27 Şubat 2016 Cumartesi

SAHNENİN DIŞINDAKİLER





SAHNENİN DIŞINDAKİLER

Ahmet Hamdi Tanpınar

1973

Dergah Yayınları - 14. Baskı - Eylül 2014

370 sayfa



Sahnenin Dışındakiler, gazetede 1950 yılında tefrika edilmeye başlamış. 

Kitap olarak basımı 1973'te olmuş.

Gazetede yayınlanan haliyle kitap hali arasında yer yer farklılıklar varmış, yazarın değiştirdiği bazı kısımlar olmuş. Kitabın sonunda o kısımlara da yer verilmiş.

*

Mahur Beste - Huzur - Sahnenin Dışındakiler şeklindeki zincirin bence en zayıf halkası bu kitap.

*

Sene 1920. Yer İstanbul.

İstanbul işgal altında. Yabancı kuvvetlerin askerleri var her yerde. Zaman zaman yerli halka kötü davranan askerler.

Ayrıca Beyaz Rusların akını var. Çehresi değişen Beyoğlu. Canlanan bir eğlence sektörü.

Cemal ve Sabiha var bir de.

Cemal, Mahur Beste'deki Behçet, Huzur'daki Mümtaz gibi sünepe bir erkek karakter. Kadınları "arkasından ağlamak için seven erkekler" diyebiliriz.

Ve onun karşısında akıllı, olgun bir kadın olarak Sabiha.

Bu ikisi mahalleden arkadaşlar. Sabiha sorunlu bir anne babayla yaşıyor. Annesi Sündüs Hanım her şeyden şikayet eden bir kadın, babası Süleyman Bey ise alkolik. Evde sürekli kavga oluyor. 

Bulunduğu çevre için aykırı bir kız Sabiha. Akranları yavaş yavaş çarşafa girerken o girmek istemiyor. Tiyatroda oyuncu olmak istiyor. Yeni insanlarla tanışmak, yeni yerler görmek istiyor. Mesela Kudret Bey gelecek Avrupa'dan, Sabiha yeni bir insan gelecek diye seviniyor.

Sabiha yaşıtları oyun oynarken hayata dair içinden çıkamadığı sorular soruyor kendi kendine. Bu sorularını İhsan'la tartışmaktan hoşlanıyor.

İhsan, Huzur'daki İhsan. Onun gençlik hali buradaki. Daha evlenmemiş. 

Sabiha ile konuşmaktan İhsan da zevk alıyor. O da aynı şekilde onu seviyor. O kadar seviyor ki, kızının adını Sabiha koymuş, bu Sabiha'yı hatırlatsın diye. Ama ayıp ki. İnsan eski sevgilisinin, eskiden sevdiği kızın/erkeğin adını vermemeli çocuğuna. Eşe karşı yapılmış dev bir ayıp.

Cemal, Sabiha'yı İhsan'dan kıskanıyor. Ama Sabiha İhsan'a öyle bir sevgi beslemiyor, Cemal'e de. Kimseye aşık değil. İleride birini severse de Cemal'den söz alıyor, Cemal de onu sevsin diye.

Cemal, babasının görevi gereği başka bir şehre taşındıkları için Sabiha'dan kopuyor. 

Yıllar sonra İstanbul'a döndüğünde Sabiha'nın evlendiği haberini alıyor. Aynı zamanda evliliğinin yolunda gitmediği haberini de. Sabiha'nın kocası Muhtar, pek iyi bir adam değil, yasa dışı işleri var ve üstelik başka bir kadına aşık.

Cemal, İstanbul'da İhsan ve arkadaşlarının yönlendirmesiyle milli mücadeleyi destekleyici bir takım işlere girişiyor. Teşkilatın İstanbul ayağında, kendisine verilen görevleri (haber getir-götür gibi) yerine getiriyor. Asıl mücadele Anadolu'da. "Asıl sahne orası. Biz burada maalesef sadece seyirciyiz. Sahnenin dışındayız." sf.144

Bir gazetecilik işi ayarlıyorlar Cemal'e. Nasır Paşa adlı bir mülkiye paşasını, hatıralarını yazması için ikna etmişler. Paşa anlatacak. Cemal yazacak. Sonra bu hatıraları, gerekirse başkalarını zor durumda bırakmak için kullanacaklar. 

Bu sürede hep Sabiha'yı görmek istiyor Cemal ama bir türlü göremiyor. Onun yerine kocası Muhtar'ın haberlerini duyuyor sık sık. 

Nihayet Sabiha ile karşılaşıyorlar. Aniden, yolda. Ama uzun uzun konuşamıyorlar. Sabiha gidiyor hemen, ben seni sonra bulurum diyerek.

Muhtar ve Sabiha sonunda ayrılıyor. Ve Sabiha çocukken kurduğu oyunculuk hayalini gerçekleştiriyor. Cemal, bunu evine gönderilen bir tiyatro reklamından öğreniyor. "Sahneye çıkacak ilk Türk kadını" diye bahsediliyor Sabiha'dan. 

Cemal bunun şokunu yaşarken Nasır Paşa'nın öldürüldüğü haberi geliyor hemen ardından. 


SON


Altını Çizdiklerim

"İstanbul mahalleleri yirmi, otuz senede bir çehre değiştire değiştire yaşarlar ve günün birinde park, bulvar, yol, sadece yangın yeri, 'hâlî arsa' geleceğe ait çok zengin ve iç açıcı bir proje olmak üzere birden kaybolurlar." sf. 14

"Hiç kitap hediye etmezdi. Belki de, fikrin mesuliyetini üzeirne almaktan çekinecek kadar derin düşünceliydi." sf.25

"- Niçin kadere bu kadar bağlı olan insanlar, bir türlü ona razı olmaz? - Hiçbiri kendi hayatını yaşamıyor da onun için." sf.36

"Hepsi de çıkmaz sokak, sönmüş lamba gibi insanlar." sf.41

"Bütün bu insanlar bana öyle geliyor ki, olacakları şeyi olamamışlar... Bir duvar önünde asıl yollarını değiştirmişler, yahut da oldukları yerde kalmışlar." sf.42

"Meğer bu tecrübe denen şey, bizim kitaplardan öğrendiğimiz manasından çok ayrı bir yerde kullanılırmış. Onun asıl manası dünya işlerinde bir nevi sinizmi benimsemek, onun içinde dört tarafını iyice kollayarak, kimseyi rahatsız etmeden, büyüğü kuşkulandırmadan, küçüğü sabrın son haddine getirmeden rahatça, yahut gailesizce yaşamak, hayat yolunda her vesileden istifade ederek ilerlemek, ev, köşk, apartman, han, esham sahibi olmakmış. 

İşte ben bu merhaleye ermek için lazım gelen hazırlık ve bekleme devrindeydim. Bunun adı okumaktı." sf.50

"Yaşıma göre epeyce okuyordum. Fakat okuduklarım üzerinde düşünemiyordum. Mektepte, her şeyi ayrı ayrı öğrenmek ve kafamda göz göz saklamak itiyadını almıştım. Onun için okuduklarımı içime, hafızam bir dolapmış gibi yığıyordum." sf. 68

"Az konuşmak daima iyi şeydir; fakat derli toplu olmak şartıyla." sf.93

"İlerlemesi için yolun başına getirilmesi kâfi gelen insanlardandı." sf.106

"Bütün iyilik kabiliyetleri doğduğu gün, ebesi tarafından çalınmış hissini bırakan bir kadın." sf.260

"Belki de ahlak yoktu, iyilik yoktu, vazife yoktu. Hiçbir şey yoktu. Sadece bazı şeylere kabiliyetsizlik, bazı şeyleri kendisine nehyetmek vardı. İnsiyaklarından korkmak ve kaçmak vardı. Belki de sadece terbiye ve korku vardı." sf.274

"...Bir mezarlık gibi ölümle doluydu. Bakışının dokunduğu her yerde irin dolu keseler patlıyor, sağlam uzuvlar çürüyor, ten, et olup kokuyor, kemik un gibi ufalanıyor, insan eli leblebi gibi küçük kemik parçalarına dağılıyordu." sf.275

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder