Sevim Burak
1965
Yapı Kredi Yayınları
17.Baskı - Nisan 2024
90 sayfa
Hüzünlü öyküler var kitapta. Hüzünlü kadın öyküleri. Yalnız, sevgisiz, umutsuz, çaresiz kadınlar. Bu duyguları bildiğimiz anlamda giriş-gelişme-sonuç ile anlatmamış yazar. Böyle doğrusal bir sıra takip etmiyor. Bu kadınları üzen olayların ne olduğu açık değil ama üzüntülerinin samimiyeti açık. Dramatik bir şiirsellik var öykülerde.
1965’de yayımlandığında tartışmalar yaratmış bu kitap. Yılın edebiyat olayı sayılmış.
Yazarın ilk kitabıymış bu arada.
Kitaptaki öyküler:
SEDEF KAKMALI EV
Nurperi Hanım’ın eşi Ziya Bey’in cenazesindeyiz. Nurperi Hanım on yıllarca evde eşi Ziya Bey ile yaşamışız ve sanırım bir de onun erkek kardeşleriyle. Onlar ölmüş. Ama eşyaları evde kalmış. Ölülerden kalan eşyalarla sanırım ev iyice çöp eve dönmüş. Ve onlarca adam bu evi parçalamaya gitmiş.
Tüm bunlar mecazen mi gerçek mi, benim götümden anlamam mı, emin değilim.
PENCERE
Anlatıcı pencereden karşı evdeki kadını görüyor. Onun intihar etmeyi düşündüğünü anlıyor. Onu destekliyor intihar etmesi konusunda. Ama bu defa kendisi intihara yaklaşıyor. Yeşil şapkalı adam diye kurguladığı bir adamın onu çağırdığını, gelsene dediğini görüyor ve atlıyor aşağı. “Yarı belime kadar karanlığa sarkıyorum, gürültüyle düşüp parçalanmaya başlıyorum.” Sf.23
YANIK SARAYLAR
Anne babası boğularak ölmüş bir çocuk olan anlatıcı, Fulya Teyze’sinin elinde büyümüş. Saraylı bir kadın Fulya Teyze ve onun ölümüyle devlet daireleri arasında koşturmasını anlatıyor diye anladım.
BÜYÜK KUŞ
Anlatıcının Koca Kuş’a benzettiği sevdiği adam ölmüş. Kadın da üzülmüş. Kadın, Kent adlı bir adamda teselli aramış. Ama Kent de onu atkıyla boğmuş. Bu Kent başta imgesel bir anlatı diye düşündüm, şehir anlamında, ama yok gerçek insan adam galiba.
AH YA RAB YEHOVA
Zembul bir Yahudi kız. Bir Müslüman Türk’e gönül vermiş, sevişmişler, çocukları olmuş. Adam ondan sonra evlenmeye karar vermiş. Ama kız ve ailesi ve hatta cümle komşu memnun değil. Ateşler içinde bitiyor bu hikaye.
ÖLÜM SAATİ
(Daha eski basımlarda adı İKİ ŞARKI imiş bu öykünün adı.)
Kim ölmüş anlamadım. Saati vakti soran biri var. Israrla soruyor.
"Yalvarırım beyefendi, saatiniz kaçı gösteriyor?
Saatin 1’dir - 2’dir- 2 buçuktur
Üçü çeyrek geçiyor
4.30
Dörde çeyrek var
5’tir
Altıdır
7
8
9
10
11
12’dir."
Sf.84
*
Evet böyle bir tarz.
Olay hikayesi değil bunlar, his hikayesi. Var mı böyle bir tabir? Yoksa da ben buldum. Kitabı okurken olay ne tam anlamamakla birlikte anlatılan karakterin acı çektiğini hissediyorsunuz. Olayı anlatmaya çalıştığınızda ise yukarıda benim yapmaya çalıştığım gibi manyağa dönüyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder