10 Nisan 2025 Perşembe

İNSAN NASIL HAYATTA KALDI

 

İNSAN NASIL HAYATTA KALDI?

(This Mortal Coil: A History

Andrew Doig

2022

Çevirmen: Oylum Tanrıöver

Beyaz Başkuş Yayınlaro

1.Baskı – Ocak 2023

447 sayfa

 

Kaç milyon yıldır iyi hayattayız ha! Üstelik ortalama yaş ömrümüz artarak.

Peki nasıl oldu?

İnsanlığın ilk zamanlarında avcı toplayıcıyken bulaşıcı hastalıklar büyük bir sorun değildi. İlk insanlar bitki ağırlıklı besleniyorlardı. Genellikle avlanma sırasındaki kazalardan, kirli sulardan bulaşan bakterilerden, hayvan ısırıklarından ölüyorlardı.

Sonra tarıma ve yerleşik yaşama geçildi. Çok çalışma ve yetersiz beslenme ortaya çıktı. Hayvanlarla yakın yaşamaktan doğan bulaşıcı hastalıklar çıktı. Veba en çok ölüme sebep olan hastalık oldu. Sonra Çiçek hastalığı da insanları topluca öldürdü, nihayet aşısının bulunmasıyla ortadan kaldırıldı.

Tarımdan sonra sanayiye dayalı ekonomiye geçince de yeni hastalıklar türedi. Özellikle İngiltere Liverpool’da şehirdeki nüfus yoğunlukları, temiz su sorunu ve kötü beslenme ile tifüs salgınları çıktı. Tifüs bitle bulaşıyordu ve insanlar gecekondularda hijyenden uzak yaşıyordu. Hamam ve çamaşırhanelerin açılması ve halkın kullanımına sunulmasıyla hastalığın sonu getirildi. Günümüzde antibiyotikle tedavi ediliyor.

Tifo sudaki bakteriler nedeniyle yayıldı. Kanalizasyonlar yapıldı ve insanların barınma koşulları iyileştirilince bu hastalığın da üstesinden gelindi.

Kolera da su ile bulaşan bir hastalıktı. Temiz su sağlanmasının önemi anlaşılınca bu salgından da kurtulundu.

Doğumda yaşanan ölümlerden de kurtulmayı başardı insan evladı. Kadınlar doğum için hastaneye götürüldüğünde hastanede sterilizasyonun öneminin bilinmediği dönemlerde loğusa humması olarak bilinen albastı da denen enfeksiyon nedeniyle ölümler yaşandı. Doktorlar başta kabul etmedi bu hastalığın kendileri yüzünden yayıldığını. Halbuki örneğin otopsiden çıkan doktor otopside kullandığı malzemeyle doğumhanedeki kadına müdahale ediyor, ellerini yıkamadan, aynı giysilerle muayene ediyordu. Sterilizasyonun önemi anlaşılınca bu hastalığın da sonu geldi.

Sıtmaya maruz kalarak öldü insanlar. Sivrisinekler aracılığıyla yayıldığı anlaşılınca sivrisineklerin yaşam alanı olan bataklıklar kurutuldu, daha iyi konutlar inşa edildi. Sinek ilacı üretildi. Cibinlikler kullanıldı. Bu hastalık da atlatıldı.

Hastalıkların yanı sıra bir diğer kitlesel ölüm sebebi kıtlık oldu. Eskiden kötü hava koşulları nedeniyle hasat yapılamadığı için kıtlık olurken son yüzyıllarda daha çok savaşlar ve yanlış politikalar yüzünden kıtlık oluyor. Bu durum da modern tarım yöntemleri ve doğru politikalarla gideriliyor.

Bunun dışında obezite, genetik hastalıklar, bağımlılıklar, trafik kazaları da kitapta yer verilen konular. İnsanlık bunlarla mücadele etti, ediyor, kimisinden başarıyla geçti, kimisi ile mücadele sürüyor.

Kitapta tarihten örneklerle bu serüven anlatılıyor.


9 Nisan 2025 Çarşamba

MAYMUN VE ÖZ

 

MAYMUN VE ÖZ

(Ape and Essence)

Aldous Huxley

1948

Çeviren: Süreyya Evren

İthaki Yayıncılık

4.Baskı – Ocak 2023

162 sayfa



Cesur Yeni Dünya ile daha çok bildiğimiz Aldoux Huxley’in yine kötümser bir ülke tasviri.

Aslında bu, Maymun ve Öz,  bir senaryo. Bu senaryoyu okuyan Bob, çok beğeniyor ve yazarla tanışmak istiyor. Yazar Tallis’in evine gidiyor. Ama öğreniyor ki adam ölmüş. Bu girizgahın ardından senaryo yani “Maymun ve Öz” başlıyor. Anlatıcı ve korolar yer alıyor senaryoda. Anlatıcı bilgi dediğimiz şeyin cehaletin başka bir adı olduğunu ve cehaletin cehalet olduğu zamanlarda maymunlara eşitken şimdi bilgi denen “Yüce Cehalet” sayesinde maymunlardan daha yüksekte bir maymun olduğumuzu söylüyor. Ve ülkeyi tanıtıyor.

Bu ülkede şeytana tapıyorlar. Engelli bebekleri öldürüyorlar. Annelerin kafasını kazıyorlar. Kadınlara kase diyorlar ve tüm kötülüklerin kaynağı olarak görüyorlar. Sevişmek yasak. Sadece belirli zamanlarda üreme maksatlı sevişiliyor. Aksi halde yakalananlar “Ateşli” olarak adlandırılıp dövülüyor.

Bu düzende yer almak istemeyen Poole ve Loola kaçıyor. Okuyucu olarak ben de kaçmak istiyorum.

*

Bu arada burada da varız:

“Evet, dostlarım, Türkler çok sayıda Ermeni’yi katlettiklerinde ne kadar öfkelendiğinizi hatırlayın.” Sf.112


7 Nisan 2025 Pazartesi

ACAYİP MERAK ETTİM

 

ACAYİP MERAK ETTİM

(Seriously Curious)

The Ecnomist Açıklıyor: Dğnyamızı Altüst Eden Gerçekler

Tom Standage

2019

Çeviri: Cansu Varol İzmirli

Mundi Kitap

2.Baskı - Eylül 2023

269 sayfa


Hiç mi hiç merak etmediğim sorulara hiç mi hiç merak etmediğim cevapların yer aldığı bir kitap. Cevapları da tatmin edici bulmadım. Kimisini anlamadım, kimisinde cevap yoktu, evet cevabını yazmamış, kimisinde de cevap şu da olabilir bu da olabilir, şöyle de diyorlar, böyle de diyorlar diye açıklama yapmış.

Bomboş bilgilerle kafamı meşgul ettim. 

Alın çok istiyorsanız sizin de kafanız meşgul olsun. Kitapta her sorunun cevabı 1-2 sayfa sürüyor. Ben 1-2 satırda vereyim cevabı.

1. Çokeşlilik neden iç savaşları daha olası kılar?
Erkeklerin zengin olanları yani yüzde 10’luk kesim dört kadınla evlense diğer erkekler evlenecek kadın bulamayacak. Cinsel hüsran ve ötekileştirmeye maruz kalacaklar. Bir eş edinebilmek için yüksek başlık parası ödemek zorunda kalacaklar. Bunun için de yağmalara, isyanlara katılacaklar. Haiti, Endonezya, Sudan, Nijerya, Afganistan gibi geri kalmış ülkelerin olayı.

2. Neden kum sıkıntısı yaşanıyor?
Kum sıkıntısı mı yaşanıyormuş? Şu an öğreniyorum. Sebebi de Hindistan vb ülkelerde kum mafyası olmasıymış. İnşaatlarda kullanmak için kum alıyorlarmış, o yüzden de kum azalıyormuş.

3. Ayakkabı bağcıkları kendi kendilerine nasıl çözülür?
Yürürken adım atmanın yarattığı darbe düğümü gevşetiyormuş.

4. Deniz neden tuzludur?
Kayalardaki mineral tuzlarının denize taşınması yüzündenmiş. “Yağmur saf su değildir, havadan emilmiş küçük miktarlarda karbondioksit içerir, bu da yağmur suyunu hafif asitli kılar. Bu zayıf asit karaya döküldüğünde, kayalardaki mineraller çözünüp suya karışır ve bu mineraller iyon adı verilen yüklü parçacıklara ayrılır.” Sf.25

5. Elmas üretimi neden zirve yapmak üzere olabilir?
Elmas üretimi zirve mi yapmış? Bunu da şu an öğreniyorum. Sebebi de büyük bir elmas şirketinin arz üzerinde hakimiyet kurup fiyatları yüksek tutmak için elmasa ulaşımı sınırlandırmasıymış. Ama günümüzde Y kuşağının daha az para kazanması, maddi lükslere daha az ilgi duyması, kanlı elmaslara dair farkındalığın popüler olması, elmas yüzüğün daha az maliyetli alternatiflerinin olması nedeniyle ilgi azalıyormuş.

6. Boko Haram neden kadın intihar bombacılarını yeğliyor?
Kadınların propaganda değeri daha yüksek diye. Daha az şüphe uyandırıyorlar. Patlayıcıları hacimli çarşafların altında gizleyebiliyorlar. Kadınları intihar saldırılarında kullanınca erkekleri gerilla saldırılarına saklamış oluyorlar.

7. En fazla lityum hangi ülkede?
Arjantin, Bolivya, Şili. Lityum üçgeni deniyormuş bunlara.

8. Küresel silah ticareti neden patlıyor?
Pek çok ülke askeri güçten yoksun ve yerli bir sanayisi yok. Bu ülkeler kendi donanımlarını edinme ihtiyacı duydukları için silah ticaretine yöneliyorlar.

9.Düşünce kuruluşları ne yapar?
Bir şey yapmaz, bence.  Yazarın açıklamasına göre akademi ile politika arasındaki boşluğu doldurma amacı taşırmış.

10. Sigara karaborsasının hesabı nasıl tutulur?
1.metot: Yasal olarak satılan sigara sayısıyla anketlerle insanların ne kadar sigara içtiklerini sorarak karşılaştırmak.
2.metot: Sigara kullananlara sormak nereden ne kadara aldıklarını
3.metot: Çöpe atılmış sigara paketlerine bakmak.

11. Neden Sahra’nın bir ucundan diğer ucuna spagetti kaçakçılığı yapılıyor?
Spagetti mi kaçakçılığı? Yine ilk defa karşılaştığım bir konu. Kamyonla uyuşturucu ve insan kaçakçılığı yapanlar dönüşte kamyonları makarnayla dolduruyorlarmış, ucuz diye. 

12. Neden bir sürü yerin adı Gine ve hindiler Türkiye’den gelmiyor?
Gine, Ekvator Ginesi, Papua Yeni Gine, Gine Körfezi… gibi yerler var. Gine kelimesinin kökeni kesin değilmiş. 15.yüzyılda Portekizli denizciler Senegal’de bir bölgeyi tarif etmek için Gine demişler. Smürgeciler de kıtayı bölüşürken kendi Gine’lerini oluşturmuşlar.
Hindinin hikayesi ise kitapta güzel anlatılmamış, burada daha güzeli var: 16 Madde İle Amerikalılar'ın Hindiye "Turkey-Türkiye" Demesinin Sebebi 

13. Yeni Zelanda’da neden bu kadar çok çete üyesi var?
Ayrımcılık, yoksulluk, kötü sağlık koşulları, güç arayışı yüzünden.

14. Neden Fransa’da şeytan çıkarma işi büyüyor?
Öyle bir furya varmış Fransa'da. Bu kitaptan öğreniyorum. Sebebi de göçmenlerin ilgisi varmış, Fransızlar da eğlencesine yaptırıyormuş. 

15. Dünyanın en kötü uçuş gecikmeleri neden Çin’de?
Güvenliğe çok önem vermesi yüzünden. Hava trafiği kontrol personelleri çok titizmiş. Böylece kaza olmuyormuş. Bir de ordu hava kuvvetleri uçuşa geçtiğinde ki Çin’deki hava sahalarının dörtte üçü ordununmuş, ticari uçuşlar bekletiliyormuş.

16. Somaliland neden Doğu Afrika’nın en güçlü demokrasisi?
Uluslararası platformda tanınmayan bir devlet. İngiliz himayesinden 1991’de ayrılmış. Ulusal bir kimlik arayışındalarmış. Tanınmak için demokrasi lazım olduğunu düşünüyorlarmış.

17. Moğolistan’da yurtların modası neden geçiyor?
Yurt, ahşap ve keçeden yapılan göçebe konut. Şehirleşme yüzünden insanlar yurtlarını bırakıp şehre taşınıyormuş.

18. En yüksek cinayet oranları hangi şehirlerde?
San Salvador (El Salvador’un başkenti) 2016’da 100.000 kişide 137 ölüm
2.Acapulco (Meksika)

19. Genç Britanyalılar neden daha seyrek suç işlerler?
Önceden çaldıkları televizyon, araba radyosu gibi şeyler değer kaybettiği için çalmaya değmiyor. Hırsız alarmları evlere ve arabalara girmeyi zorlaştırıyor. Uyuşturucudan, alkolden uzaklar. Daha ılımlı yaşıyorlar. Bilgisayar ve telefonda saatler geçirdikleri için başka işlere kalkışamıyorlar.

20. Araba renkleri Britanya’nın ulusal ruh halini nasıl yansıtır?
Ekonomi istikrarlıyken gri, ekonomik zorluk dönemlerinde duygu durumu karanlıklaşınca siyah arabalar çoğalıyormuş.

21. İsveçliler neden vergilerini fazla fazla öder?
Fazla ödeyip devlette tutuyorlarmış paralarını, sonra geri istiyorlarmış. Paraları devlet kasasında güvende oluyor diyeymiş.

22. Neden hiç kimse Nijeryalı olduğunu bilmiyor?
Bilmiyor muymuş? Afrika’nın en kalabalık ülkesiymiş. Hıristiyan Güney ve Müslüman Kuzey olarak iki İngiliz kolonisinden oluşuyormuş. İki taraf birbirini daha az/daha çok göstermekle suçluyormuş. O yüzden tam sayı bilinmiyormuş. 

23. Ejderha yılında doğan Çinli çocuklar neden daha başarılı?
Ebeveynler bu çocuklara daha çok inandığı için. Eğitimleri için daha çok para ve zaman harcıyormuş.

24. Sperm bankası işi neden patlıyor?
Donörlere ödeme yapılamaması ve kısıtlayıcı politikalar ile müşterilere sunulan yüksek fiyatlar nedeniyle.

25. Porno tüketimi Hawaii’nin yanlış alarmı sırasında nasıl değişti?
Hawaii’de yanlışlıkla füze uyarısı yapılmış. Porno izlenme oranı hemen düşmüş. Yanlış alarm olduğu açıklandıktan sonra da bir 15 dakika izlenme düşükmüş. Sonra normale dönmüş.

26. Neden bazı Avrupa ülkelerinde trans bireyler kısırlaştırılıyor?
Çocuk bakmaya uygun olmadıkları gerekçesiyle.

27. Kabul gören erkek davranışları yaş, cinsiyet ve uyruğa göre nasıl değişiyor?
Nelerin taciz olduğu ve olmadığı konusunda yaşlı erkekler daha cahil. Yaşlı erkeklerin bir davranışı taciz sayması daha az rastlanan bir durummuş, yeni kuşak genç kadınların taciz tanımları daha geniş. Bazı milletten erkekler örneğin İsveçliler, kadınların yanında belaltı espriler yapma hakları olduğunu düşünüyormuş.
Cinsel taciz tanımında uzlaşı yok, diyor yazar. Ben söyleyeyim: Aynısını senin anana/bacına/kızına yapsalar taciz diyorsan tacizdir, değil diyorsan değildir. Erkeklerin anlaması için böyle ana bacı örneğinden gitmek lazım. Başka türlü anlamazlar.

28. Porno ve liste içerik siteleri İngiltere’nin eşcinsel nüfusu hakkında neyi açığa çıkarıyor?
Eşcinsellerin ülke çağında eşit dağılım gösterdiğini açığa çıkarıyormuş.

29. Neden çiftler bekarlardan daha çok ev işi yapar?
Kadınlar evlenince kendilerinin yanı sıra bir de eşlerinin ve çocuklarının bakımını da üstlendiği için daha çok ev işi yapıyor.

30. Kadınlar ve erkekler partnerlerinin kariyeri ve ev işleri hakkında ne düşünür?
İnsanlara kariyer-aile dengesini nasıl kurduklarını sormuşlar. Erkekler yine bok bok cevaplar vermiş. “Erkeklerin genel anlamda, ailelerinde ev işleri ve çocuk bakımı görevlerinin kadının omzuna yüklendiğini düşünme ihtimali kadınlarınkinin yarısı kadardı.” Sf.87

31. Hidrolik kırma, doğum oranlarını nasıl fırlattı?
Ekonomik durumlar zorken bebek yapmak da azalıyor. Ekonomik koşullar iyileşince doğurganlık da artıyor. 1970’lerde kömür ucuzlamış, bebek doğum oranı artmış. Amerika’da az eğitimli erkekler için hidrolik kırma işi artmış. Bu da doğum oranlarını artırmış.

32. Avrupa’nın düşük doğum oranlarının açıklaması ne?
Yok. Cevabını yazmamış bu sorunun. Yani yazmış da ekonomik zorluklar, feminizm, göç... Ama bunlar sebep değil diyor. Peki ne sebep? Yok. 

33. Amerika neden hâlâ çocuk yaşta evliliğe izin veriyor?
Erken yaşta yapılan evlilikler gayrimeşru doğumları azaltır diyenler var. Ama tabii ki çocukların zararına bu evlilikler. Buna izin verilmesi de tartışmasız şekilde yanlış.

34. Çin’in köpek eti pazarı neden büyüdü?
Kârlı olduğu içinmiş.

35. Obezite neden yoksul ülkelerde büyüyen bir sorun?
Ucuz yiyecekler ki bunlar genelde besin değeri düşük hazır gıdalar. Merakı olan için bkz: Sihirli Hap

36. Kişi başına en çok butik bira fabrikası düşen Avrupa ülkesi hangisi?
Birleşik Krallık

37. Neden bazı Amerikan şehirleri yemek kamyonlarından hazzetmez?
Sokakları tıkadığı, park yerlerini işgal ettiği, kaldırımları kalabalık, çöp içinde ve gürültülü hale getirdiği için. Restoran sahipleri de bunların kira ya da vergi vermedikleri için haksız rekabet oluşturduğunu söylüyormuş. Kurallar getirilmiş.

38. Şarap kadehleri yıllar içinde nasıl genişledi?
Daha çok içilsin diye.

39. Gıda ambalajları çevre için neden iyidir?
Ambalaj iyi olunca raf ömrü uzun oluyor, insanlar satın alıyor ve böylece israf olmuyor diyeymiş.

40. Buğdayın neden insanlarınkinden daha karışık bir genomu var?
Anlamadım. Karışık olduğunu anlatıyor ama nedenini anlatmıyor.

41. Kadınlar neden hâlâ erkeklerden çok daha az kazanıyor?
Kadınların asistanlık gibi az maaşlı işlerdeki sayısı erkekleri geçerken erkeklerin çoğunlukla daha üst pozisyonlarda olması yüzünden. Yani kadınlar daha düşük maaşlı mesleklerde yoğunlaşmış. Peki kadınlar neden yüksek pozisyonlu işlerde değiller? Çocuk bakmaktan. Ayrıntılı bilgi için bkz: Alttakiler

42. Çin, eski İpek Yolu’nu neden yeniden kuruyor?
Ekonomik kalkınma olsun, yeni pazarlar yaratılsın diye.

43. Ölüm vergileri neden gözden düştü?
Veraset vergisi yani. Cevabını vermiyor. Şu sebepten değil, bu sebepten değil diyor.

44. Bir şeyi emtia yapan nedir?
“Ekonomik anlamda, emtia standartlaştırılmış, dolayısıyla benzer türden ürünlerle takas edilmesi kolay, dünya çağında benzer şekilde fiyatlandırılmış ve başka ürünlerin yapımında kullanılan, ticaretin hayati bileşenleridir.” Sf.133

45. Yaşam süresi her zaman milli servetle mi artar?
Evet.

46. Şirketler neden var?
Maliyetleri düşürmek için.

47. Eski moda imalat işleri neden geri gelmiyor?
İmalat şirketleri pazarlama, muhasebe, lojistik, temizlik, personel yönetimi gibi işleri dışarıya yaptırıyor artık, daha az eleman çalışıyor diye.

48. Hindistan en büyük kağıt paralarından ikisini neden ıskartaya çıkardı?
Kara parayı önlemek için. Böylece herkes elindeki banknotları vermek ve kaç parası olduğunu bildirmek zorunda kaldı. (Ama plan işe yaramamış.)

49. Genç kan, yaşlıları gerçekten de gençleştirebilir mi?
Hayvanlarda işe yaramış. İnsanlarda daha deney sonucu yok.

50. İnsanlar yaşamlarının sonunda ne isterler?
Ülkelere göre değişiyor.
Amerika ve Japonya’da bakım masraflarıyla aileye yük olmamak,
Brezilya’da ruhen huzurlu olmak,
İtalya'da sevdiklerinin yanlarında olması imiş.

51. Çin hava kirliliğini nasıl azalttı?
Yasaklar getirerek. Kömür kullanımını kısıtladı. Zaten de en çok kömür kullanan devlet kurumları olduğu için hava temizlendi.

52. Ormanlar neden zengin dünyada yayılıyor?
Yükseklerdeki tarım arazileri terk edilince buraları ağaçlar ele geçirdi ve hükümet politikaları da ağaçlandırmayı destekledi.

53. Yeni Zelanda’nın suyunda neden bir şey var?
İneklerin bedensel atıkları yüzünden. Nehirlere işeyip sıçıyorlarmış.

54. Gen sürücüleri neden hâlâ vahşi doğada uygulanmadı?
Gen sürücüleri dediği “bir ebeveynin gen versiyonunu diğerinden kayıracak olasılıkları değiştiren DNA uzantıları” imiş. Sf.163 Hayvanlarda denense o hayvan neslini ortadan kaldırabilir endişesi yüzünden uygulanmıyormuş.

55. Hindistan’ın temizlik problemlerini çözmek neden bu kadar zor?
450 milyon insan dışarıya işiyor sıçıyor. Hükümet evlere tuvalet yaptırıyormuş. Ama kimisi kullanmıyor, dışarıya yapmayı tercih ediyor, kimisi kast sistemi gereği evdeki tuvaleti kullanamıyor, kimisi dışarıya sıçmayı erkeklik olarak görüyormuş.

56. Bazı ölümcül hastalıkların ortadan kaldırılması neden zordur?
Bakteri ve pirelerden bulaşıyorlar, onlar da yoksulluk hastalığı.

57. Çin neden yabancı atıklardan bıktı?
Çevre ve elektronik atıkların yasadışı sevkiyatını düşürmek için.

58. Kurtlar neden Fransa’ya geri dönüyor?
Kırsal nüfusun azalması sebebiyle

59. Hayvanlar aleminde neden en büyük olan en hızlı değil?
Bir hayvanın çıkabildiği en yüksek hız, bir noktaya kadar beden kitlesiyle orantılı olarak artıp ardından düşüşe geçiyormuş.

60. Beyin bilgisayar arayüz nedir?
Koklear implantı ve benzeri şeylerde kullanılan bir şeymiş, anlamadım. 

61. Robotlar bütün gün ne yapar?
İnsanların üretkenliğini artırmak üzere işbirliği yapmak için tasarlanıyorlarmış.

62. 5G neden önceki kablosuz teknolojilerden hem daha hızlı hem de daha yavaş olabilir?
Cevabı anlamadım, cevap vermemiş de olabilir. 

63. Sürücüsüz arabalar neden alınmayıp çoğunlukla paylaşılacak?
Ekonomik nedenler ve kullanışlılık nedeniyle. “Bineceğiniz ilk sürücüsüz araç, bir teknolojik ve ekonomik sorunlar birleşimi nedeniyle, paylaşımlı bir araç olacak, kişiye özel değil.” Sf.187

64. Araç çağırma uygulamaları alkollü araç kullanımını nasıl azaltıyor?
Alkollü insanlar araç kullanmak yerine über tercih ediyorlar diye.

65. Artırılmış gerçeklik nedir?
“Artırılmış gerçeklik, hakiki gerçeklikte kalır ve bunun üzerine kullanışlı ya da ilgi çekici veri katmanları eklemek için bilgisayarları kullanır.” Sf.192

66. Neden hâlâ uzay asansörünü bekliyoruz?
Bilinen hiçbir materyal, kendi ağırlığını taşıması gereken kablo için ihtiyaç duyulan hafiflik ve kuvvet birleşimine sahip değilmiş.

67. Gökbilimciler ilk yıldızlararası asteroiti nasıl tespit ettiler?
Anlamadım. Herhalde teleskopla tespit etmişlerdir. 

68. Drone’lar hava taşıtları açısından neden kuşlara kıyasla daha büyük riski oluşturabilir?
Drone’ların sert ve kalın materyalleri uçaklar için kışlardan daha tehlikeliymiş.

69. Spam e-postaların ne manası var?
Spam aslında reklam. Maliyeti sıfır.

70. Polis neden vücut kameraları kullanmalı?
Kanıt toplamak için, düzgün davranmak için

71. Teknoloji devleri neden kendi sualtı kablolarını döşüyor?
Öyle bir ağ kapasitesine ihtiyaç var ki artık kiralamak yerine kendi kablolarını döşemek daha mantıklıymış. 

72. Tenisçiler neden haykırır?
Servis ve sektirme hızlarını artırıyormuş. Rakip, topun nereye gideceğini geç fark ediyormuş.

73. Nijerya’da kutu oyunları neden bu kadar revaçta?
Nijeryalıların rekabetçi bir yapıları varmış. Bir de düzenli elektrikleri yokmuş. Elektriğin olmadığı akşamlarda çocuklar avarelik etmesin diye kutu oyunlar oynuyorlarmış. 

74. Drone’lar plajları köpekbalıklarından nasıl koruyabilir?
Suyun X-ray’ini çekebilen kamera ve bunu taşıyan drone’lar ile cankurtaranlara ve sörfçülere uyarı gönderilecekmiş.

75. Futbol transferleri nasıl işler?
Oyuncunun takımına, oyuncuya, menajerine para verilerek

76. St.Louis nasıl Amerika’nın satranç başkenti oldu?
Emekli bir zengin şehre satranç getirip turnuvaları destekliyor. 

77. Bir filmi dijital olarak yeniden düzenlemek gerçekten ne anlama gelir?
Eskiden çekilen filmin rulosu tozdan kirden arındırılıyor, renkler berraklaştırılıyor vb

78. Bahisçiler kazanan müşterilerle nasıl baş ediyor?
Müşterinin çevrimiçi bilgilerini toplayarak sıradan bahis oyuncularına daha iyi oranlar sunarak

Daha da var ama okuyamadım artık gerisini. Beynim çığlık attı istemiyorum artık bu bilgileri diye. Herhangi bir bağlamı olmayan, üstelik merak dahi etmediğim yerli yersiz bilgiler. Çok merak ediyorsanız alın, şu sorular var: 

79. Emojilerin neden dilsel anlamda faydalı yan etkileri var?

80. Alfabenin harfleri nasıl isimlendirildi?

81. Papua Yeni Gine’de neden bu kadar çok dil var?

82. Sırp-Hırvat dili tek bir dil mi yoksa dört dil mi?

83. Dil, ulusal kimlikle nasıl bağlantılıdır?

84. Makineler insan dilini işlemeyi nasıl öğrendi?

85. Dünya Bankasının neden "ve" kelimesini kullanmayı biraz azaltması gerekiyor?

86. Yeni yıl kararları nereden geliyor?

87. St.Patrick Gübü nasıl küreselleşti?

88. Paskalya’nın zamanı neden hep değişir?

89. Avrupalılar neden ağustosta işi gücü salarlar?

90. Şükran Günü nasıl seküler bir bayram haline geldi?

91. Hava durumu, din ve gündüz saatleri Hıristiyanların müzik dinleme alışkanlıklarını nasıl etkiledi?

92. Bir zamanların gürültülü patırtılı karnavalı Noel, nasıl ehlileştirildi?

*

Kitapta soruların yanı sıra yer yer soru olmayan çeşitli konu başlıkları var. Bunların birinden öğrendim ki Haziran 2017’deki raporlara göre; sigara tüketimini azaltmak için Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği önlemleri yalnızca bir ülke en kapsamlı şekilde uyguluyormuş. Hangi ülke, bilin. Türkiye. As bayrakları. Peki önlemler ne: Sigara içme yasakları, yüksek sigara vergileri, sigara içmenin tehlikelerine dair uyarılar, türün reklamlarına getirilen yasaklar ve sigarayı bırakmaya yardımcı olan kamu tarafından desteklenen hizmetler. 

*

Neticede hiç beğenmediğim bir kitap oldu benim. İnternette sosyal medyada paylaşılanları kaydırmak gibiydi bu kitabı okumak. Öyle boş. 

*

Yazarın başka bir kitabını okumuştum. O güzeldi:

Bkz: Altı Bardakta Dünya Tarihi


2 Nisan 2025 Çarşamba

ALMANLAR NEDEN DAHA İYİ YAPIYOR

 

ALMANLAR NEDEN DAHA İYİ YAPIYOR

Gelişmiş Bir Ülkeden Notlar

(Why the Germans Do It Better: Notes from a

 Grown-Up Country)

John Kampfner

2020

Çeviren: Nermin Mollaoğlu

İthaki Yayınları

2.Baskı – Kasım 2022

276 sayfa

 

Dünya savaşı yaşamış ve kaybetmiş, üstüne bölünmüş bir ülke olan Almanya’nın hızla gelişmesi merak uyandırıcı. Yazar da bu merakının peşinden gitmiş.

Yazar önce üniversite zamanında tanıştığı Almanlardan ve yaşadığı Almanya’dan bahsediyor. Bir anda radyoyu kapatan bir arkadaşı varmış. Neden bunu yaptığını soruyor. “Sessiz saat” denilen bir kural varmış Almanya’da. Yaşlılar düşünülerek müzik kısılırmış. Yazar bunun için bir kurala gerek yok diyor ama nafile. Ya da bomboş yolda yayalara kırmızı yanarken nasıl olsa araba yok diye geçen yazara polis ceza kesiyor. Arabasının camına zarf bırakılıyor, sevgili komşu, sokağın itibarını düşürdüğü için arabanızı lütfen temizler misiniz, diye. Bunlar garip geliyor İngiliz yazara.

İngiliz demişken Almanya; İspanya, Fransa ve İngiltere’den sonra Avrupa’daki dördüncü en yüksek İngiliz nüfusuna sahip ülkeymiş. İngilizler de Alman vatandaşlığı alıyormuş ve birçok genç İngiliz için Almanya bir umut ve fırsat kaynağı olarak görülüyormuş.

Ulusal gün törenleri yokmuş Almanya’nın. Nazi döneminden kalma bir sebebi var. O dönemde saf Almanlık politikası olduğu için Almanlar milliyetçiliği dile getirmeye çekiniyorlarmış. O günlerle ilgili yüzleşmeleri de çok kolay olmamış. Önceleri Nazi dönemini anlatırken Nazi’ye destek verdiklerini reddediyorlar, kendilerini kurban ya da bilinçsiz katılımcı olarak tanımlamayı seçiyorlarmış. Nazi şüphelileri Nazilikten arındırma sertifikaları temin edip eski işlerine geri dönmüşler. Yani yaptıkları yanlarına kar kalmış.

Almanlar Nazi dönemi bitince bu konuyu adeta örtbas etmişler. O dönemi düşünmeyi tartışmayı reddetmişler. Zamanla bu eski defterleri açıp yüzleşmeye ve hesaplaşmaya başlıyorlar. Bunun ardından ülkede bir gelişme eğilimi meydana geliyor.

Çalışma hayatında özellikle niş bir alanda uzmanlaşma ve bu işe adanmış şirketler ortaya çıkıyor. Bu şirket kurucuları şirketlerini satmayı hele de yabancıya satmayı akıllarına bile getirmiyorlar.

Ekonomik kalkınma yalnızca başkentte ya da birkaç büyük şehirde değil ülkenin neredeyse tüm şehirlerinde oluyor. Hatta en az başkentte oluyor.

“Almanya, kişi başına düşen GSYH’nin başkentte ülkenin geneline göre daha düşük olduğu tek ülkedir. Berlin’siz Almanya yüzden 0,02 daha zengin olurdu. Başka bir deyişle, Berlin ülkenin geri kalanı üzerinde bir yük görevi görüyor.” Sf.221

Konut sahibi olma konusunda takıntılı değillermiş. Hatta bunu anlamsız buluyorlarmış, çünkü kiralar genellikle karşılanabilir seviyede ve evler bakımlıymış.

Halk, Alman medyasına büyük ölçüde güveniyormuş.

Yarattığı otomobil markalarından zaten bahsetmeye gerek yok.

Ondan sonra bu ülke niye gelişmiş?

28 Mart 2025 Cuma

YENİ DÜNYA YENİ KURALLAR

 

YENİ DÜNYA YENİ KURALLAR

Yaşam Zevkine Ulaşmanın Bugünkü Yolları

Vedat Milor

Söyleşi: Yenal Bilgici

2024

Kronik Kitap

1.Baskı - Eylül 2024

268 Sayfa



Vedat Milor ile Yenal Bilgici değil de ben sohbet ediyormuşum gibi. Öyle kanlı canlı bir etkisi var kitabın. Kaliteli sohbete doydum, şükür ki Milor'un da hayattan keyif aldığı anlar kaliteli sohbet ettiği anlarmış. Çevresini buna uygun şekillendirmeye dikkat ediyormuş. Vedat Milor'un çevresinde de bir zahmet kaliteli sohbet edebileceği insanlar olsun. Onun bile yoksa - ki yer yer bundan yakınıyor- biz ne yapak, ölek mi?

*

Öncelikle daha başta öğüt vermek, kişisel gelişimimize katkı sağlamak gibi bir cürette bulunmadığını ifade ederek gönlümü kazanıyor. Bu arada bulunsa bulunur, kimse de yadırgamaz. Ama kendisi memlekette had hudud bilen iki insandan biri. Diğeri ben.

*

Söyleşi şeklindeki kitapta Milor, dünyanın nereye gittiği sorusuna yeni meslekler, hatta aslında meslek sayılmayacak işlerden bahsederek cevap veriyor. Özellikle 2000 sonrası bilgisayar, internet, sosyal medya ve pandemi ile ilerleyen süreçte yeni ünlüler ve zenginler doğduğunu ve bu çağdaki insanların adaptasyon yeteneğinin gelişkin olması gerektiğini anlatıyor. Çünkü bu süreç öğrenilebilecek bir şey değil, ancak adapte olunabilecek bir şey ona göre. Kripto para, borsa, girişimcilik vb olaylar kendi zenginlerini yarattı. Genellikle de yaşı epey genç zenginler. Vedat Milor burada beş yılda elli ila seksen beş milyon dolar kazanılan şirket çalışanlarından bahsediyor. Bilgici buna takılıp “Ben kimsenin emeğinin bu kadar etmeyeceği gibi, bu kadar paranın da insana fazladan bir anlam üretmeyeceğini düşünüyorum.” diyor. Sf.27 Hakikaten o kadar para edecek ne yapmış olabilirsin gerçekten? Vedat Milor da Refik Halid Karay’ın bir sözü ile karşılık veriyor, çok hoş:

“Paranın sahibine yakışabilmesi asırlar meselesidir. Servet önüne gelenin sırtında zarif durmuyor. Zengin hazinesini hamal gibi maddi güçlükle, kaba tavırlarla değil; dimağı dolu bir alim gibi manevi bir yorgunluk, nazik edalarla taşımalı; parasını dolu gibi kıra vura değil, nisan yağmurları gibi içire içire sarf etmeli; zenginin dışarı verdiği yegane tesir kendine sövüp saydırmak değil, beğenilip sevdirmek olmalı…” Sf.27

Günümüz zenginlerine bakarsak sövüp saymalık gibi görünüyor. Ya da bakmayalım, gözlerim kanıyor altın varakları ve lüks otomobillerinin çakarlarından.

Bazı zenginlerin tasavvur edilemeyecek kadar çok zengin olduğunu ve bunların istemeseler de servetlerinin artmaya devam ettiğini söylüyor. Böyle bir sistemde de para kazanmak için bu zenginlerin etrafında pozisyon alındığını görüyor. Bunların danışmanları, avukatları, psikiyatrları, stilistleri, sosyal medyalarını yönetenler… gibi.

*

Ülkemizde insanların suçu hemen başkalarına attığını söylüyor. Hem şikayet eder hem hiçbir şey yapmazlar, diyor. ”Mikro düzeyde, insanların şikayet ettikleri birçok konu hakkında alternatifler bulma, farklı bir şeyler yapma seçenekleri vardır ama o gücü kullanmak istemezler ve kendi kendilerini aldatırlar.” Sf.58

Bu benim de yakındığım bir konu. Bu Engin Geçtan'ın da yakındığı bir konu. "Zamane" adlı kitabında şikayet kültüründen bahsediyor, bugün şikayet kültürü var, eskiden yoktu, diyor. Eski dediği 1940’lı yıllar. Her ne kadar Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş olsa da dönemin ekonomik sıkıntılarını yaşadı. Buna rağmen Geçtan'ın anlattığına göre onca sıkıntıya rağmen insanlar yakınmazmış. Bugünse birine dokunun bin ah işitin. “Kahırseverlik” diyor buna Geçtan. Bunun sebebinin de “üretilmiş kaygı” olduğunu söylüyor. Eskiden insanın hayatında somut nedenler vardı, bugün ise gelecek kaygısı, fakirlik korkusu, başarısızlık, yetersizlik gibi somut olmayan soyut olarak var edilen yani üretilen kaygılardan bahsediyor.

*

İçinde bulunduğumuz ülke koşullarını karanlık görüyor Milor:

“Otoriterlik de değil, bariz bir diktatörlükle yönetiliyoruz; çünkü kararları esasen bir kişi alıyor.” Sf.68

Karamsar bir şey söylüyor:

"Özellikle Türkiye’de kim gelirse gelsin, ne olursa olsun değişmeyecek bir durum var. Yasal yollardan iyi iş ve ciddi gelir sahibi olmak çağı geçti.” Sf.69 

Deme.

*

Hayatı güzelleştirmekten bahsediyorlar kitapta. Bunun için yaşam sevgisi olmalı, diyor Milor. Bunu söylerken de hayatın gerçeklerini bilip fakirlik içindeki insana hayatını şöyle güzelleştirebilirsin gibi yalandan sözler söylemeyelim, diye ekliyor. 

*

Rol modelleri konusunda da konuşuyorlar. İlham alınan kişi ile bir bağ kurulabilmeli diye düşünüyor Milor. Yoksa ona aslında ona ait olmayan özellikler yükleyip idolleştirirseniz sonra hayal kırıklığına uğrarsınız, diyor. Kendisi eksikliklerini biliyor, bu yönlerden iyi olan çevresindeki insanları örnek alıyor. Bir insanı tümden değil, kendisine yakın bulduğu yanlardan ilham alıyor.

*

İnfluencer’ları başarılı bulmuyor. Onların çalıştığını ve çabaladığını düşünüyor ama kalıcılık sağlamalarını zor görüyor.

*

Sosyal medyanın demokrasi için iyi olmadığını düşünüyor. Demokraside farklı fikirlerin ortaya çıkması ve tartışılması önemli. Ama sosyal medya bizi sadece aynı fikirde olduklarımızla buluşturuyor. Diğerlerine denk gelindiğinde ise bir tartışma değil genelde küfürleşme yaşanıyor. Bunu da demokratik bulmuyor Milor.

*

Tabii yemek kültürü ve lokantalardan da konuşuyorlar.

Yemek kültürümüzü genel olarak övüyor ama üzüntüleri de var. En üzüldüğü konu da kalitesizleşme. Tarım ve hayvancılıkta düşüş, ustalığın azalması, yemeği paylaşma ve yemekte buluşmanın azalması da yemek kültürünü olumsuz etkiliyor.

“En iyi lokantada en iyi mantıyı yiyeceğime, aile sofrasında veya daha ekonomik bir lokantada dostlarla o kadar mükemmel olmayan bir mantıyı yemeyi isterim. Bu daha zevklidir.” Sf.206 diyor.

Yaptığı televizyon programında lokanta adı verince diğer lokantaların sahipleri Vedat Milor'u haksız rekabete yol açtığı gerekçesiyle şikayet etmiş. Bunun üzerine programda artık lokanta adı geçirmemeye başlamış. O zaman da izleyici kızmış programda bahsedilen yeri bulamadığı için. RTÜK’e değil de Vedat Milor’a kızmışlar ve Milor da bu duruma içerlemiş tabii. Sonra da program yayından kalkıyor zaten.

*

Bu kitaptan öğrendim ki Vedat Milor avukat olmayı düşünmüş. Hatta start-up’larla çalışan bir hukuk şirketinde staj yapmış. Burada yapılan sözleşmeler için junior (kıdemsiz) avukatlar çalıştırılırken zamanla işler yapay zekaya devredilmiş. Bu durumun kıdemsizler için avukatlığı zorlaştırdığını, patronlarınsa lehine olduğunu söylüyor. Böyle bir dünyada kendisine yer bulamamış. İşte benim dünyam. Ben işlerimi yapay zekaya devredemedim, çünkü yapay da benim zeka da benim. 

*

Çok keyifle okuduğum bir kitap oldu. İyi ki yazmışlar.


17 Mart 2025 Pazartesi

GERGEDAN

 


GERGEDAN

Büyük Küfür Kitabı

Mine Söğüt

2019

Can Sanat Yayınları

1.Basım – Nisan 2022

152 sayfa

 

Ne deli bir kitap. Deli deli öyküler. Şiddet, karanlık, umutsuzluk, ölüm, isyan vb temalı. Fena çok.

İşte o öyküler:


AİLE ÖLÜYOR
Sert ve tatsız bir kutsal aile eleştirisi.
Anne, baba, çocuk. Yemek masasındalar. Baba köpek öldürmüş, anne onu pişirmiş, çocuk biz barbar mıyız diye soruyor. Evet, diyor anne babası. Barbar olmasak aç kalırdık. Çocuk da madem barbarız, anamı babamı öldüreyim diyor, bir köpek daha öleceğine.

ABLAMIN CESEDİ
Sanırım evliliği ölümle bağdaştırıyor burada yazar. On sekiz yaşındaki abla evlilik hazırlığında ama işler yolunda değil gibi görünüyor.

ANNE ETİ
Çocuk anlatıyor. Annesi hayat kadını. Onunla yatan adamlardan biri annesini hep dövüyor. Başka bir adam da çocuktan kedi öldürmesini istiyor. Çocuk kediyi, annesini, annesiyle yatan adamları öldürmeyi geçiriyor aklından. En son annesi atlıyor pencereden. Etine üşüşüyor diğerleri.

KADINLARIN DERİSİNİ YÜZEN ADAMLARIN EN YAKIŞIKLISI
Kadın katilini polis yakalıyor. Katilin çocukluğuna iniliyor. Çocukken annesini çok severmiş. 

KÖPEKDİŞİ DÜŞTÜ
Baba, karısını ve çocuklarını eve kapatmış. Evde hapismiş hepsi. Bir de kuş varmış kafeste. Oğlan çocuğu soruyor abisine bu kuş nasıl girdi eve? Ablasıymış o kuş. Babası onu kafese, annesini televizyona hapsetmiş. Bu ikisi erkek çocuğu olduğu için evde hapislermiş. Ne zamana çıkacaklarını sorduklarında babaları köpekdişi düşünce dermiş. Çıkmaz ayın son çarşambası gibi bir şey herhalde. Derken televizyonda bir film başlıyor, adı Köpekdişi

ÜÇLÜ KANEPE
Çocuklara şiddet uygulayan bir baba, görmemek için perdeleri sıkı sıkı kapatan komşular. Baba, evi yakınca evin önüne attıkları bir kanepede kalıyorlar. Bir zaman sonra kadın kanepeyi ve üzerindeki adamı yakıyor.

İSTİKLAL KIRLARDADIR
Çocuk ve evin beslemesi birlikte evden kaçıyorlar, kırlarda koşuyorlar. Ama besleme aslında ölüymüş.

KAPTAN RÖNESANS
Kaptan ve hayalet arkadaşı bir deniz kızı görüyorlar. Deniz kızı ile dans ediyorlar. Sonra kız gidiyor. Hayal gibi ama değilmiş.

HANEKE, PASOLINI, GREENAWAY, BİR DE BEN
Bu dördü nergis tarlasına gidiyor. Ölü köpek görüyorlar. Üzerine konuşuyorlar. 

DIŞINA UZAYAN CAMBAZLA İÇİNE KIVRILAN SALYANGOZUN HÜZÜNLÜ HİKAYESİ
Sirkten kovulan cambaz bankta yanında oturan salyangozla dertleşiyor.

LAĞIMLARIN ALEKSANDRA’SI
Deli dedikleri lider yüzünden şehirden kaçıp lağımlara inen insanlar. Ama burada da barınamayıp yine yeryüzüne çıkanlar var. Ona da dayanamayıp yine lağımlara inenler… Deli ölsün diye bekliyor hepsi.

BÜYÜK KÜFÜR
“Öyle kolay pes etmez küfrü duasından büyük olanlar.” Sf.109
Kendisine, ailesine, komşusuna, devletine, Allah’ına… herkese hınç dolu korkulu bir yüreğin serzenişleri var bu hikayede.

SOKAKTA
Yine ona buna gördüğü insanlara görmediği insanlara üzülen hayıflanan bir insan sayıklamaları

TRİATLON
Oğluna Gregor Samsa adını koymak isteyen bir baba. Kendi adı da Kafka imiş. Bir sabah uyanmış ve kendini Kafka olarak bulmuş.

GERGEDAN
Adam yıllar sonra eski yaşadığı yere gidiyor. Sokakta bir gergedan var. Devlet bırakmış buraya. Bakıyormuş insanlar. Ama aslında bir tiyatrodan kalmış gergedan. Oyun yazarı bir insanı gergedanlaştırmış. Sonra da af dilemek için kendisini gergedana öldürtmüş. Bu sık sık tekrarlanırmış. Mahalleli alışıkmış. En sonunda gergedan trafikte üzerinden geçenler tarafından ezilerek ölmüş.

*

Gergedan her hikayede geçiyor. Böğre oturan yumru gibi yeri var kitaptaki tüm öykülerde.                          

 


12 Mart 2025 Çarşamba

BİR AŞK MASALI

 


BİR AŞK MASALI

Ahmet Ümit

2022 

Yapı Kredi Yayınları

1.Baskı - Ekim 2022

248 sayfa


Beş ülkenin beş prensi aynı rüyayı görmüş. Rüyalarında çok güzel bir kız görmüşler. Uyanınca o kızın peşine düşmüşler. Kızı bulamamışlar. Sonra rüyalarında kızı gördükleri kenti inşa etmeye başlamışlar, kız belki o kente gelir diye. Kız gerçekten de gelmiş. Fakat beş prens hayvan gibi davranarak kızı yakalamaya çalıştıkları için kız kaçmış, kuş olup olmuş. Bu beş prens de el elde baş başta inşa ettikleri kentte sıkışıp kalmışlar. 

Bu. Masal bu. Beş prens için de aynı hikaye farklı isimlerle yaşanıyor. 

Her prens kendi ülkesinin kahinine gidip rüyasını yorumlatmış. Kahinler bu rüyayı aşka çağrı olarak yorumlamış ve prenslerin o kızı bulmalarını söylemiş. Bunu haber alan krallar, prenslerin aklını karıştırıyor diye kahinleri hapse atmışlar. Prensler kahin olmadan rüyalarındaki kızı bulamayacakları için kahinleri bırakması için kral babalarına yalvarmışlar. Krallar, bir gün önce zindana attıkları kabinlerin bu kadar çabuk çıkarılmasına halk ne tepki verir bilemedikleri için düşünceliymiş, prensler şunu akıl etmişler. Kral da rüyasında kahini salmasını görsünmüş. Böylece kahinler serbest bırakılmış. Kahinler bulutlara, nehirlere, yıldızlara bakarak fal bakmışlar. En sonunda Aşk Tanrıçası heykeline yönlendirmişler. Heykel dile gelmiş. Prenslere aşk yolculuğu için öğütler vermiş. Bu yolculukta önemli olan beş erdem var, demiş: Kararlılık, cesaret, tutku, iyilik, özgürlük. 

Kahin, Buz Ülkesi prensine demiş ki, aradığınız kız Mavi Göl’ün kıyısındaki Öfke Mağarası’nda Beyaz Dev’in esiri. Prens gitmiş Öfke Mağarası'ndaki masum kızın yerini bulmuş. Devi bayıltmış. Ama kız müdahale etmiş, o zararsız, ben onu seviyorum o da beni diye. Prens de vazgeçmiş. Aradığı kızın bu olmadığını anlamış. Aşk Tanrıçanın sesini işitmiş sonra: Hani kararlılık, cesaret, saymıştım beş ilke, n'oldu, yemedi mi prensim, diye. Prens, rüyasındaki kızı aramaya devam etmiş. 

Kum Ülkesi prensine kızın çölde Cesaret Vahasındaki savaşçı kız olduğunu söylemiş kahin. Kız, kendisini yenen erkekle evlenecekmiş. Nice yiğitler bunu başaramamış. Prens yenmiş ama Savaşçı Kız peçesini indirince prens onun rüyasında gördüğü kız olmadığını anlamış. Vazgeçip ülkesine dönecekken Aşk Tanrıçanın sesini işitmiş. Bunun üzerine prens rüyasındaki kızı aramaya devam etmiş.

Kahin, Su Ülkesi prensine aradığı kızın Yalnızlık Körfezi’ndeki denizkızı olduğunu söylemiş. Prens kızı bulmuş. Ama onun rüyasında gördüğü kız olmadığını anlayınca vazgeçip ülkesine dönecekmiş ki  Aşk Tanrıçanın sesini işitmiş. Bunun üzerine prens rüyasındaki kızı aramaya devam etmiş.

Rüzgar Ülkesi prensine kahin, aradığı kızın Asalet Şatosu’ndaki intikamcı kız olduğunu söylemiş. Kız,  Eğri Orman’da Asalet Şatosu'nda baloya katılanlar arasından evleneceği adamı seçecekmiş. Prens bu baloya katılmış ve kızı bulmuş. Ama onun rüyasında gördüğü kız olmadığını anlamış ve vazgeçip ülkesine dönecekmiş ki  Aşk Tanrıçanın sesini işitmiş. Bunun üzerine prens rüyasındaki kızı aramaya devam etmiş.

Dağ Ülkesi prensinin aradığı kız, kahinin demesine göre Umut Dağı’ndaki cüzamlı kızmış. Prens, merhemini bulup kızı iyileştirmiş. Ama onun rüyasında gördüğü kız olmadığını anlamış ve vazgeçip ülkesine dönecekmiş ki  Aşk Tanrıçanın sesini işitmiş. Bunun üzerine prens rüyasındaki kızı aramaya devam etmiş.

Beş prens yine rüyalarında aynı kızı görmüşler. Bu kez kızı değil, kızı gördükleri kenti aramaya koyulmuşlar. Buz Prensi rüyasında gördüğün kentin Kristal Kent, Kum Ülkesi prensi Saklı Kent, Su Ülkesi prensi Batık Kent, Rüzgar Ülkesi prensi  Hüzün Kenti, Dağ Ülkesi prensi Ölü Kent'e gitmişler rüyalarında gördükleri kente benziyor diye. Gitmişler ama rüyalarındaki kentin buralar olmadığını görmüşler. Başka ülkelerde o kenti aramak üzere yola çıkmışlar. 

Başka bir ülkeye gitmek için önce Araf’a yolu düşermiş insanın. Prensler de birbirlerinden habersiz çıktıkları bu yolda Araf'ta Dostluk Denizi’ne bakan Mucize Han’a gitmişler. Orada diğer prenslerle karşılaşmışlar. Hiçbiri rüyalarında aradıkları kızı ve kenti bulmaya geldiklerini söylememiş. Buz prensi kızaklar için güçlü köpekler, Kum prensi dişi deve almak, Su prensi tekneler için sağlam kereste, Rüzgar prensi hızlı ve güçlü atlar, Dağ prensi fillerin ömrünü uzatacak iksir için geldiklerini söylemişler. Bir kadeh şarabın ardından dilleri açılmış. Gördükleri kentlerin diğer ülkelerde de olmadığını öğrenince boşa mı uğraştık diye üzülmüşler.

Hancının tavsiyesiyle rüyalarında gördükleri kenti kendileri yapmaya karar vermişler. Anlamsızlık Ovasına kenti kurmaya başlamışlar. Beş yıl sonra Aşk Kenti kurulmuş.

Rüyalarındaki kız gerçekten kente gelmiş. Beş prens kızı yakalamaya çalışırken kız darmaduman olmuş. Prensler kentin kapılarını örmüş kız kaçamasın diye. Yaşlı Hancı kızı kurtarmış, artık özgürsün demiş ve kız güvercine dönüşüp uçup gitmiş. 

Aşk Tanrıçası demiş ki prenslere, bu mı sizin sevginiz, tü sizin sıfatınıza kahrolasıcalar!

“Beşinize bir tek sevgili gönderdim ki asıl seçicinin kadın olduğunu öğrenin diye. Çünkü kadın istemezse, birleşme olmaz. Kadın özgür olmazsa aşk yaşanamaz." Sf.245

Prensler, kendi elleriyle ördükleri kapıları açmaya çalışmışlar ama kapılar açılmamış. Kendi yarattıkları zindanda kalakalmışlar. 

Demek ki neymiş? Özgürlük yoksa aşk da yokmuş. 

Koca adamın yazdığı kitaba bakın ayy!


SAKİN

 


SAKİN

Ege Soley

2019

Doğan Novus Yayınları

7.Baskı - Kasım 2019

154 sayfa


Yazarın daha önce başka bir kitabını okumuştum. Bkz: Yakın

Anlamlı gibi gözüken ama aslında anlamsız cümlelerle iyi hissettirmeye yönelik bir kitaptı. Bu kitap da aynısının laciverdi. İki kitap arasında herhangi bir fark göremedim. 

Bu kitabı size şöyle özetleyeyim:

Özgür olalım. Umutlu olalım. Kavga etme. Her şeyi sevgiyle karşıla. Kendini dinle. Kalbinin kanatlarını hafiflet. İçine dön. Sabret. Şükret. Sevgiyle konuş. Coşkuyla parla. Geleni kabul et. Hiçbir şeye sahip olmak için inat etme. Kurtul yüklerinden. Sen arama, bırak o gelsin. Zamana güven. Işığının kıymetini bil. Yaşadıklarından pişman olmaktan korkma. Keşkelerden çekinme. Dinleyin, görün, önemseyin. Hepimiz ilgiye muhtacız. Hepimiz insanız.

Böyle birtakım klişe öğütler. Herhangi bir temeli olmayan, boşlukta öyle süzülen cümleler. Ne kadar inanarak boş konuşuyor.





10 Mart 2025 Pazartesi

YANIK SARAYLAR



 YANIK SARAYLAR

Sevim Burak

1965

Yapı Kredi Yayınları

17.Baskı - Nisan 2024

90 sayfa


Hüzünlü öyküler var kitapta. Hüzünlü kadın öyküleri. Yalnız, sevgisiz, umutsuz, çaresiz kadınlar. Bu duyguları bildiğimiz anlamda giriş-gelişme-sonuç ile anlatmamış yazar. Böyle doğrusal bir sıra takip etmiyor. Bu kadınları üzen olayların ne olduğu açık değil ama üzüntülerinin samimiyeti açık. Dramatik bir şiirsellik var öykülerde. 

1965’de yayımlandığında tartışmalar yaratmış bu kitap. Yılın edebiyat olayı sayılmış.

Yazarın ilk kitabıymış bu arada. 

Kitaptaki öyküler:


SEDEF KAKMALI EV

Nurperi Hanım’ın eşi Ziya Bey’in cenazesindeyiz. Nurperi Hanım on yıllarca evde eşi Ziya Bey ile yaşamışız ve sanırım bir de onun erkek kardeşleriyle. Onlar ölmüş. Ama eşyaları evde kalmış. Ölülerden kalan eşyalarla sanırım ev iyice çöp eve dönmüş. Ve onlarca adam bu evi parçalamaya gitmiş.

Tüm bunlar mecazen mi gerçek mi, benim götümden anlamam mı, emin değilim.


PENCERE

Anlatıcı pencereden karşı evdeki kadını görüyor. Onun intihar etmeyi düşündüğünü anlıyor. Onu destekliyor intihar etmesi konusunda. Ama bu defa kendisi intihara yaklaşıyor. Yeşil şapkalı adam diye kurguladığı bir adamın onu çağırdığını, gelsene dediğini görüyor ve atlıyor aşağı. “Yarı belime kadar karanlığa sarkıyorum, gürültüyle düşüp parçalanmaya başlıyorum.” Sf.23


YANIK SARAYLAR

Anne babası boğularak ölmüş bir çocuk olan anlatıcı, Fulya Teyze’sinin elinde büyümüş. Saraylı bir kadın Fulya Teyze ve onun ölümüyle devlet daireleri arasında koşturmasını anlatıyor diye anladım.


BÜYÜK KUŞ

Anlatıcının Koca Kuş’a benzettiği sevdiği adam ölmüş. Kadın da üzülmüş. Kadın, Kent adlı bir adamda teselli aramış. Ama Kent de onu atkıyla boğmuş. Bu Kent başta imgesel bir anlatı diye düşündüm, şehir anlamında, ama yok gerçek insan adam galiba. 


AH YA RAB YEHOVA

Zembul bir Yahudi kız. Bir Müslüman Türk’e gönül vermiş, sevişmişler, çocukları olmuş. Adam ondan sonra evlenmeye karar vermiş. Ama kız ve ailesi ve hatta cümle komşu memnun değil. Ateşler içinde bitiyor bu hikaye.


ÖLÜM SAATİ

(Daha eski basımlarda adı İKİ ŞARKI imiş bu öykünün adı.)

Kim ölmüş anlamadım. Saati vakti soran biri var. Israrla soruyor.

"Yalvarırım beyefendi, saatiniz kaçı gösteriyor?

Saatin 1’dir - 2’dir- 2 buçuktur

Üçü çeyrek geçiyor

4.30

Dörde çeyrek var

5’tir

Altıdır

7

8

9

10

11

12’dir."

Sf.84

*

Evet böyle bir tarz.

Olay hikayesi değil bunlar, his hikayesi. Var mı böyle bir tabir? Yoksa da ben buldum. Kitabı okurken olay ne tam anlamamakla birlikte anlatılan karakterin acı çektiğini hissediyorsunuz. Olayı anlatmaya çalıştığınızda ise yukarıda benim yapmaya çalıştığım gibi manyağa dönüyorsunuz. 


6 Mart 2025 Perşembe

GİZLİ EL

 

GİZLİ EL

Reşat Nuri Güntekin

1924

İnkilap Kitabevi

2019

155 sayfa


Reşat Nuri Güntekin'in ilk romanı. 

Önce gazetede tefrika edilmiş. Ardından kitap olmuş. Devlet adamlarına sataşıldığı iddiasıyla sansüre uğramış. Devlet adamlarımız da bu kadar alıngan olmasın canım.

*

Bugün Kuzguncuk'ta eskiden hamam olan şimdi kütüphane/kafe hizmeti göre Kuzguncuk Nevmekan'a gittim. Oradaki kitaplara bakarken bunu bir oturuşta bitiririm diye gözüme kestirdim ve gerçekten de bitirdim.

*

Şeref Bey. Gemlik’de memuriyete atanıyor. Çok sıkılıyor. Çünkü o memleket için büyük işler başarma arzusunda.

Bir doktor ile ahbaplık ediyor ve bu tanıdık aracılığıyla çiftlik sahibi Aziz Paşa ile tanışıyor. Aziz Paşa’nın oğlu Adnan ve kızı Seniha’ya ders veriyor. Seniha ile yakınlaşıyorlar. Ama Şeref çekiniyor, çünkü Seniha paşa kızı, kendisine bakmaz diye düşünüyor. Kız için uygun bir kısmet çıktığını öğrenince çok üzülüyor ve  tayinim çıktı benim, gideceğim diye yalan söylüyor. O arada hasta olup yataklara düşüyor. Cebinden Seniha’nın resimleri çıkınca Aziz Paşa durumu anlıyor ve evlenmelerine izin veriyor. Zaten seviyor Aziz Paşa Şeref’i. Seniha da boş değil Şeref'e karşı. Evleniyorlar.

Şeref iş adamlığına soyunuyor. İstanbul’a taşınıyorlar. Ticaret yapıyor. Bu arada zengin başka iş adamlarıyla eğlencelere katılmak zorunda kalıyor. Akşam eve geldiğinde de pijama terlik ve olsaydı televizyon takılıyor. 

Evliliklerinin ilk zamanlarında Şeref Seniha'dan sevgi sözcükleri duymak istiyor ama Seniha kaçınıyor. Yıllar sonra bir gün Şeref'in "Beni seviyor musun?" sorusuna artık Seniha "Seviyorum seni tabii" diyor. Ama Şeref bundan memnun olmuyor, çünkü büyüsü kaçmışmış.

“Ondaki bütün esrarlı kudret ‘Seviyorum!’ kelimesindeymiş gibi onun ağzıyla tekrar edince büyü birdenbire bozuluyordu. O, artık her kadın gibi bir kadın, bir iyi hayat arkadaşıydı.” Sf.127

*

Seniha, Gemlik’e gidiyor, çiftliğe babasını görmeye.

Şeref İstanbul’da çalışıyor. Çalışırken de zorla eğleniyor. Eğlenmek işinin bir parçasıymış.

“Çünkü benim muhitimin işi gibi işler eğlencesiz, eğlence kadınsız olmazdı. (…) Ben de herkes gibi onlarla şakalaşıyordum. Lazım geldikçe ellerini, bellerini tutuyordum; başımı yanlarına yaklaştırıyordum. Sarhoş aşık, elinden uçanla kaçan kurtulamayan yüzsüz hovarda taklidi yapıyordum. Fakat yemin ederim ki, hepsi taklit.” Sf.137

Evet evet taklit tabii tabii!

Bu ortamların birinde bir kadınla tanışıyor. Müteahhit eşi olan bu kadının çekingenliği Şeref'in ilgisini çekiyor. Kadın Şeref'i evine davet ediyor. Şeref gidiyor. Evde yalnızlar, kadın Şeref’e yaklaşıyor ve Şeref’in dudaklarına yapışıyor, Şeref itiyor kadını ve evden çıkıyor. Çok utanıyor. Bir takım iç muhasebelere girişiyor. Yakışmadı bana gibisine.

Ertesi gün polis Şeref'i karakola götürüyor. Yaptığı ticaretlerle ilgili bir sıkıntı olmuş. Hapse giriyor.  Aziz Paşa ve Seniha para cezasını ödeyip çıkartıyorlar onu hapisten. 

Seniha Şeref’in yaptıklarının o kadar önemli bir sorun olmadığını söylüyor ama ekliyor, eğer gerçekten başka bir kadınla aldattıysa… Daha fazla ekleyemiyor çünkü ağlıyor.

Şeref’e inanıyor, “Eskisi gibiyiz artık.” diyor Seniha.

Şeref, bari bu gece söyle beni sevip sevmediğini, diyor.

Seniha, hele bu gece asla, diyor.

Şeref ağlıyor.

---Son---

*

Kitabın başında kitabın yazılış hikayesi var. Reşat Nuri aslında o dönem savaş sayesinde zengin olanlarla, vurguncularla ilgili bir eleştiri mahiyetinde yazacakmış bu romanı. Ama taslağı görenler aman onu öyle deme sakıncalıdır, aman bunu böyle deme yasaktır diye diye bezdirmişler. O da aşk hikayesi içine katarak anca bu kadar sistem eleştirisi yapabilmiş. 

2 Mart 2025 Pazar

ASPİDİSTRA

 

ASPİDİSTRA

(Keep the Aspidistra Flying)

George Orwell

1936

İngilizce aslından çeviren: Şemsa Yeğin

Can Sanat Yayınları

24.Basım – Haziran 2021

296 Sayfa

 

Parasızlığa dair tüm eziklikleri içeren bir kitap. İyi bir işte çalışmayı şiddetle reddeden, rezil kepaze bir hayat yaşamayı çılgınca savunan ama beri yandan bu hayattan da nefret eden bir karakter var, evlerden ırak.

*

Fakirlik içinde Gordon. Anası ve ablası yememiş yedirmiş, bunu okutmuş. Ama bu nankör. İş beğenmiyor. Başarısızlığı ve fakirliği benimsemiş. Artık para kazanmak hevesinde değil, aksine paraya savaş açmış. Yazarak geçinmeyi umuyor ama nerede öyle geçinmek?

“Yoksulluğun ilk etkisi, düşünceyi öldürmesidir.” Sf.66

Reklam şirketinde metin yazarlığı yapıyor. Burada seviliyor ve iyi para kazanmaya başlıyor. Ama paraya ve iyi işe düşman olduğu için buradan çıkıyor. Bir sahafta çalışmaya başlıyor.

Zengin bir arkadaşı var, Ravelston. O da ayrı garip. Zenginliğinden utanıyor, fakirlerle arkadaşlık ediyor. Dergi çıkarıyor, fakir ozanlar bundan para koparmaya çalışıyor. Ama Gordon asla öyle biri değil. Borç bile kabul etmiyor. Hatta adamın kendisine yemek ısmarlamasına bile asla müsaade etmiyor.

Bir kızcağız var, Rosemary, seviyor bu adamı ilginç bir şekilde. Ama adamımız rahatsız. Tam bir redpillci gibi:

“Parasız, kadınlarla ilişkilerinde dürüst olamazsın. Çünkü parasız, istediğini seçemezsin, boyunun yettiğini alırsın; sonra zorunlu olarak onlardan kurtulursun. Tüm diğer erdemler gibi sadakat da parayla alınır. Para yasasına isyan ettiğinden, -bir kadının asla anlayamayacağı bir kararlılıkla- iyi bir iş hapishanesine razı olamadığından kadınlarla olan bütün ilişkilerine süreksizlik ve aldatma egemendi. Paradan feragat etmek, kadından da feragat etmeyi getiriyordu. Ya para tanrısına hizmet et, ya da kadınsız kal. Seçenekler bunlardı. İkisi de aynı ölçüde olanaksızdı.” Sf.130 diyor.

Gordon, ablasından borç alıp Rosemary’i kırlara götürüyor. Ki ablasına dünya kadar borcu var ve ablası da fakir fukara bir kızcağız.

Kırlarda uygun fiyatlı açık yer bulamıyorlar. Pahalı bir yere oturuyorlar. Gordon orada garsondan çekiniyor, garson da ayrı puşt bu arada, aşağılıyor bu ikisini, bu ikisi de zavallım kalkamıyorlar, çekiniyorlar, pahalı pahalı şeyleri söylüyor Gordon garsondan çekinip, bütün parasını bitiriyor.

İlk sevişmelerini bu kırda yaşamayı düşünüyorlardı aslında. Çünkü evleri yok. Gordon bir pansiyonda kalıyor ve misafir alması yasak. Kız ailesinin evinde. Tam kuytu bir köşede halvet olacaklar, Gordon prezervatif almamış yanına. Kız korkuyor bebeği olmasından, o yüzden bu koşulda sevişemiyorlar. Gordon bunu da parasızlığa bağlıyor. Prezervatif alamaması da parasızlıktan.

Bir gün beklemediği bir şey oluyor, yayımlanan bir şiirinden güzel para veriyorlar. Ablama borcumu ödeyeceğim diye bir miktarını ayırıyor paranın. Ama inanmıyorsunuz bunun olacağına. Ödemeyeceğine siz de adınız gibi emin oluyorsunuz okurken.

Gordon, kız arkadaşı Rosemary’i ve zengin arkadaşı Ravelston’u yemeğe çıkarmaya karar veriyor. Hem de lüks bir yere. Kız da arkadaşı da onu engellemeye çalışıyor, ama yok kafayı yedi Gordon. Bir sürü para harcıyor restoranda. Rosemary’e sarkıntılık ediyor sarhoş sarhoş. Kız kaçıp gidiyor. Gordon iki fahişe buluyor. Ravelston engel olmaya çalışıyor, olamıyor, Gordon malı aklını yitirdi çünkü. Sarhoş haliyle sokakta bir çavuşa şiddet uyguluyor. Tutuklanıyor. Ravelston para cezasını ödüyor, kendi evinde misafir ediyor Gordon’u. Gordon’un çavuş tokatlayıp hapse girdiği yerel gazetede haber olunca kitapçıdaki işinden kovuluyor. Daha az parayla başka bir kitapçıda güç bela iş buluyor. Eskisinden daha sefil bir yerde yaşıyor. Yalvarıyorlar eskiden çalıştığı reklamcıya gitsin, orada iş verecekler diye. Yok asla kabul etmiyor. Dibe çökmek istiyormuş. Parayla savaşıyormuş.

Rosemary hala bırakmıyor onu. Sevişiyorlar. Kız hamile kalıyor. Gordon ne yapacağını düşünüyor. Kız nasıl nahif. İster evlen ister evlenme benimle diyor. Özgürsün diyor. Aldırmayı da düşünüyor. Gordon, ondan hiç beklemezdim, şerefli davranıyor. Reklam işine giriyor. Kızla evleniyor. Bütçelerine uygun bir ev tutuyorlar, yavaş yavaş döşüyorlar.

Gordon eve bir aspidistra istiyor, bir zambak türü. Yaşadığı her evde vardı. Ama kız istemiyor. Alacağız almayacağız derken kız karnındaki bebeğin hareket ettiğini hissediyor. Gordon da heyecanlanıyor. İyi olacak galiba.

Böyle bitmesine sevindim.

Gordon bir noktada intihar eder sanıyordum.

Rosemary’e, Ravelston’a ve ablası Julia’ya helal olsun. Umutlarını kesmediler Gordon’dan. Gordon sen de yat kalk bu insanlara dua et. Ablana olan borcunu da öde.