16 Ocak 2016 Cumartesi

ALEMDAĞ'DA VAR BİR YILAN



ALEMDAĞ'DA VAR BİR YILAN

Sait Faik Abasıyanık

1954

Yapı Kredi Yayınları

13. Baskı - Mart 2011

95 sayfa

Sen ki Sait Faik Abasıyanık'sın. O kadar insan tanımışsın. Yine de yalnızlıktan yakınmışsın.

Ben...

Öldüğünde tabutunu taşıyacak kadar bile insan tanımayan ben ne yapayım o zaman?

Bir şey itiraf edeyim; sanırım benim Allah'a inanmam da tamamen yalnızlıktan. Eğer O da olmasa, eğer onun da varlığına inanmazsam yalnızlıktan çıldırırım ki.


İçindekiler:

Öyle Bir Hikaye

Yalnızlığın Yarattığı İnsan

Alemdağı'nda Var Bir Yılan 

Panco'nun Rüyası

Melahat Heykeli

Yani Usta

İki Kişiye Bir Hikaye

Rıza Milyon-er

Sarmaşıklı Ev

Eftalikus'un Kahvesi

Hişt, Hişt!..

Dülger Balığının Ölümü

Kafa ve Şişe

Çarşıya İnemem

Dolapdere

Bir Hastalık

Yılan Uykusu



ÖYLE BİR HİKAYE
(Yağmurlu Bir Hikaye)
1954

Atikalipaşa'ya bir gece yarısı nasıl gittiği, Hidayet'in cebine nasıl girdiği, Fatih Parkı'nda yatan adam, sokak köpeği ve Yahudi kadının arabacı zamparası...


YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN

Şizofren bir kafayla yazılmış gibi.

Yanında birileri var sanıyor; arkadaşı, sevgilisi... ama aslında yoklar. Onlarla maça, sinemaya gittiğini sanıyor ama aslında gitmiyor.


ALEMDAĞI'NDA VAR BİR YILAN

İstanbul'dan gidiyor. Kalabalık, gürültü, insanlar... Uzaklaşmak için Alemdağı'na gidiyor. Orada Panco var, Alemdağlı. 

"Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de Köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek." sf. 25

"Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor." sf. 25


PANCO'NUN RÜYASI

Rüyasında kendisini ve sevgilisini görüyor. Sevgilisiyle beraber yürüyen kendisine "Nereye gidiyorsunuz?" diye soruyor. Rüyasında kendi kendisiyle tartışıyor.


MELAHAT HEYKELİ

Kasabanın zengin çocuğu yazıhane pinekliyor. Ailesi, onu harekete geçirmek için evlendirmeye karar veriyor. Fakat evlilik fikri oğlanı korkutuyor. 

Onun bu bezginliğini Melahat adlı bir bar kızı geçiriyor. Ama sonra oğlan Melahat'i bırakıyor, ailesinin bulduğu kızla evleniyor.

Melahat'in emeğinin karşılığı olarak heykeli dikilmeliydi halbuki.


YANİ USTA
1954

Yazar, Yani Usta'yı tanıdığında daha usta değil, bir çocuk, 15 yaşında.

Usta da olsa, yakında evlenecek de olsa, yazarın gözünde hep çocuk olarak kalmış Yani. 

"Beklersem gelmez ki... Beklemesem gelir mi? Umut vardır. Beklemediğim zaman umut vardır." sf.36


İKİ KİŞİYE BİR HİKAYE
(Denize, Martıya, Bir Tahtası Eksik İki Kişiye Bir Hikaye)
1952

"Ermeni Balıkçı ile Topal Martı" hikayesi aslında bu. 

Kimseyle konuşmayan, asık suratlı balıkçı, bir martı ile konuşuyor.

Ama martı da ölüyor. Öldüğünü balıkçının görmesini ister gibi, onun görebileceği bir yerde ölüveriyor.


RIZA MİLYON-ER
1953

Adam zenginleşiyor. Zenginleştikçe cimrileşiyor. Bir milyon biriktirmeye karar veriyor. Soyadı bile hazır. 

Ama bir hastalığı var: uyurgezer

Bir gece, kaldığı otelin penceresinden kendini sokağa atıveriyor.

"Yıllar da durulmayan istasyonlardan geçer gibi geçiliyor be!" sf.47


SARMAŞIKLI EV
1953

Canvermez'in evini arıyor ama köylüler abuk subuk cevaplar veriyor. O ev ev değil, o yol yol değil, gibi. Köylülerle normal muhabbet ederken konu bu eve gelince yine sapıtıyorlar.


EFTALİKUS'UN KAHVESİ
1950

Yazarın hayranı genç bir yazar, Sait Faik'i bulmuşken bırakmak istemiyor. Oturuyorlar bir kahveye. Genç soruyor: Hikayelerinizi nasıl yazarsınız?

Sait Faik hiç düşünmemiş bunun üzerine.Tatmin edici bir yanıt veremiyor. Bir açıklaması yok, öylece yazıyor, öylece başlıklandırıyor. Bu genç ile olan hikayesini de bu başlık altında yazıvermiş mesela.


HİŞT, HİŞT!..
(31 Mart)
1953

Bir hişt sesi geliyor ama nereden geldiğini anlayamıyor. Olsun, gelsin de nereden gelirse gelsin. Biri hişt desin yeter ki.


DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ
(Balığın Ölümü)
1953

Dülger balığını anlatmış uzun uzun. 
Kadınlar broş yerine balık takmalıymış, balıklar daha güzelmiş.
Dülger balığının ölümü uzun sürermiş. Uzun uzun, yavaş yavaş veda edermiş hayata.


KAFA VE ŞİŞE
1953

Meyhanede yaşlı bir adam, bir delikanlıya bakıyor. Delikanlı kızıyor. Sonrası kavga. Yaşlı adamın kafasında şişe parçalanıyor.




ÇARŞIYA İNEMEM
1954

Çarşıya inemezmiş. Neden? Yok, anlatmıyor. Ama inemezmiş işte.

Çarşı esnafını anlatıyor; kazıkçılıkları, pislikleri...

İnsanlara konulan yasakları anlatıyor.

Çarşıya inemiyor. Çünkü ateşi var, hasta

"Ah bu yasaklar! Kendi kendimize, başkasının bize, bizim başkalarına, devletin tebaasına, tebaanın devletine, belediyenin hemşerisine, hemşerinin belediyeye koyduğu, koyacağı yasaklar!.." sf.79

"İnsanoğlu için yasaklı hayvandır da diyebiliriz. Mikroplar bile birer yasak değil mi? Aşklar yasaktır. Gün olur, sular, yemişler bile yasaktır. İnsanlar birbirine yasaktır." sf.79


DOLAPDERE
1953

Dolapdere...

Yazacak bir şey bulamadım. Dolapdere işte.


BİR HASTALIK
1954

Bahsettiği hastalık, milletvekili hastalığı.

Ruhi bir hastalık bu. Tutulmayanlar için korkunç, ama tutulanlar için değil. Hastalığın içindeyken korkunç olduğunu farketmiyorlar. 

Rahmet Hoca da bu hastalığa fena halde yakalanmış. 


YILAN UYKUSU
1954

Hava çok soğuk.

Dışarıda kuş soğuktan donacak.

Ağaç da soğuktan donacak.

Hepsini ısıtmaya yetecek bir oda ve soba lazım.


arka kapak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder