KÜÇÜK PRENS
(Le Petit Prince)
Yazarı: Antoine de Saint-Exupery
Fransızca aslından Türkçeleştiren: Sumru Ağıryürüyen
Yayınevi: Mavibulut Yayıncılık
Basım Yılı: 24.Basım 2012
Sayfa Sayısı: 95
Çocukken okuduğum bu kitabı yeniden okuma ihtiyacı hissetme sebebim, geçen gün raflarda gördüğüm "Genç Prens'in Dönüşü" kitabı. Küçük Prens büyüyünce yeniden dünyamıza gelse ne olurdu, sorusuna cevap arayan bir yazar yazmış. O kitabı anlatacağım. Ama önce hafızamda bunu tazelemek istedim.
Herşey fil yutan boa yılanı resmi ile başlıyor. Kitabın "yazarın kendi suluboya resimleriyle" bezeli olması ile bu resmin nasıl birşey olduğunu biz de görüyoruz. Zaten bu kitap, öyküsüyle olduğu kadar resimleriyle de çok değerli. Böylece hepimizin zihninde Küçük Prens, onun küçük gezegeni, çiçeği, tilkisi... yazarın resmettiği şekilde canlanıyor.
Yaptığı bu resmin büyükler tarafından şapkaya benzetilmesine içerleyen çocuk, atlar uçağına ve Sahra Çölü üzerinde kaza yapıncaya kadar hayatında içini açabileceği kimse olmadan yaşar.
Şimdi çölde yapayalnızdır. Ta ki başka bir gezegenden gelen Küçük Prens'i görünceye kadar. "İn misin, cin misin?" demesine kalmadan, Küçük Prens ondan bir koyun çizmesini ister. Daha önce çizdiği resmin büyükler tarafından anlaşılmaması nedeniyle resme küsen çocuk, düzgün koyunlar çizemeyince bir kutu içer. "Koyun bunun içinde" der. Bu, Küçük Prens'in de hoşuna gider. Çünkü koyun, gezegenindeki biricik çiçeği yiyebilir. Kutuda olursa yemez. Ya da bir ağızlığı olursa.
Sonra Küçük Prens hikayesini anlatmaya başlar. Biri sönmüş üç tane volkanı ve bir tane gülüyle yaşadığı gezegenden ayrılmıştır. Anlaşılıyor ki gezegeni kutu kadar, hap kadar birşey. Burada yazarın Türkiye'ye bir göndermesi var. Hani yabancı filmlerde veya kitaplarda bizden bahsedildiğinde ya da sadece kelime olarak bile Türk, Türkiye denildiğinde heyecanlanırız ya, öyle bir durum.
"...Dünya, Jüpiter, Mars, Venüs gibi adları konulmuş büyük gezegenlerin dışında, kimileri teleskopla bile görülemeyecek kadar küçük, yüzlerce gezegen olduğunu gayet iyi biliyordum. Bir gökbilimci bunlardan birini keşfettiğinde, isim yerine bir numara verir, 'asteroid 325' der örneğin.
Küçük Prens'in geldiği gezegenin asteroid B612 olduğunu düşünmek için ciddi nedenlerim var. Bu asteroid yalnızca bir kere, o da 1909'da, bir Türk gökblimcinin teleskopuna yakalanmıştır.
Bunun üzerine, gökblimci buluşunu heyecanla bir uluslararası gökbilim kongresinde sunmuş; ama giysileri yüzünden kimse ona inanmamıştı. Büyükler böyledir işte.
Ama, asteroid B612'nin şansına; dediği dedik bir Türk lider, karşı çıkanları ölüm cezasıyla tehdit ederek, halkının Avrupalılar gibi giyinmesini şart koştu. 1920'de aynı gökblimci, aynı bildiriyi, bu kez çok şık giysiler içinde sundu. E, tabii, o zaman cümle alem gökbilimcinin görüşünü kabul etti."
Burada bahsi geçen Türk liderin Atatürk olduğu muhakkak. Hatta bu satırlar yüzünden kimisi bu kitaba ve yazarına "Atatürk'ü diktatör gibi gösteriyor." diyerek tepki göstermişti bir dönem. Halbuki bu satırlarda öne çıkan diktatör zalimliği değil, insanların ikiyüzlülüğü.
Dünyaya gelinceye kadar çeşitli gezegenlere de uğramış olan Küçük Prens, buralarda gördüklerini anlatır.
İlkinde bir kralla tanışır. Kral, tek başına yaşadığı gezegende emir verecek birini bulduğu için sevinir.
İkinci gezegende kendini beğenmiş bir adamla tanışır. Bu adam da tek başına yaşadığı gezegende kendisine hayran olacak birini bulduğu için sevinir.
Üçüncü gezegende bir ayyaş, dördüncü gezegende sürekli rakamlarla uğraşan bir iş adamı, beşinci gezegende işine çok sadık bir fenerci, altıncı gezegende bir coğrafyacı ile karşılaşır. Onun tavsiyesiyle de Dünyaya gelir.
Dünyaya geldiğinde bir çiçekle, yılanla, tilkiyle karşılaşır. Derken uçağı kaza yapan bu çocuğa rastlar. İçecek suyu kalmayan çocukla birlikte susuzluklarını giderecek bir kuyu bulurlar.
Sonra Küçük Prens geldiği yere geri döner.
Arkada kitabı yazan çocuğun şüphelerini bırakarak. Koyun için çizdiği ağızlığın tasma kısmını unuttuğundan koyun acaba Küçük Prens'in gülünü yemiş midir? Ya da koyun bir gece sessizce kaçmış mıdır?
Ve de çocuğun temennisi."Birgün yolunuz Afrika'ya, çöle düşerse ve bir çocuk size doğru gelirse, gülüyorsa, altın sarısı saçları varsa, hele soru sorduğunuzda yanıt vermiyorsa, o olduğunu hemen anlayacaksınız. O zaman n'olur, böyle kederler içinde bırakmayın beni, geri döndüğünü yazın."
Bu sese bir cevap gelir ve A.G.Roemmers "Genç Prens'in Dönüşü"nü yazar. Küçük Prens ile kıyas kabul edilemeyecek bu kitap olsa olsa ilkokuldaki Türkçe derslerinde "Bu öykünün devamı sizce nasıl olabilir?" tarzı ödevlerden biri olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder