16 Ocak 2016 Cumartesi

MÜTHİŞ BİR TREN



MÜTHİŞ BİR TREN

çeviriler - uyarlamalar

Sait Faik Abasıyanık

Bilgi Yayınevi - 4. Basım - Mayıs 1989

192 sayfa



Sait Faik, eğitim için Fransa'ya gittiğinde orada da edebiyattan uzak durmuyor. Orada okuduğu hikayeleri Türkçe'ye çeviriyor. Kimisini de uyarlıyor.

Kitabın başında kitabı baskıya hazırlayan Muzaffer Uyguner'in tanıtım yazısı var. O yazıda bir cümlesi var ki... Böyle açıklama mı olur, Allah seni kahretmesin:

"Yurt dışında kaldığı süre içinde, Fransız kızlarıyla düşüp kalkması nedeniyle, bu dili epeyce öğrenmişti."


Oha oha oha.

Öyle denir mi?

Kitabın birinci baskısı 1981. Benim elimdeki 1989'da basılan 4. baskı. Acaba o yıllarda "düşüp kalkmak" ifadesinin şimdi olduğu gibi ayıp bir anlamı yok muydu?

Eskiden mesela "sevişmek" kelimesi cümle içinde rahatlıkla kullanılabilirmiş. Birbirini sevmek anlamında "Sevişiyoruz" denirmiş. Ben onu seviyorum, o beni seviyor, karşılıklı seviyoruz. Anneye babaya sevdiğin adamdan/kadından bahsederken "Sevişiyoruz" demek ayıp kaçmazmış. Şimdi öyle olmuyor, diyemiyorsun. (Belki de bütün kötülükler bundan doğdu. Sevişmek kelimesini ayıp kelime haline getirip, cümle içinde kullanmayı terk ettiğimizde kapıyı açtık bütün kötülüklere.)

Ha işte, acaba "düşüp kalkmak" ifadesi o yıllarda müstehcen bir anlam içermiyor muydu? Öyle olmasını umuyorum açıkçası, aksi takdirde çok hayvanca olur.



İçindekiler:

Çeviriler

Son Turfandalar

Uykuda Cinayet

Flüt Çalan Adam

Kuyruklu Piyano Adası

Pomega

Meslek Kazası

*

Uyarlama Öyküler

Ecel Atı

Saadet

Bir Eşek Hikayesi

Diş Ağrısı

Çiviler

Ana

Gümüş Saat

Venüs'ün Sevgilisi

Müthiş Bir Tren


ÇEVİRİLER

*

SON TURFANDALAR

Andre Gide

1936

Yaşadığı zamandan farklı düşünen biri. Zaten içinde bulunduğu zamanla da insanlarla da fazla teması yok.



UYKUDA CİNAYET

Claude Houghton

1948

Rüyasında metresini öldürdüğünü görüyor adam. Sabah da metresinin gerçekten öldürüldüğü haberini alıyor.

Kendinden şüpheye düşüyor. Kimseye anlatmıyor ama rüyasını.

Kadını, birlikte olduğu zamanlar pek umursamazmış. Ama öldükten sonra onu ne kadar sevdiğini anlıyor.

Sonunda katil bulunuyor.



FLÜT ÇALAN ADAM

Liam O'Flaherty

1948

Aşkından flüdüne sarılan bir adam. Ama nasıl sarılmak, yemeden içmeden kesilircesine flüt çalmak


KUYRUKLU PİYANO ADASI

Samivel

1948

Bir gemi kazası sonucu ıssız bir adaya düşüyor iki adam.

Biri piyanist. Narin ellerini hiçbir işe sürmüyor. Diğer adam da onun bu ekmek elden su gölden tavrına bozulup ondan uzaklaşıyor.

Bu arada gemideki piyano karaya vuruyor. Piyanosuna kavuşan piyanist gece gündüz durmadan piyano çalıyor. Diğer adam bu sesten bıkıyor. Kavga ediyorlar. Piyanist piyano çalmayı bırakıyor, hafiften de aklını kaçırıyor. Taşla kumla oynayıp aç acına dolaşıyor.

Diğer adam da piyanonun tellerinden ızgara yapmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyor. Bir gün piyanodan birkaç tel koparıyor. Bunu anlayan piyanist, adamı öldüresiye dövüyor.

Dayaktan bayılan adam kendine geldiğinde piyanistin ölmüş olduğunu görüyor.

Sonra bir yerli kafilesi gelip adamı kurtarıyor.


POMEGA

Manhood

1948

Adam, Pomega adındaki kıza aşık. Kızın babası zalim.

Genç adam, Bir gün Pomega'nın evinin bahçesine girip tatlı tatlı ıslık çalıyor. Pomega onu duyup yanına geliyor. Karanlıktan görmüyor onu (görse tanır, çünkü tanışıklar) ama görmeden kanı kaynıyor, bir elektriklenme oluyor yani.

Sonraki bir gün adam, cesaretini toplayıp Pomega'ya evlenme teklifi ediyor. Pomega reddediyor, çünkü geçen akşam bahçede gördüğü adama aşık olduğunu söylüyor. 

Adam da, onun kendisi olduğunu söylüyor. Pomega inanmıyor. Adam o akşam bahçede söylediği şarkıyı söylüyor da kız inanıyor. Ve mutlu son.


MESLEK KAZASI

Bir İtalyan Hikayesi

1953

Doktora ilginç bir vaka geliyor.

Adam, değirmenine koyduğu kahveden bazen beyaz toz çıktığını, bazen çiçek, bazen zencefil, bazen iğne, düğme... bu gibi şeyler çıktığını, bu yüzden değirmenini akıl hastanesine kapatmalarını söylüyor.

Doktor da tabi bunu söyleyen adamı tımarhaneye yolluyor.

Sonra doktor değirmene kendisi bakıyor. Gerçekten de kahve koyduğu değirmenden adamın söylediği gibi abuk subuk şeyler çıkıyor. Bunun üzerine doktor, adamı salmalarını ve bu kahve değirmenini tımarhaneye tıkmalarını söylüyor. Gel gelelim doktoru yakapaça tımarhaneye götürüyorlar.


UYARLAMA ÖYKÜLER

*

ECEL ATI

1948

Hasta çocuk. Ninesi sıkı sıkı tembihliyor evden çıkmamasını. Ama çocuk dışarıda gördüğü oyuncakçıdaki atı çok istiyor. Evden kaçıp o ata biniyor. O atın üzerinde de ölüveriyor. Ayırmak mümkün olmuyor. Atla beraber gömüyorlar çocuğu.


SAADET

1948

Vaktiyle padişahın güzel bir kızı varmış. Kız rüyasında beyaz atlı prensini görmüş. Bu yakışıklı genç adam, sultandan kendisini kurtarmasını istiyormuş.

Sultan, padişah babasına gördüğü rüyayı anlatmış. Her yerde sultanın tarif ettiği o genç, yakışıklı adamı aramışlar. Bulamamışlar. Sultan aşk acısından ölmüş. Cenazesine tam da sultanın bahsettiği o adam gelmiş. Padişah sormuş, şimdiye kadar neredeydin, diye. Meğer zindandaymış. Sultan kız "biraz düşünebilseydi rüyasında kendisini bir tehlikeden kurtarılmasını niyaz eden adamın nerede olduğunu pekala tahmin edebilirdi."

Yani "Saadet hapishaneleri gezmekte imiş."

"Saadet mahpusları düşünmekteymiş."


BİR EŞEK HİKAYESİ

1948

Postacı, eşeği ile beraber postaları dağıtırmış.

Bir gün bir kadın bu postacı ve eşeği ile takılmaya başlamış. Kadın eşeği çok severmiş, eşek de onu.

Eşeğinin kadını bu kadar sevmesine bozulan postacı, sinirden eşeğin kulaklarını kesmiş. Hayvancık da herhalde bundan üzülüp zehirli baldıran otu yiyip intihar etmiş.

Kadın daha sona postacıya para yollamış, kendisine yeni bir eşek alsın diye.


DİŞ AĞRISI

1948

Tam da gerdek gecesi diş ağrısı tutan bir damat. 

Gelin elinden geleni yapıyor ama dindiremiyorlar damadın diş ağrısını.

Sabah beraberce dişçiye gidiyorlar. 

"Dişçinin bekleme salonunda birbirlerine kırk yıllık karı koca gibi bakıyorlardı. Dün evlenmiş bir çift gibi değil, dörtte üçü bu şekilde geçecek bir hayatın yarısını yaşamış gibiydiler."


ÇİVİLER

1948

Aynı evde kalan ev arkadaşları, borç harç yüzünden eve haciz gelince dağılıyorlar. Mal paylaşımı yaparken bir tanesi çivileri alıp bir de "daha sağlam çiviyi aldım, kusura bakma" diye mektup yolluyor.


ANA

1948

Oğlu idam edilecek bir annecik.

Son kez görmeye gidiyor onu. Oğlu hırsızlık yapmış olabilir, ne yapsın.


GÜMÜŞ SAAT

1948

Babasından yadigar bir tek gümüş saati kalmış çocuk.

Mahallenin diğer çocuklarına saatini kaptırmamak için onu saklıyor. Sonra da denize atıyor.


VENÜS'ÜN SEVGİLİSİ

1948

Tanrılara hizmet eden Volkan ile dalga geçiyorlar. Tanrıların Volkan ile dalga geçmesine Venüs bozuluyor. Volkan'ın o tanrılardan daha işe yarar olduğunu söylüyor. Sonra Volkan'ı ödüllendirmek için onunla yatıyor.


MÜTHİŞ BİR TREN

Adam trende karısı ve çocuğunu görüyor. 

Sonra trende çok evvel ölmüş olan tanıdıklarını görüyor. 

Karısı ve çocuğuna ulaşmak için bir memurdan yardım almak üzere trenden iniyor ama sonra tren gidiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder