OLESYA
Aleksandr İvanoviç Kuprin
1898
Çeviren: Hazal Yalın
İthaki Yayınları
1.Baskı – Ağustos 2022
115 sayfa
Bir cadı avı hikayesi diyeceğim bu romana.
*
Vazifesi gereği uşağı, aşçısı ve av arkadaşı ile
taşraya gelen bir Rus görevli olan İvan Timofeyeviç, burada aylaklık ederken
bir gün av arkadaşı Yarmola’nın ormandaki cadılardan bahsettiğini duyar.
Muhabbet, Rus beyimizin konuşma arzusundan doğar.
Yarmola’nın konuşmaya gönlü yoktur ama bey onu zorlar. Birden esen rüzgardan
açılır konu. Yarmola, bu rüzgarın sebebini “ya bir cadı karısı doğdu ya da
büyücünün teki eğlenceye dalıyor.” diye açıklar. Sf.16
Yarnola’nın köyünde de bu büyücülerden varmış ama
köyün delikanlıları onu kovmuşlar. Büyücü cadı artık köyden uzakta bir ormanda
yaşıyormuş. Bazı kadınlar ona fal baktırmaya gidiyormuş gizli saklı.
*
Beyimiz İvan ve Yarmola, bir gün ava çıktıklarında İvan
kaybolur. Bir kulübe görür. Kulübeye girer. İçeride yaşlı bir kadın ve torunu
olan genç bir kız vardır. İvan bu yaşlı kadının, Yarmola’nın bahsettiği büyücü
olduğunu anlar. Kadın ona pek misafirperver davranmaz. Ama genç kız
yakın davranır. Zamanla da birbirlerine aşık olurlar.
Adı Olesya olan bu kız, İvan’ın falına bakar. Onu
gelecekte çok iyi günlerin beklemediğini söyler. Ama İvan buna aldırış etmez.
*
İvan’ın köydeki görevi sona ermiştir, artık dönmesi
gerekir. Ama Olesya’yı bırakmaz istemez. Onunla evlenmeyi düşünür. Bu
düşüncesini Olesya’ya da açar. Ama Olesya, ayrı dünyaların insanıyız, der. İvan
eğitimli, şehirli bir bey. Olesya okuma yazması bile olmayan, köylü bir kız.
Eğitimi yok ama hiçbir eğitimli insanda olmayan özel yetenekleri
var. Bugün “astral seyahat” dediğimiz şeyi yapıyor Olesya. Ama bunu yapmaktan
pek hoşlanmıyor ve bunu nasıl yaptığını anlatmayı da beceremiyor. Ayrıca çok
güçlü bir imajinasyon yeteneği var. İvan’a bunu kanıtlamak için bir gösteri de
yapıyor. İvan’a yolda yürümesini söylüyor. İvan yürümeye başlıyor, ama zaman
zaman tökezleyip düşüyor. Bunu ona yaptıran Olesya. Olesya bunu açıklarken
zorlanıyor. Seninle benim aramızda bir ip olduğunu düşünüyorum, o ipi çekince
senin düştüğünü görüyorum, sen de düşüyorsun... diye açıklıyor. Aslında maji
denilen şeyi yapıyor. Yüksek bir gama dalgası var belli ki Olesya’nın. O günler
için büyücü sayılması anlaşılabiliyor.
*
İvan, Olesya’nın eğitimsizliğini, köylülüğünü
önemsemiyor ama Olesya’nın kiliseye hiç gitmemesi ve gitmeyi de istememesi
canını sıkıyor. Olesya, kendisindeki bu özelliğin nesillerdir kendilerinde
olduğunu söylüyor ve bunun bir lanet olduğuna inanıyor. Bu yüzden kiliseye
giderse başının belaya gireceğini sanıyor. Ama sevgilisinin gönlünü hoş etmek
için bir gün kiliseye gidiyor.
Kilisede onun garipliğini gören ahali, onu tersliyor, kovalıyor,
dövüyor. Olesya, güç bela kaçıyor ellerinden. Kaçarken de tehditler savuruyor.
Evine döndüğünde büyükannesi artık orada
yaşayamayacaklarını, gitmeleri gerektiğini söylüyor. Çünkü artık ahalinin
başına ne gelirse Olesya’dan bilecekler.
*
İvan, Olesya’nın kiliseye gittiğini ve şiddete
uğradığını sonradan öğreniyor. Çok üzülüyor. Hemen gidiyor yanına. Olesya onu
suçlamıyor, ona kızmıyor, ama birlikte olamayacaklarını anlatıyor. Vedalaşıyorlar.
İvan gerisingeri dönüyor. Evde Yarmola ona gitmesi
gerektiğini söylüyor. Çünkü dolu yağmış ve bu dolu yüzünden ahalinin ekinleri zarar
görmüş. Bunu cadılardan biliyorlar ve İvan da o kadınlara yakın diye onu da suçluyorlar.
İvan, Olesya’nın kulubesine gidiyor. Ona haber vermek,
öfkeli kalabalıktan kurtarmak için. Ama kulübeye gittiğinde kimseyi görmüyor,
çoktan gitmişler.
*
Acıklı bir aşk hikayesi.
İvan azıcık daha cesur olsaydı, kızı kilise milise
diye üzmeseydi her şey farklı olabilirdi.
*
Rus romanlarında illa bir Türk ifadesi geçer. Ya Türklerle
yapılmış bir savaşın bahsi geçer, ya Türk halısı ya Türk kahvesi. Bu romanda da
varız, bir türküde:
Oy, akşam güneşi battı
Poçayev’in üstü karardı.
Oy, Türk ordusu yürüdü,
Kapkara bir bulut gibi.
Kitaptaki anlatıya göre:
“Türkünün devamında Türklerin Poçayev Manastırı’nı
hücumla ele geçiremeyince kurnazlıkla almaya karar verdikleri anlatılır. Bu
amaçla manastıra hediye gibi içi barut dolu kocaman bir mum göndermişler. (...) Büyük mutluluğa kapılan keşişler tam mumu Poçayev Meryem Ana tasviri önünde
yakacaklarmış ki...”
İlahi bir esinle yakmamaya karar vermişler. Mumu açık
alanda parçalamışlar.
*
Köylülerin yaşamından da yer yer bahsediliyor kitapta. Doktor
karşısına çıkınca rahatsızlıklarını bir türlü doğru tarif edemeyişleri sıkıntı
yaşatıyormuş. Hepsi “İçim ağrıyor” ve “Ne yemem ne içmem kaldı” diye tarif
ediyormuş rahatsızlıklarını. Sonra da doktorun salt bu tariften yola çıkıp
derman bulmasını bekliyorlarmış.
*
Yazar Kuprin, Çehov ve Gorki ile birlikte Rus
öykücülüğünün en önemli isimlerinden sayılıyormuş. 20.yüzyıl Rusya’sının en çok
okunan yazarlarından biriymiş. Olesya için “otobiyografik kısa roman” diyorlar.
Otobiyografi mi? Gerçekten böyle biriyle mi tanışmış? Vaov o zaman!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder