SAHİLDE KAFKA
Haruki Murakami
2002
Japonca aslından
çeviren: Hüseyin Can Erkin
Doğan Kitap
Yine manyak munyak bir Haruki Murakami
kitabı. Ne anlatıyor, ne anlatmak istiyor, neyi nereye bağlıyor, ben var hiç
anlamamak.
*
İki ana karakter var.
Biri on beşinci yaş gününde evden kaçan
Kafka Tamura.
Diğeri kedilerle konuşan, aklı az, yaşlı
adam Nakata.
Birbirleriyle ilgisi olmayan iki
yabancı, sonra bir ortak noktaları oluşuyor ama çok da anlam veremedim bu ortak
noktaya.
*
Kafka Tamura.
Bir gün kendini bir
ağaç altında buluyor. Ne olduğunu hatırlamıyor, üç-dört saat bilinci gitmiş.
Bir şeyi çalınmamış ama üstünde kan lekeleri var ve bu kan kendisine ait değil.
Sakura’yı arayıp ondan yardım istiyor. Sakura’nın evine gidiyor.
Saeki Hanım esrarengiz
bir kişilik. Küçüklüğünden beri bir sevgilisi varmış, kütüphanenin de sahibi
olan ailenin oğluymuş sevgilisi, birbirlerini çok severlermiş. Oğlanın adı da Kafka
Tamura imiş. Evet bizim oğlanın ismi. Oğlan, üniversite için Tokyo’ya gitmiş,
kız kendi şehrinde üniversite okumuş. Hasretinden bir beste yapmış kız, bestenin
adı “Sahilde Kafka” Çok tutmuş bu beste. Sene 1970’ler. Bir de resmini yapmış
yine aynı adla. Oğlan öğrenci olaylarında ölmüş. Kız çok üzülüp ortadan
kaybolmuş. Yıllar sonra geri dönmüş, eskiden çocuğun evi olan kütüphanede
çalışmaya başlamış.
Tamura bilincini
kaybedip uyandığında tişörtünü kanlı bulduğu gün bunu yapmış olabileceğini
düşünüyor, fiziksel olarak değil ama rüyasında bir şekilde belki. Üzülmüyor
babasının öldüğüne.
Babası ona küçükken
demiş ki bir gün babanı kendi ellerinle öldürecek, anne ve ablanla
çiftleşeceksin.
Tamura sonra ablası
olarak gördüğü Sakura ile rüyasında sevişiyor.
Yani babasını öldürdü,
annesiyle yattı, ablasına tecavüz etti. Bunları yaparak babasının lanetini
üzerinden atabileceğini düşündü herhalde.
Nakata bir gün Oşima’nın
ormandaki kulübesindeyken iki asker gelip onu alıyor. Bir köye götürüyorlar.
Köyde on beş yaşındaki Saeki karşısında. Sonra güncel yaşında çıkıyor karşısına
ve ben senin annenim diye itiraf ediyor. Terk ettim, kaybedersem, elimden
alınırsa korkusuyla ben terk ettim, affet, git, Sahilde Kafka resmini de al,
diyor ve ortadan kayboluyor.
Tamura’nın iç sesi olduğunu
düşündüğüm Karga adlı karakter, doğru yaptın diyor Tamura’ya. “Uyu, gözlerini açtığında yeni bir dünyanın
parçası olacaksın”
“Gözlerini açtığında
yeni bir dünyanın parçası oluyorsun.” diye bitiyor kitap.
Şimdi gelelim Nakata’nın
bölümüne.
Kitapta bir parça
Tamura, bir parça Nakata anlatılıyor.
*
Nakata
Nakata kendisini aptal
sanıyor. Yıllar önce bayılmış, ayıldığında artık aptal olmuş, öyle demişler.
Hiçbir şey hatırlamamış. Anne babası ölmüş.
Nakata kayıp kedileri
bularak geçimini sağlıyormuş. Kedilerle konuşabildiği için bu işi iyi
yapıyormuş.
Nakata, kayıp bir kedinin
izini sürerken kedinin en son boş bir
arazide görüldüğünü, bir adamın o arazide kedi yakaladığını öğreniyor. Adama
ulaşıyor Nakata. Adam kendisini Johnie Walker olarak tanıtıyor. Evet viski
markası olan. Johnie Walker.
Adam, Nakata’ya içi
kedi kafalarıyla dolu buzdolabını gösteriyor. Bu adam kedi kafalarından
koleksiyon yapıyormuş. Amacı kedi ruhlarını toplamakmış. Topladığı kedi
ruhlarıyla özel bir kaval yapıyor, bu kavalı çalarak daha büyük ruhları
topluyor ve daha büyük kaval yapıyormuş. En sonunda evreni kaplayacak bir kaval
yapmayı istiyormuş.
Adam, Nakata’dan
kendisini öldürmesini istiyor. Bu hayattan bıkmış, bunları yapmak zorunda
olmaktan. Nakata kabul etmiyor. Adam onu öfkelendirmek için onun gözü önünde
önceden yakaladığı kedileri öldürüp yüreklerini yiyor, kafalarını kesiyor. Nakata
dayanamıyor ve adamı öldürüyor. Öldürdüğü bu adam Tamura’nın babasıymış.
Bayılan Nakata, gözünü
açtığında boş bir arsada buluyor kendisini ve artık kedilerin ne dediğini
anlamıyor.
Karakola gidip adam
öldürdüğünü itiraf ediyor. Her şeyi olduğu gibi anlatıyor ama polis onun deli
olduğunu düşünüp inanmıyor, inanmış gibi yapıp onu gönderiyor. Nakata polise
yarın gökten balık yağacak, diyor. Polis yine inanmıyor. Ama hakikaten ertesi
gün gökten balık yağıyor. Sonra gerçekten evde öldürülen bir adamın cesedi
bulunuyor. Polis pişman oluyor onu ciddiye almadığına ama kimseye de bir şey
söylemiyor.
Nakata şehirden
ayrılıyor. Onu alan kamyonculardan biri olan Hoşino da ona eşlik ediyor. Merak
ediyor ihtiyarın nereye gideceğini. Nakata “giriş taşı”nı bulmalıymış, öyle his
geliyor ona.
Hoşino’nun karşısına bir
gün Albay Sanders kılıklı bir adam (KFC maskotu) çıkıyor, Hoşino’ya bir kadın öneriyor,
sonra da onu bir tapınağa götürüp giriş taşını gösteriyor.
Taşı alan Hoşino,
otelde uyuyan Nakata’nın başucuna koyuyor taşı. Taşı kaldırınca bir giriş
açılıyor. Ama bir değişiklik olmuyor hayatlarında.
Nakata, içinden geldiği
gibi etrafta dolaşıyor, gördüğü zaman orası olduğunu anlayacağı bir yeri
arıyor. Ve Komura Kütüphanesinin önünde durunca aradığı yerin burası olduğunu
anlıyor. Saeki Hanımı görünce onunla konuşmak istiyor. Saeki Hanım onu beklermiş
gibi anılarını yazdığı kağıtları Nakata’ya verip onları yakmasını istiyor.
Sonra da ölüyor Saeki.
Kağıtları yaktıktan
sonra da Nakata ölüyor.
*
Tamura ve Nakata’nın
ortak noktası Tamura’nın babası (niyeyse Johnie Walker kılıklı, kedi kesen) ve annesi Saeki Hanım.
Hikaye olarak ilginç,
delice ama konuların arasında bağlantı kurmak ve mantıklı bir zemine oturtmak
mümkün olmadı bende. Tüm bunların sebebi ne, ne anlatılıyor, ne mesaj veriliyor…
Anlayamadım. Birtakım deli saçmaları okumuşum gibi hissediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder