İŞİN ASLI JUDİT VE SONRASI
Sandor Marai
Boşanmış bir kadının eski kocasına ağıdı gibi başladı roman.
Kadın fakir, kocası zengin. Kadın bunun ezikliği hissetmiş
yer yer.
Bir çocukları olmuş, ama daha bebekken ölmüş hastalıktan.
Kadın bir şekilde hissetmiş kocasıyla birlikte yaşayamayacaklarını.
“Birini sevip onunla yaşayamayacağını bilmek, en büyük
acılardan biri.” diyor. Sf.19
Abart!
Kadın bir gün kocasına açık açık soruyor, yolunda gitmeyenin ne olduğunu
öğrenmek istiyor. Adam “Sen benden, insanlık onurumdan vazgeçmemi bekliyorsun.
Bunu yapamam. Ölürüm daha iyi.” Sf.20 diyor. Sen de abart!
Kadın ne istemiş? Alt tarafı aile olalım istemiş, aile gibi yaşayalım istemiş.
Kadının kayınvalidesi de benim evliliğim daha kötüydü, ben kocamı sevmiyordum,
diye sözde teselli ediyor gelinini.
Kadın bir gün kocasının cüzdanında mor bir kurdele buluyor. Kocasının yazar bir
arkadaşı var, Lazar, Lazar’ın ağzını yokluyor kadın. Lazar onu kayınvalidenin evine
yönlendiriyor. Kadın, bugüne kadar önemsemiyor ama o gün evdeki yılların
hizmeçisi Judit’i başka türlü görüyor. Judit’in boynunda mor bir madalyon. Kadın
çekip alıyor madolyonu, bakıyor içine, kocası ile Judit’in fotoğrafı.
Judit anlatıyor. Genç yaşta bu eve gelmiş. Judit 15, adam
30 yaşındaymış. Adam Judit’e evlenme teklif etmiş, kız kabul etmemiş. Konu
kapanmış. Adam evlenmiş, çocuk yapmış, çocuk ölmüş. Evlendiğinden beri hiç
konuşmamışlar ama adamın cüzdanda mor kurdele, kadının boynunda adamın fotoğrafı.
Judit bunları anlattıktan sonra yurt dışına gidiyor, iki sene boyunca gelmiyor.
O arada karı-koca boşanıyor.
Judit dönüyor. Adamla evleniyor.
*
İkinci bölüm.
Hikayeyi bir de adamın gözünden okuyoruz. Tırt bir göz.
Adam Judit ile evlendikten bir süre sonra pişman olmaya
başlıyor. Çünkü Judith çok gereksiz harcamalar yapıyor. Adam öğreniyor ki meğer
Judit harcama yapmaktan ziyade adamdan aldığı paraları kendisi için ayrıca
biriktiriyormuş, saklıyormuş. Bunu öğrenmek adamı daha çok üzüyor. O parayı çarçur
edip harcasa o kadar üzülmeyecekmiş ama kendisine ayırması adamı incitiyor.
*
Üçüncü Bölüm.
Burada artık Judit’i kendi dilinden dinliyoruz. Hah, anlat bakalım sen
neymişsin böyle!
Judit burada aslında bize değil, yeni sevgilisine anlatıyor
eski kocasını. Burada anlıyoruz ki adam, artık eskisi gibi zengin değil.
Fakirleşmiş. Savaş çıkmış, evi bombalanmış, fabrikası ve serveti elinden
alınmış.
Judit çocukluğundan da bahsediyor. Ne kadar fakir
olduğundan. Şu kadar bir fakirlik, kışın ailesiyle toprağın altını kazıp
açtıkları çukurda yaşarlarmış farelerle birlikte. Böylesi bir fakirlikten
zenginliğe ulaşmış. Ama sonradan görme olmamış. Yurt dışında (İngiltere) hanımefendilik
öğrenmiş. Giyimi kuşamı tavrı üzerinde sakil durmamış. Ama içten içe zengin-fakir
kıyaslamasını hep yapmış. Zenginliğe dair tespitleri güzel. Zenginlikten ziyade
varsıllık. Zenginliğin salt bir para çokluğu değil bir karakter olduğunu
gözlemlemiş. Ülkede savaş çıkıyor, herkes sığınaklarda zor koşullarda yaşıyor
ama zenginler yine de bir şekilde hayat tarzlarını oraya uyumlandırıp zenginmiş
gibi yaşamlarını sürdürüyorlar. Bunu çok çarpıcı bulmuş. O koşullarda bile giyiminden,
sakinliğinden ödün vermeyen zenginler onu çok etkilemiş. Kitapta en sevdiğim bölüm
de bu oldu. Ve bu bölüm sona koyulmuş.
Baştaki kadın ve adamın empati yapmanın pek mümkün olmadığı burjuva dertlerini
okumaktan sıkılmazsanız sonda Judit daha genele hitap ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder