TÖRE
Turgut Özakman
Bir tiyatro oyunu. Tiyatroda izlemedim. Metni okudum şu siteden:
https://elcinkiray.blogspot.com/2011/08/tore-tiyatro-metni-turgut-ozakman.html
Konusu; kan davası.
Düşman aileler sırayla birbirlerini öldürüyorlar. Ölen mezara, öldüren hapse, geride gözü yaşlı bir sürü insan. Bravo size, çok mantıklı gerçekten.
Bu kanlı törenin bitmesi mümkünken ve çok yakınken hiç beklemiyordum sonunun böyle olacağını. O yüzden yazara da bravo yani, çok mu iyi oldu şimdi böyle?
*
O onu öldürmüş, bu bunu öldürmüş derken sıradaki öldürülecek kişi Mustafa, kendisini öldürmek için arayan insanların evine sığınıyor. Af diliyor.
Evin sözü geçen yaşlı ninesi, evimize sığındı, af diledi, burada öldürmek olmaz diyor.
Evin diğer üyeleri şiddetle karşı çıkıyor ama Nene'ye boyun eğiyorlar. Ancak evden dışarı çıkarsa ya da evdeki kadınlara yan gözle bakarsa öldürecekler.
*
Hemen burada araya giriyorum. Bu kısım şu filme benziyor:
Bkz: Mandalina Bahçesi (Tangerines)
Film Gürcü ve Çeçen çatışmalarında yaralanan iki düşmanı ele alıyor.
Gürcistan'ın Abhazya bölgesinde Çeçenler ve Gürcüler arasında savaş çıkıyor. Bölgedeki köyler boşalıyor. Bir köy var, daha çok Estonyalılar yaşıyormuş o köyde, ama onlar da çatışmalar yüzünden gitmiş. Sadece iki yaşlı Estonyalı adam kalmış. Birinin mandalina bahçesi var, bırakamıyor mandalinalarını, diğeri de marangoz, mandalinalar için kasa yapıyor.
Bir gün köyün yakınındaki bir çatışmada bir Gürcü ve bir Çeçen yaralanıyor. Marangoz adam bu ikisini evine alıyor, yaralarına bakıyor. Bu ikisi birbirini öldürmek istiyor, marangoz adam karşı çıkıyor, benim evimde öldüremezsiniz diye. Adama olan saygılarından kabul ediyorlar, ama biri dışarı çıksın, diğeri onu öldürecek, kararlılar.
Yaraları iyileşsin diye evde dururlarken konuşuyorlar, muhabbet ediyorlar ve doğal olarak birbirlerini tanımaya ve hatta sempati duymaya başlıyorlar.
Bir gün Çeçenler geliyor. Gürcü evde saklanıyor, Çeçen dışarı çıkıyor. Ama inanmıyorlar onun Çeçen olduğuna ve öldürmeye kalkıyorlar. Evden dışarıyı seyreden Gürcü, Çeçen'i korumak için diğerlerini öldürüyor. Sonra o da dışarı çıkıyor. İkisi de dışarıda. Ama ikisi de birbirini öldürmüyor. Ne güzel, demeye kalmıyor... Yerde yatanlardan biri ölmemiş, kalkıp Gürcü'yü öldürüyor. Çatışma sırasında mandalina bahçesi sahibi adam da ölüyor. Onu mandalina bahçesine gömüyorlar. Gürcü'yü de marangozun oğlunun mezarının yanına. Marangozun oğlunu da zamanında bir Gürcü öldürmüş bu arada.
*
Töre'ye devam edelim.
Mustafa, düşman ailenin evine sığındı, af diledi. Erkekler affetmedi, ama evin çatısı altında bir şey yapamıyorlar Nene izin vermediği için.
Beklenmedik bir şey oluyor.
Nene'nin torununun kızı Zühre, dayısını öldüren bu Mustafa'ya aşık oluyor. Bu aşkını o kadar tatlı dile getiriyor ki:
"Tay mıdır bu, buzağı mıdır, görünce içimden sarılmak geliyor."
Kıyamam yaaaa!
Mustafa da Zühre'ye aşık.
Hadi bakalım.
Düşman ailelerin çocuklarının aşkı. Bkz: Romeo ve Juliet
Juliet nasıl dert yanıyordu bu düşmanlıktan:
"Ah Romeo neden Romeosun sen.
"İnkar et babanı, kendi adını reddet;
Bu elinden gelmezse, yemin et beni sevdiğine,
Vazgeçeyim ben Capulet olmaktan"
Orada Capulet ve Montague ailesi vardı. Burada da Çolakgiller ile Karagiller.
Çolakgillerin Mustafa da şöyle dert yanıyor:
"Yüreğim kayıp kayıp gidiyor. Bir el atımı uzağımdadır, saçının teline bile dokunamam. Gözümün önünde salınır, bakmama izin yoktur. Konuşmaya can atmaktayım, birlikte susmamız bile suç. Ne edeyim ben böyle yaşamayı?"
Nene bilge kadın. "Siz sevgiyi şımartmaya, sevinci azdırmaya bakın!" diyor. Herkesi iyi kötü razı ediyor. Ama görünür bir rıza değil, üstü kapalı bir rıza bu ve Mustafa ile Zühre'nin kaçmasına göz yumuyorlar.
Gelgelelim...
Çocukluğundan beri Çolakgillerin oğlunu vurmayı kafaya koymuş, babası tarafından hep bununla işlenmiş olan Oğul, Mustafa'yı dışarıda görünce...
Ay dilim varmıyor söylemeye... Öldürüyor Mustafa'yı.
Offfff!
Çok mu lazımdı böyle bitmesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder