyorum. Kendi eski
çalışma hayatımda, başkalarının yanında maaşlı çalıştığım dönemde, ofiste bütün
gün bilfiil bir çalışma olmazdı elbette. Böyle bir şey mümkün değil ki. Ama
işin olsa da olmasa da ofiste bilgisayarın başında olman gerekirdi. Benim
çalışma yöntemim iş varken molasız o işi bitirmek. Sonra oh kafan rahat bir
şekilde serbest zaman. Ama hayır, bağlı çalışanken o işi zamana yayman gerekir,
yoksa çalışmaktan daha zoru olan çalışıyor gibi görünmek zorunda kalırsın.
“Herkes iş günü
içerisinde kaçınılmaz olarak ölü zamanlar bulunduğunu bilir.”… “Bir iş günü ya
da çalışma saati içindeki her bir zaman kesitinin peşine düşmek çalışmak değil,
deliliktir.” Sf.24
Patron insanları
genelde bu şekil delidir, o yüzden sevmem.
Bkz: Tembellik Hakkı
“Genellikle zamanımızı
hesap yapar gibi yönetiriz. Zaman kazanıldığından çok kaybedilir. Zaman söz
konusu olduğunda hep zararına çalışır.” Sf.15
Çalışmaya ayrılan zaman
ve zamanla ilgili hep kaybetmek üzerine yapılan hesaplama nedeniyle insanların
kendine zaman ayırma ihtiyacı doğdu. Örneğin meditasyon bu ihtiyacı gidermek
için bir yol.
Bu kadar çok çalışmayıp
kendimize zaman ayıralım diyoruz fakat yazarın sorusu burada dan diye çarpıyor suratımıza:
“Çalışma zihinsel
alanın tamamını kaplıyorsa boş vakit neye yarar?” Sf.20
Biraz kafa dağıtayım,
tebdili mekanda ferahlık vardır diye gittiğin yere kafandaki işleri de
götürüyorsan bu ne kadar boş vakittir, ne kadar kendine zaman ayırmaktır?
Uyku sorunu yaşıyoruz.
Uyuyamıyoruz. “Uyumak neredeyse aristokratik bir lükse dönüştü.” Sf.39 diyor yazar.
Nasıl böyle oldu peki? Öncelikle aşırı derecede tetikte olmamızdan, gevşeyemememizden. ”Her uyku gecikme riskidir.” Sf.39 Gün içinde kendimize zaman ayıramayınca zamanı gece uyumayarak ayırmaya çalışıyoruz. Uyumuyoruz ama yatakta fazla vakit geçiriyoruz. Yemek yiyor, film seyrediyor, çalışıyoruz. Gerçi Descartes da düşünmek için uzun süre yatağından kalkmazmış. Ama sanırım zaten onun düşünmekten başka işi yok.
“İnsanların
uyuyabilmesi için toplumsal bir antlaşmanın olması gerekir.” Sf.48 diye de
ekliyor yazar. Geceleri şehirdeki faaliyetlerin durması, gecedeki huzura saygı
gösterilmesi vb.
*
*
Çağımız sızlanmalarından bir diğeri de kitap okuyamamaktan yakınmak. Bu konuda yazar diyor ki:
Okumak fazla zaman alır, cümle cümle okumalı, hepsini okumalıyız. Zaplamak
imkansız, bu yüzden kitap okuyabilmek için zamanla barışık olmak gerekir.
“Okumak gerçekten de hızlandırılmış hayatla bağdaşmaz.” Sf.44
Bu konuda bir kitap
için
Bkz: Çalınan Dikkat
Ben bu konuda da
çıkıntılığımla geldim. Benim kitap okuyamamak gibi bir sorunum olmadığı sanırım
aşikar. Böyle bir sorunu olduğunu söyleyenlere de “Belki kitap okumayı
zannettiğin kadar istemiyorsundur.” Diyorum. Başta yazdığım gönülsüzlükle
ilgili buluyorum bu durumu. Zamansızlık, dikkatini verememek… vb sözler benim
kulağıma “Bu işi yapmayı o kadar da istemiyorum” olarak geliyor.
*
Çözüm önerisi olarak yazar can sıkıntısını yaşamak gerektiğini söylüyor. Bu sıkıntı bir çeşit mola gibi, yeniden çalışmaya motivasyon sağlarmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder