HUZUR
Ahmet Hamdi Tanpnar
1949
Dergah Yayınları - 24. Baskı - Ağustos 2015
413 sayfa
Kitabın arka kapağında diyor ki:
"Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır."
İşte ben de açıkçası bu hakim olan kısımdan, Mümtaz ile Nuran'ın aşkından bahsedeceğim esasen.
Nuran, Mümtaz'la evlenmeeeeee!!!
*
Hikaye, Mümtaz'ın amca oğlu İhsan için hasta bakıcı aramasıyla başlıyor.
"Bizim memlekette aranan kaybolur. Şark oturup beklemenin yeridir. Biraz sabırla her şey ayağınıza gelir." sf.12
O esnada yolda da mazisini düşünüyor.
Mümtaz, çocuk yaşta anne babasını kaybetmiş. Ona amcasının oğlu İhsan ve karısı Macide bakmış.
İhsan, akıllı, kültürlü, sevilen, saygı duyulan bir insan. Karısı Macide de güzel bir kadın. Ancak akli ve/veya ruhi bir bunalım geçirmiş çocuğu ölünce. Sonra zamanla toparlamış ama zaman zaman bu rahatsızlık nüksedermiş.
Bir gün vapurda, tanıdığı bir çift ile, Adile ve Sabih ile rastlaşmış. Onlarla konuşurken de Nuran gelmiş. Adile ve Sabih, Nuran'ı da tanıyor. Böylece Mümtaz ve Nuran tanışıyorlar.
Nuran boşanmış ve bir çocuk annesi bir kadın. Kocası Fahir, başka bir kadın için (Emma) ayrılıyor Nuran'dan.
Mümtaz, görür görmez aşık oluyor Nuran'a.
Yazarın dediğine göre; "Bu dünyanın en basit bir aşk hikayesidir."
Peki Nuran aşık mı Mümtaz'a derseniz...
Şöyle söyleyeyim;
Mümtaz,
"İlk defa teni ve ruhu beraberce harekete gelmişler, tam bir terkip, bir anlaşma içinde mesuttular. Fakat o da böyle mi düşünüyordu: o da mesut muydu? İstiyor muydu?"
diye düşünürken Nuran,
"Gitse diyordu; ne olur, bıraksa ve gitse...Kendi kendime kalmağa ihtiyacım var. Hayatını yapmış, sonra bozulduğunu görmüş bir kadınım. Bir kızım var. Aşk benim için yeni birşey değil. Bu tecrübeyi ondan o kadar evvel geçirdim ki..."
Açıkçası ben de sevmedim Mümtaz'ı. Keşke Nuran onunla vakit harcamasa. Hiç gereği yok.
Beraber İstanbul'u geziyorlar. Sarıyer, Emirgan, Kanlıca, Çamlıca, Üsküdar...
Üsküdar'a bol bol güzelleme var bu kısımlarda. Benimse İstanbul'un en sevmediğim yerlerindendir Üsküdar. Bitmeyen trafik keşmekeşi, ölü bir sosyallik. Sinema yok be. Üsküdar'da sinema yok. Yalnızca Capitol AVM'nin sineması. Camisi, türbesi eyvallah da Üsküdar'daki camiler bile huzursuz bence. Etrafları amerikan siding kaplamalı dükkanlarla çevrili camilerin. Hele yağmur yağınca denizin karayla birleşmesi yok mu? Sevmiyorum Üsküdar'ı. Kitabın bu kısımlarını da o yüzden "Yav he he" diyerek okudum. Sen yanında sevdiğin insan var diye seviyorsun Üsküdar'ı. O sayılmaz. Yanında sevdiğin insan varsa cehennem bile cennet gözükür.
*
MAHUR BESTE kitabında anlatılmayan bestenin hikayesi burada anlatılmış.
Mahur Beste, Nuran'ın dedesi Talat Bey'in eseriymiş. Talat Bey'in karısı Nurhayat Hanım, başka bir adamla kaçınca Talat Bey bu eseri yazmış.
Yine Mahur Beste'de üstü kapalı geçilen Behçet Bey'in karısı Atiye Hanım ve Refik, burada biraz daha açılmış. Behçet Bey, karısını Refik'ten kıskanmış, bu kıskançlık yüzünden Refik'i saraya jurnal etmiş.
*
Nuran'ı tek seven Mümtaz değil. Nuran'ın okul arkadaşı, aynı zamanda Mümtaz'ın akrabası olan Suat da Nuran'ı seviyor. Üstelik Suat evli ve iki çocuk babası. Ama bu sorumluluklarını kaldıramayan, çapkın, serseri bir adam. Boş bir adam değil aslında. Bir akşam yemekte İhsan, Mümtaz, Nuran, Suat, İhsan'ın arkadaşları birlikteler. Şark, garp, gelişmişlik, hayat, yaşamak, Allah... bunlar üzerine konuşuyorlar.Suat epey karamsar bir tablo çiziyor burada.
Suat, Mümtaz ile Nuran'ın evlenmek üzere olduğunu bildiği halde Nuran'a bir aşk mektubu gönderiyor.
Aynı dönem, Nuran'ın eski kocası Fahir de Nuran'ı kıskanmaya başlıyor ve bir aşk mektubu da ondan.
Nuran bunları Mümtaz'dan gizlemiyor. Mümtaz da tabi bu durumdan rahatsız oluyor.
Kitap boyu iki şey tedirgin etti beni.
1. Evlenebilecekler mi?
2. Savaş çıkacak mı?
Sanki bir aksilik çıkacak ve evlenemeyecekler ve her an savaş çıktı çıkacak tedirginliği var her satırda.
Açıkçası ben evlenmemelerinden yanayım. Hatta Nuran'ın Mümtaz'la geçirdiği her dakikaya acıyorum. Kusura bakma Mümtaz ama bir erkek gibi görmüyorum seni. Benim nazarımda yalnızca pipisi olan bir kız arkadaş hükmündesin.
Onların tanışmasına vesile olan Adile Hanım da benimle aynı kanaatte. "Bu aptalla beyhude yere vakit geçiriyorsun" diyor içinden Nuran'a. O yüzden de taş koyuyor usul usul bu ilişkiye. Bir yandan Fahir'i fiştekliyor. Bu arada Emma, Fahir'i terk ediyor. Fahir, Adile Hanım'dan Nuran'ı dinledikçe eski karısının tanımadığı yönlerini öğreniyor, özlüyor, kıskanıyor. Bok.
Bir yandan da Nuran'ın Mümtaz ile buluşmasını engelleyici davetler ayarlıyor Adile Hanım. Nuran bu davetlerde Mümtaz'dan ve kendi aile sorunlarından uzak kalmış olup kafa dinliyor.
Nuran'ın Mümtaz'dan beklentisi "Ömrüme bir istikamet versin, bu kadarı yeter."
Ah be Nurancığım, Allah aşkına, Mümtaz kim ki senin elinden tutsun da hayatına yön versin, hayatını kolaylaştırsın? Onun daha kendi hayatının bir istikameti yok. Bırak şu bebeyi, lütfen ya.
Sonunu söylüyorum.
Gerçekten de ve hatta şükür ki evlenemiyorlar. Oh.
Gerçi ömür boyu unutulmaz bir sebep yüzünden evlenemiyorlar. Bu sebep kötü ama netice olarak Nuran'ın Mümtaz'ı bırakmasına çok sevindim. Vallahi yazık olacaktı Nurancığıma. Mümtaz gibi sünepe, mıymıntı bir adamla ömür geçer mi lütfen ya.
Mümtaz ile Nuran, tam da evlenecekleri gün, eve bir geliyorlar, Suat evde, kendini asmış.
Bu korkunç olay, Nuran'ı aşktan da, evlilikten de, her şeyden soğutuyor. Bırakıyor Mümtaz'ı. İsabet.
Nuran en sonunda eski kocasına geri dönüyor. Muhtemelen kızını düşünerek.
Ve sonunda savaş da çıkıyor. Bazen olması istenmeyen bir şeyin her an olacağı tedirginliği ile beklemek insanı o kadar gerer ki "Aman ne olacaksa olsun." diye insan artık davet edecek hale gelir o şeyi. İşte savaş çıkınca sanki kitap rahatlamış gibi oldu.
***
Altını Çizdiklerim
"İnsanın sevdiği bir ev olunca, kendine mahsus bir hayatı da olur." sf.42
"Vatan ve millet, vatan ve millet oldukları için sevilir; bir din, din olarak münakaşa edilir, ret veya kabul edilir, yoksa hayatımıza getirecekleri kolaylıklar için değil." sf.48
"İnsanoğlu böyleydi; kendisine emniyet edilmesinden hoşlanırdı. Bu onu hayatın efendisi, büyük ve tek yapıcı vasıflarında içten doyuran duygu idi." sf.49
"Bu adamlarla ne diye alay ediyorum? Sanki benim azaplarım onların bir yığın kaçış imkanlarıyla dolu hayatlarından daha mı iyi?" sf.56
"Kendi sıkıntılarının hikayesiyle başkasını teselli etmek isteyen adamın sözünün bir türlü bitmeyeceğini birkaç defa tecrübe etmişti." sf.57
"...ayrılığın dünyası; her şeyi kendisine yabancı bulan, kendisini sonsuz bir gurbette duyan insanın, belkemiği yalnızlıktan ürperen, kadınsız erkeğin dünyası." sf.75
"Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız. Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç olur." sf.89
"Mesele, okuduklarımızın bizi bir yere götürmemesinde. Hülasa, çoğumuz seyahat eder gibi, benliğimizden kaçar gibi okuyoruz." sf.97
"Zamanla karısına, bütün aksak taraflarını öğrendiği eski bir otomobil gibi alışmıştı. O istediği yerde durur, bazen hiç fren kabul etmez, vitesleri kendi kendine değiştirir, bazen doludizgin yürürdü. Sabih'in vazifesi bu eski makinenin bir kaza çıkarmasını önlemekti." sf.102
"İnsanoğlu tam sevinemez, bu onun için imkansızdır. Düşünce vardır, küçük hesaplar vardır ve korku vardır. Bilhassa korku vardır. İnsanoğlu korkan mahluktur." sf. 144
"Bir şeyden korkmak, biraz da onun geleceğini beklemektir." sf. 146
"Onun için aşk, hislerin kelimelerle israfı değil, Mümtaz'ın ruhundaki fırtınaya olduğu gibi kendisini teslimdi." sf. 175
"Ayrı evi olmanın hakiki manası, ayrı vazifelerin, ayrı hazların, ayrı ıstırapların da bulunması demektir." sf. 222
"Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil arkasında bulunduğumuz içindir." sf. 269
"İnsanlar da kuyuya benzer, içlerinde boğulabiliriz." sf. 352
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder