30 Mayıs 2022 Pazartesi

BİRİ HİÇBİRİ BİNLERCESİ

 



BİRİ HİÇBİRİ BİNLERCESİ

(Uno, Nessuno e Centomila)

Luigi Pirandello

1925

Çeviren: Şadan Karadeniz

Kırmızı Kedi Yayınları

2.Basım - Ekim 2021

223 sayfa


Bugüne kadar kendinizde olduğunu hiç düşünmediğiniz bir özellik, pat diye biri tarafından size söylense?.. 

Kitapta bu oluyor ve bugüne kadar hiç de öyle olduğunu sanmayan adam birden bir aydınlanma yaşıyor. Ama bu aydınlanma pek onun hayrına işlemiyor.

*

Bir gün kadın, kocasına diyor ki, burnun biraz çarpık. Öyle laf arasında, lalettayin söyleyiveriyor. Ay bunu duyan adam bir şok oluyor, bir şok oluyor, artık hiçbir şey o adam için eskisi gibi olmuyor. İyi ki bir karın, burnun biraz çarpık dedi. Bu kadar büyütmeye gerek var mıydı? Konu nerelere varıyor, aklınız durur.

*

Adam bugüne kadar hiç farkına varmamış burnunun çarpık olduğunun. Karısının bunu söylemesiyle şaşırıveriyor. Takıntı yapıyor bunu. Yoldan geçenler hep burnuna bakıyor sanıyor. Daha önce başkalarının burnuyla dalga geçmiş, o geliyor aklına. İnsanlar da kendisiyle dalga geçmiştir diye düşünüyor, 

Başkalarının burunlarının kusurlarından söz eden şu zavallı adama bak, sen!' diye düşündürmüştüm." Sf.14 diye dert ediniyor kendisine.

Sonra o da gidiyor başka bir arkadaşına, çenende gamze var, diyor. O güne kadar bunun farkında olmayan arkadaş da yol boyu her dükkanın camından çenesini incelemeye başlıyor. Muhtemelen bu arkadaş da başka bir arkadaşına bakıp kusur bulacak, örneğin alnına bir kusur bulacak, sonra o arkadaş da bunu takıntı haline getirecek... Bu zincir öyle büyüyor ki sonunda zinciri başlatan adama bambaşka bir arkadaşı gelip "Gözkapağımı kastığım doğru mu?" diye soruyor.

*

Adam aynadan kendisini izlemeye başlıyor. Detaylıca bakıyor kendisine. Ama bir terslik hissediyor. Aynaya bakmak ama kendisini görmemek istiyor. Onun ifadesiyle:

"Kendimi kendimde görmemek, kendi tarafımdan görülmek, kendi gözlerimle, ama bir başkasıymışım gibi: herkesin gördüğü, ama kendim göremediğim ötekini.” Sf.28

Yani aynaya bakacak, ama aynadaki görüntü kendi gözleriyle gördüğü kendisi değil, başkalarının gözlerinin gördüğü kendisi olacak. Öyle bir temennisi var.

Bu delice temennisini bir parça gerçeğe dönüştürüyor. Aynadaki görüntü hapşırıyor. Aynaya bakan kendisi değil, aynadaki hapşırıyor. Hah, çok yaşa bakalım, hayırlı olsun deliliğin.

*

Karısının söylediği şeyle fark ettiği şu ki; başkaları için, o zamana dek kendi gözünde olduğunu sandığı kişi değil.

Kendisini hiç tanımadığını fark ediyor. 

“…Başkaları tanıyorlardı beni, her biri kendince, bana verdikleri gerçekliğe göre; yani her biri bende, ben olmayan -bunların hiçbiri tam anlamıyla ben değildim çünkü- bir Moscarda görüyordu; kaç kişiyseler o kadar Moscarda vardı.” Sf.64

Karısının da kendisini tanımadığını düşünüyor. “Kendisini karıma sevdirmek için benim bedenimden yararlanan” biri diyor kendisi hakkında. Bir ben var benden içeri, demişti Yunus Emre bundan yüzyıllar önce. Ama onun kastettiği de daha başkaydı herhalde.

*

Adam artık sıyırıyor. Bu sıyırmaktır. Başkalarının gözünden nasıl göründüğüne dair tahminler yapıp bunların tam tersi davranmaya başlıyor. Ben eski ben değilim, beni tanıdığınızı saldığınız kişi değilim, iyi mi sanıyordunuz, değilim diye başlıyor tuhaf tuhaf davranmaya.

Örneğin; babasından kalma evde bedelsiz oturan adamın artık çıkmasını istiyor. Karda kışta alelacele evin tahliye edilmesini istiyor. Herkes onun zalim olduğunu düşünürken bu kez de evi bağışladım, diyor. Böylece sandıkları kişi değil evet.

Yolda giderken köpek tekmeliyor. Ben mi tekmeledim, yuoo onu küçük bir oğlan tekmeledi, kim bilir neden korktu, diye suçu kendisi olmayan kendisine atıyor. 

Babasından kalan bankanın geliriyle geçindiği için kendisinin tefeci olarak anıldığını düşünüyor. Tefeci olmadığını kanıtlamak için bankayı kapatmaya kalkıyor. 

Deli olduğunu düşünüyor artık herkes ve düşkünlerevine yatırılıyor.

İsabet olmuş olmalı buraya yatırılması. Çünkü zaten yalnız olmak istiyordu. O kadar yalnız olmak istiyor ki istediği yalnızlıkta kendisi bile olmayacak yanında. “Kendimsiz bir yalnızlık” diye tarif ediyor bunu.

“Yalnızlık hiçbir zaman sizinle birlikte değildir; her zaman sizsizdir, ancak çevrenizde bir yabancı varken olanaklıdır.”

“Gerçek yalnızlık, kendi başına yaşayan, sizin için ne izi ne de sesi olan, böylece de yabancının siz olduğu bir yerdedir.” Sf.20

Fena bir deliriş. 

Yazar, 1934 Nobel edebiyat ödülü sahibi. Bu eseri hem acı hem mizah unsurları taşıyor. Yani delice. 

*

Kitabı okurken aklıma geldi;

Bir kere bir arkadaşımla estetik konusunu konuşuyorduk. Ben de alnıma botoks yaptırsam iyi olur, dedim. Arkadaşım da: "Bence ihtiyacın yok." dedi. "Ama illa bir şey yaptıracaksan kaşlarını yaptırabilirsin, biraz dudak dolgusu yaptırabilirsin, burnunu da yaptırabilirsin..." diye sıraladı. 

O güne kadar hiç farkına varmamıştım. Sonra ben de gidip başka bir arkadaşıma çenende gamze var, dedim. O güne kadar bunun farkında olmayan arkadaşım da yol boyu her dükkanın camından çenesini incelemeye başladı. Muhtemelen bu arkadaş da başka bir arkadaşına bakıp kusur bulacak, örneğin alnına bir kusur bulacak, sonra o arkadaş da bunu takıntı haline getirecek... Bu zincir öyle büyüdü ki sonunda bana bambaşka bir arkadaşım gelip "Gözkapağımı kastığım doğru mu?" diye sordu...

Şaka şaka, ben delirmedim. İyiyim. Başkasının gözünde nasıl gözüktüğümü dert etmiyorum. Ne kadar insan varsa o kadar da farklı görüş vardır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder