22 Ocak 2025 Çarşamba

MOBIUS

 

MOBİUS

Adam Fawer

2024

Çeviren: Algan Sezgintüredi

April Yayıncılık

1.Baskı – Ekim 2024

519 sayfa

 

Zamanda yolculuk hikayesi.

Gençler Rowan ve Andy bir çeşit zaman makinesi yapmış. Mobius adını verdikleri şirketleri ile bu aletten faydalanmayı umuyorlar. Bu icat ile gelecekten mesaj alabiliyor ve geçmişe gidebiliyorsun. Ama bu pek kolay olmuyor tabii. Çünkü gelecek diye tek bir zaman yok. Çeşitli olası gelecekler var. Bunun kuantumsal açıklaması yapılıyor kitapta ama anlamadım.

CFO yani finans müdürü olarak Calep bu gençlere yardım etmek üzere işe girişiyor.

Calep başarılı bir CFO ama daha önceki işinden klasik kazık atma hikayeleri nedeniyle olaylı şekilde ayrılmış. Tam bir işkolik olduğu için karısına ve çocuğu Seth'e pek zaman ayıramıyor. Bir gün çocuğuyla dışarıdayken çocuk yola fırlıyor ve evet kaza-ölüm.

Seth’in ölümünden kendisini sorumlu tutan Calep bu makineyle geçmişe gidip Seth’in ölümünü durdurmaya çalışıyor. Geçmişe gittiğinde kılık değiştiriyor ve kendisini Jim diye tanıtıp Calep’le yani diğer kendisiyle arkadaşlık edip çocuğu ölümden kurtarıyor. Fakat çocuk daha sonra başka sebepten ölüyor.

Calep yani Jim yine Rowan ve Andy’e ulaşıp yine geçmişe dönüp yine Seth’i kurtarıyor. Bir kurtarıyor, iki kurtarıyor, ama yine Seth ölüyor.

Böyle böyle on iki Jim gitmiş gelmiş Calep’in hayatına.

Son Calep, diğer Jim’lerin bıraktığı günlükleri okuyarak anlıyor ki farklı bir çözüm bulması lazım. Bulduğu çözüm de şu: Tüm eski Jim/Calepler Seth’i kurtarmaya çalıştı. Ama Seth sonunda yine babasının ihmalkarlığı yüzünden öldü. Son Jim/Calep, o dönemin Calep’ini öldürürse Seth’i kurtaracağını düşünüyor. Son Jim/Calep, dönemin Calep’i ile dövüşüyor. Ama ikisi de güçlü. Bu arada Seth’in gözü önünde babasını öldürmenin ne kadar ahmakça bir fikir olduğunu anlıyor ama iş işten geçti. Neticede ikisi de ölüyor. Hem dönemin Calep’i hem de gelecekten gelen ölüyor.

Ben sırayla anlattım olay örgüsünü. Ama kitapta bu kısımlar heyecanlı tabii. Ta kitabın sonunda anlaşılıyor Jim’in aslında gelecekten gelen Calep olduğu ve birkaç defa gidip geldiği.

Kitabın sonunda Seth babasız büyüyor. Yani o öyle zannediyor ama yanında Jim Amcası var. Kıps, anladınız. Bu Jim de gelecekten gelen Calep ama yabancı olmayı seçiyor.

Seth büyüyor. İş görüşmesine gidiyor. Görüşmede karşısında kim var? Rowan. Rowan makinesini tanıtıyor ve istersen geçmişe gidip babanı görebilirsin diyor. Seth de kabul ediyor. Geçmişe gidip babasının bir adamla -yani diğer babasıyla/gelecekten gelmiş olan hani/ama bilmiyor tabii onun gelecekten gelen babası olduğunu- dövüştüğünü görüyor bu defa büyümüş haliyle.

*

Burada bitiyor kitap ama aslında inception gibi. İç içe geçmiş zaman yolculukları var. Dehşetli bir döngüye girmişler belli ki.

Benim merakım yok zaman yolculuklarına. Sonu gelmez bir şey bence bu. Geçmişe gittim diyelim. Bugünün bilgisiyle geçmişte klasik ilk akla gelen piyango, şans oyunları, hisse senedi bilmem ne ile zengin oldum. Bu andan itibarenki geleceği yine bilmiyorum. Bu halde yaşayacaklarımı bilmiyorum. Yine başa dönmüş, geleceği bilmez hale gelmiş oldum yani.

Ya da tam tersi. Geleceğe gittim. Vay vay ne gelişmeler olmuş, gördüm. Sonra zamanımıza döndüm. Gelecekte gördüğüm şeyler nedeniyle bugün başka kararlar verdim. Bu verdiğim başka kararların neticelerini bilmiyorum şimdi de. Yine geleceği bilmez halime geri dönmüş oldum yani.

O yüzden zamanda yolculuk bana hep anlamsız gelmiştir.

*


Bu hikayenin filmini yaparlar kesin.

Yapılmış bir tane var.

Bkz: About Time

Aşk hikayesi. Benim dediğim sorunu yaşıyor adam. Kızla yaşadığı talihsizlikleri geçmişe gidip düzeltmeye çalışıyor. Tamam düzeltiyor, ama sonra başka bir talihsizlik oluyor. Hadi onu da düzeltmek için tekrar geçmişe git, sonra yeni sorun, sonra onu düzeltmek için tekrar geçmişe git... Bu sürdürülebilir değil ki. 



15 Ocak 2025 Çarşamba

SİHİRLİ HAP

 


SİHİRLİ HAP

Yeni Zayıflama İlaçlarının Olağanüstü Faydaları ve Tedirgin Edici Riskleri

(Magic Pill: The Extraordinary Benefits and Disturbing Risks of the New Weight-Loss Drugs)

Johann Hari

2024

Çeviren: Özde Duygu Gürkan

Metis Yayınları

1.Basım – Kasım 2024

331 sayfa

 

Kitaba adını veren sihirli hap Ozempic.

Ben bu hapın adını ilk kez magazin haberlerinde duymuştum. Hollywood ünlüleri arasında meşhurmuş. Kilolu ünlülerin çok kısa zamanda zayıflamasıyla ilgili haberlerde bu ilacı kullandıkları iddia ediliyordu. Kitapta da bu ilaçtan bahsediliyor.

Bu ilacın olayı şuymuş: Bize doyduğumuzu haber veren GLP-1 adlı bağırsak hormonunun yapay bir kopyası imiş. Böylece az yemekle tokluk hissini artırıyormuş.

Yazar obez olduğunu ve Ozempic kullanmaya başladığını açıklıyor. Bu kapsamda deneyimlerini ve araştırıp öğrendiklerini yazmış.

Yazar, pandemi sonrası katıldığı bir partide öğrenmiş bu hapı. Herkes pandemide kilo almıştır zannederken bakıyor ki herkes fit. Öğreniyor ki bu ilaç sayesinde. Kendisi de kullanmaya başlıyor. Bunun üzerine iştahı kesiliyor, eskisi kadar yeme isteği olmuyor.

İlaç aslında diyabet hastaları için üretilmiş. Hastaların kilo verdiği gözlenince obezler de kullansın denmiş.

Kullananların iştahı kesiliyor ve yemek hakkında o kadar düşünmemeye başlıyorlar. Yani bir bakıma düşünme biçimlerini değiştiriyor bu hap.

Ama ilacı bırakınca yine kilolar alınıyor. Bu yüzden ömürlük bir ilaç kullanımı gerekiyor.

Yazarın kanaatine göre; Ozempic kullanımı artarsa fast food şirketleri kazanç kaybetmeye başlar. İlacı kullananlar daha az alkol aldığı için alkollü içki piyasası da etkilenir. Kalça ve diz protezleri satan şirketler de etkilenir, çünkü obezite bedenin bu kısımlarına zarar veriyor, ilaç sayesinde obeziteden kurtulanlar artık bu protezlere ihtiyaç duymaz. Hatta havayolu şirketleri de etkilenir. Uçakta daha zayıf insanlar olunca daha az yakıt yakılırmış.

Yazar kısa zamanda ideal kilosuna kavuşuyor. Yan etkileri olarak bulantı, kusma, geğirme, kabızlık yaşıyor.

Ve sonra başlıyor asıl neden şişmanladığını araştırmaya.

İlk karşılaştığı şey yemek diye yediklerinin yemek olmadığı. Gıda fabrikalarında yemek pişirilmiyor, imal ediliyor. Market raflarında aldığımız yiyecekler neredeyse tamamen kimyasal. Üstelik bunlara alıştıktan sonra bir daha gerçek, sağlıklı, normal yemek yavan geliyor, yemek istemiyor insanlar. İşlenmiş gıdalar ayrıca tokluk hissimize zarar veriyor. Bunun bir sebebi daha az çiğnemek. Bu gıdalar yumuşak oluyor ve az çiğniyoruz. Halbuki daha uzun çiğnediğimiz yiyeceklerde beden yiyeceğin geldiğini anlayıp bize doyma sinyali gönderiyormuş. Ama çiğnemek gerekmediğinde tıka basa yiyene kadar sinyal almıyormuşuz.

*

İlacın zararlarını şöyle belirtiyor yazar: Çok hızlı kilo verdirdiği için yüz ve kalçalarda sarkık görüntü, tiroit kanseri riski, pankreasta sorun, mide felci, kas kütlesi kaybı. Bunların yanı sıra diyabet hastalarının artık ilaca ulaşamaz hale gelmesi. Ek olarak ilaca talep arttıkça muadil ama içeriği belirsiz ilaçlar üretilip satılması.

*

Zayıflamak isteyenlere ilk olarak diyet yapmaları önerilir. Yazar bunu da sorgulamış. Diyet kısa vadede sonuç verse de uzun vadede insanlar eski kilolarına geri dönüyormuş.

Egzersiz de akla geliyor. Ama bu da şu yüzden pek işe yaramıyormuş: “Kötü bir beslenmeyi koşarak telafi edemezsiniz.” Sf.147

*
Bu kilo almaların sebebi olarak:
1. Biyolojik nedenler (Beynimizdeki değişimler, genlerimiz vb)
2. Psikolojik nedenler (Stres, çocukluk travması vb)
3. Toplumsal nedenler (Yalnızlık, mali güvensizlik vb)
diye sayıyor yazar.


Ayrıca kötü yiyeceklerin kolay ulaşılır olmasına karşılık iyi yiyeceklere zor ulaşılan bir ortamda yaşıyoruz. “Aslına bakılırsa pek çok insan uygun fiyatlara taze yiyecekler satın almanın imkansız olduğu yiyecek çöllerinde yaşıyor.” Sf.140 Buna obezojenik ortam dendiğini öğrendim kitapta, yani obez olmayı kolaylaştıran ortam.

*

Ozempic vb ilaçların ödül sistemini baskıladığını söyleyenler var. Yemek yemek artık zevk vermiyor bu ilacı kullananlara. Gerçi sadece zevk için yemiyoruz. Niçin yiyoruz:

Neden yiyoruz, diye de soruyor yazar:
-Vücudumuzu ayakta tutmak için
-Yemek zevk verdiği için
-Yatıştırıp sakinleştirdiği için
-Çocukken yemek konusunda öğretilen psikolojik örüntüler: Sussun diye çocuğun ağzına yemek tıkama gibi
-Fazla kilonun insanı psikolojik olarak koruması (cinsel İstismardan korunmak için, cinsel açıdan koruyuculuk hissi gibi)

*

Kilo konusunda aslında bünyelerimizde bir ayar noktası varmış.

“Birçok bilim insanı bedenlerimizin kilomuzu korumaya çalıştığı doğal bir ayar noktası olduğuna inanıyor. Ama kilo aldıkça ayar noktamız artıyor ve bedenimiz bizi daha yüksek kiloda tutmaya çalışıyor. İlaçlar ayar noktasını düşürüyor olabilir.” Sf.169

*

Kitabın sonunda görüyoruz ki bize verilen yiyeceklerin kökten değişmesi gerekli. Berbat yiyeceklere bağımlılıktan kurtulmak şart. Bu da tabii bireysel emekten daha fazlasını toplumsal bir dönüşümü gerektiriyor. Yazar yemek kültürlerini görmek için Japonya’ya gitmiş. Oradaki yemek kültürünü beğenmiş. Çok sayıda küçük tabakta porsiyonlar, çeşitli tatlardan oluşan dengeli yemekler ve bu sistemin çocukluktan aşılanması… Abd ve diğer kültürlerde pek mümkün gözükmeyen bir şey.

Yazar burada okuyucuya bir tercih sunuyor. Obez olarak da bazı hastalık riskleri ile karşı karşıyasınız, bu ilacı kullanıp zayıflayarak da. Tercih sizin.


5 Ocak 2025 Pazar

NEKSUS

 


NEKSUS

Taş Devri’nden Yapay Zekaya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi

(Nexus: A Brief History of Information Networks from the Stone Age to AI)

Yuval Noah Harari

2024

Türkçesi: Çiğdem Şentuğ

Kolektif Kitap

1.Baskı – Ekim 2024

440 sayfa

 

Bilgi çağındayız. Bilgiye ulaşım kolay. Ama neden bilge değiliz? Bu soruyu soruyor yazar. Cevabı da veriyor bizi zahmette bırakmadan.

Bilge değiliz çünkü zaten doğru bilgi ne ki? Doğru değiştirilebiliyor, doğruya müdahale edilebiliyor.

Burada akla eğitim kurumları gelebilir. Neticede eğitim kurullarının doğru bilgi verdiği varsayılır. Ancak işin aslı eğitim kurumları doğruyu/gerçeği araştırıp bulmak değil neyin doğru/gerçek sayılacağını belirlemek için var, diyor yazar. Katılmadan edemiyorum.

Yazar tarihin de bu şekilde değerlendirildiğini anlatıyor. Örneğin tarihi bir karakter ele alalım. Bu kişi kimisi için kahraman kimisi için düşmandır. Hangisi gerçeği yansıtıyor?

“Hiçbir gerçeklik anlatısı yüzde yüz doğru değildir ama yine de bazıları diğerlerinden daha doğrudur.” Sf.39

Yani genel olarak biri bir şey söylediğinde ne diyor, doğru mı diyor, değil; bunu kim söylüyor, kimin imtiyazlarına hizmet ediyor sorusunu yöneltiyoruz.

Hikaye

Sözde bilgi çağındayız ama bilginin bir önemi yok. Önemli olan hikaye. İnsanlar bilgiye değil hikayeye inanıyor ve hikayenin etrafında toplanıyor. Bunu dini yapılarda daha net görürüz. Aynı dine mensup milyarlarca insan bir dini hikaye ile birbirine az çok bağlıdır.

“İki Yahudi ilk kez bir araya geldiğinde bile hemen aynı aileye ait olduklarını, Mısır’da köleliği birlikte yaşadıklarını ve Sina Dağına beraber çıktıklarını hisseder.” Sf.51

Yazı

İşin geçmişine girerek anlatmaya devam ediyor yazar. Yazıyla bilgi tarihimizi başlatıyor. Yazılı belgeler, insanın aklında tutamayacağı bilgileri kaydetmek gereğiyle doğdu. Zamanla yazılı belgeleri saklama, sınıflandırma yani arşivleme meselesi oldu. Bu da bürokrasiyi doğurdu. Bürokrasi halkın sorunlarını çözdüğü zaman olumlu ama sorun yarattığı zaman olumsuz karşılandı.

Bu kısımda kutsal kitapların yazılma hikayesine değiniyor ve Yahudilerinkini örnek veriyor. Yahudiler bir araya gelip dini bilgilerini bir kitapta topluyorlar, adı Tanah. Ancak zamanla bu kitabın yorumlanması konusunda farklı görüşler ortaya çıkıyor. Bu farklılıkları toplamak ve derlemek için yine bir araya geliyorlar ve yeni bir kitap yazıyorlar, adı Mişna. Sonra yine aynı süreç yaşanıyor. Gelişen ve değişen dünyanın meseleleri karşısında bu kitap da yetersiz kalıyor, farklı görüşler ortaya atılıyor ve yine bir derleme ihtiyacı doğuyor. Bu defa da Talmud adlı kitabı oluşturuyorlar.

Yalnızca hahamların yorumlayabildiği bu kitap bazı Yahudileri düşündürmüş olacak ki hahamların bu gücünü reddeden Yahudiler, Hristiyanlığı ortaya çıkardılar ve onlar da konseylerde bir araya gelip kendi dini inanışlarını kitaplaştırdılar. Kitabın adı Yeni Ahit oldu.

Yani Eski Ahit Hahamların eliyle, Yeni Ahit konseylerde derlendi. Ancak bu kitaplara Tanrı’nın mutlak sözleri gibi bakılıyor.

Kuran’dan bahsetmiyor yazar. Ya da bahsedemiyor. Çünkü bundan bahsederse bazı radikallerce ölümle tehdit edilmesi çok mümkün.

Demokrasi

Yazarın en uzun uzun yer ayırdığı konu demokrasiler, diktatörler, siyasal rejimler. Zurnanın zırt dediği yer burası. Tüm girizgahı yapay zekaya getirmek için yapmıştı yazar. Uzun girizgahtan sonra konuya giriş yapıyor.

Demokrasiden bahsediyor önce. Bunun da aslında tam bir güvenli seçim sağlamadığını anlatıyor. Örnek isimler olarak Vladimir Putin, Benjamin Netanyahu ve Recep Tayyip Erdoğan’ı sayıyor. Ve hatta demokrasinin araç olarak kullanılmasıyla ilgili ondan bir alıntı yapıyor:

“Erdoğan’ın dediği gibi ‘Demokrasi bir tramvaydır. Gideceğiniz yere kadar gider, sonra inersiniz.” Sf.131

Yapay zekaların zaten kör topal olan demokrasileri tehdit edebileceğini anlatıyor yazar. Zaten son yıllarda sosyal medyadaki bot hesaplarla insanların seçimleri manipüle ediliyor.  Facebook’un ABD seçimlerinde bazı hesaplara seçime özel reklamlar göndermesi konuşulmuştu. Bu gibi olayların artma ihtimalinin tehlikelerine dikkat çekiyor yazar.


Algoritmalar

Gelişen algoritmalar ile neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda kendi irademizin kalmamasının yanı sıra kimi seçip kimi seçmeyeceğimiz konusunda da kuklaya dönebiliriz. Hatta seçtiğimiz kişi bile kuklaya dönebilir. Yönetici konumundaki insanlar, geliştirilen algoritmalar ile algoritmaların tespitlerine göre -üstelik algoritmaların bu tespitleri nasıl yaptığını bile anlamadan- kararlar verebilir.

Buna dair ABD’deki bir yargı kararından bahsediyor yazar. Nispeten küçük suçlar işlemiş bir kişiyi hakim, algoritma bu kişi hakkında suç işleme ihtimali yüksek diye değerlendirdiği için altı yıla mahkum ediyor. Hakim, algoritmanın bu tespiti nasıl yaptığını bilmiyor, anlamıyor. Sanık bu konuda kendisine açıklama yapılmasını, açıklama istemeye hakkı olduğunu dile getiriyor. Hakim, bu konuda bir açıklama yapılmasına gerek görmüyor. Algoritma dediyse doğrudur diyor. İşin uzmanları konu hakkında hakimlere verdikleri eğitimlere rağmen hakimlerin büyük çoğunluğunun bu algoritmaları anlayamadığını belirtiyor. (Bizde Anayasada hakimin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vereceği yazar. -Anayasa m.138. Algoritma konusu bizim hakimlere uğramaz sanıyorum.)

Kitapta algoritmanın insan aklının alamayacağı kadar çok veriye sahip olduğu, bu verilerden yola çıkarak tespitte bulunduğu belirtiliyor. Ama bunu yaparken insanın değişebileceği ihtimalini göz ardı ediyor. Ve daha bir sürü şey. Üstelik salt bu verileri değerlendirmekle kalmayıp kendi kendine öğrenmesi de söz konusu. Makine öğrenmesi denilen bu yolla yapay zeka artık salt kendisine verilen verileri işlemekle kalmayacak, kendisi de yeni fikirler üretebilecek.

Yani teknolojik bir alet olarak bilgisayar, başlangıçta hantal bir alet iken şimdi kendi başına karar alması ve yeni fikir yaratması söz konusu.

“İnsanlar bilgisayarlarını bir danışman, hızlıca uğrayıp merak ettikleri soruların yanıtlarını aldıkları bir kahin gibi kullanmaya başlayabilirler.” Sf.204

*

Yazar daha önce Homo Deus kitabında bu konuya bir giriş yapmıştı. Bu kitapla o girişi geliştirmiş.

Yazarın diğer kitapları için bakınız:

 - Hayvanlardan Tanrılara Sapiens

- 21.Yüzyıl İçin 21 Ders