(Green Mansions)
W.H. Hudson
1904
Çeviren: Şaziye Çıkrıkçı
İthaki Yayınları - 1.Baskı Mart 2021
315 sayfa
Medeni dünyadan bir insanın yerli kabileler içindeki yaşamı ve burada bulduğu aşk anlatılıyor.
Böyle söyleyince akla "Bir Çift Yürek" gelebilir. Orada da aborjinlerle geçirilen bir yaşam anlatılıyordu. Bu yapılırken de yerlilerin yaşam tarzı yüceltiliyor ve kişisel gelişim devşiriliyordu. Fakat Yeşil Evler'de yerliler hiç de doğanın içinde yaşayan görmüş geçirmiş derin insanlar olarak resmedilmiyor. Bayağı vahşi buradakiler. Ama baş karakter Abel, kendisini bir şekilde bu insanlara sevdirmiş.
Abel, ülkesi Venezuela'daki yönetimi devirip yerine başkalarını getirmek üzere düzenlenen bir komploya sürüklenmiş. Kaçmış, yerlilerle yaşamaya başlamış. Yerliler ona saygı duyuyormuş. Zaten de silahı var Abel'in ve yerlilerin ilgisini çekecek başka şeyleri. Ama yine de diken üstünde bir yaşam. Abel'in tedirginliğini satır aralarında hissettim. Yerliler istese Abel'i öldürür. Abel de istese onları.
Yerlilerin gitmekten korktuğu bir orman var. Orada şeytani güçleri olduğunu düşündükleri bir kız varmış. Ondan korktukları için o ormana gitmezlermiş. Abel gidiyor elbette. Kızı da görüyor.
Önce kızın büyüleyici melodik sesini duyuyor. Sonra kendisini bir yılan sokuyor. Can havliyle koşarken ormanda kayboluyor Abel. Gözlerini açtığında bir kulübede olduğunu görüyor. Başında yaşlı bir adam ve kız var. Yerlilerin şeytani buldukları bu kız, normal bir genç kızmış aslında. Adı Rima. Rima, doğayla ve hayvanlarla o kadar iç içe ki, yerliler avlanmak için o civara geldiklerinde kız bir şekilde hayvanların kaçmasını sağlıyormuş. O yüzden de yerliler kızdan korkmaya başlamışlar. Korktukları için de bu kız ve dedesinin yaşadığı ormana giremez olmuşlar, dede ve torun da bu sayede güvenle yaşamaya başlamış.
Rima, akıllı ve meraklı. Ama dünyası yaşadığı yer kadar. Abel, ona dünyanın büyüklüğünden bahsedince Rima anlayamıyor. Dağları denizleri değil de daha çok insanları merak ediyor aslında. Kendisi gibi olan, kendi dilinden anlayan insanlar olup olmadığını öğrenmek istiyor. Rahmetli annesi, var demiş. Rimolama diye bir yerdeymiş onun ana dilini konuşan insanların halkı. Rima'nın dedesi Nuflo ise öyle bir yer yok, demiş. Ama Abel'in anlattıklarını duyunca Rima, dedesinin yalan söylediğini anlıyor ve dedesi ile Abel'i Rimolama’ya gitmeye ikna ediyor. Nuflo, Rima'nın spiritüel güçleri olduğuna inanıyor. Rimolama'ya giderken Rima’nın dediklerini yapmamız yeter, diyor. Çünkü onu ve onun sayesinde bizi melekler korur, diye düşünüyor.
Yolda Nuflo, Abel'e Rima'yı ve annesini anlatıyor. Nuflo bir gün kayaların arasına sıkışmış bir kadın görmüş. Kadına yardım etmiş. Kadın farklı bir dil konuşuyormuş ve hamileymiş. Kadını kurtarıp Rimolama köyüne götürmüş. Kadın orada doğurmuş, bir kızı olmuş. Kızın adını köyü hatırlatsın diye Rima koymuşlar. Kadın öldüğünde küçük Rima'ya Nuflo bakmış. Rima hastaymış, Nuflo onu havası iyi diye başka bir yere götürmüş.
Gittikleri yerde Rima, doğa ve hayvanlarla iç içe olduğu için yerliler avlanacağı zaman, hayvanların kaçmasını sağlıyormuş. Yerliler bu yüzden Rima'yı öldürmeye karar vermiş. Rima'yı öldürmek isterken yanlışlıkla birbirlerini vurmuşlar. Bu yüzden kızın şeytan olduğu sonucuna varmışlar. Onun ve dedesinin yaşadığı yere yaklaşmamaya başlamışlar.
Nuflo’nun kadına yardım etmesi ve sonra kızı büyütmesinin nedeni iyiliğinden değil aslında. Vicdan azabından. Nuflo, arkadaş grubu ile bir keresinde bir kadını timsah dolu bir nehre atmış. Kadın lanet okumuş ölürken. Nuflo bundan çok etkilenmiş. Hemen ardından karşısına çıkan zor durumdaki kadına da bu yüzden kayıtsız kalamamış.
Rima, hep kendi annesinden öğrendiği dili konuşan insanların yaşadığı yere gitmek istemiş. Yıllarca bunun umudunu taşımış.
Birlikte yola çıktıktan sonra bir noktada Rima tek başına kalmak istiyor. Abel vazgeçirmek istese de fayda etmiyor.
Ve trajik son. Yerliler öldürüyor Rima'yı. Feci şekilde hem de. Rima, yerlilerden kaçmak için ağaca tırmanıyor. Ağacı yakıyorlar...
Abel sonra yerlilerden intikam alıyor ama olan oldu.
Abel, Rima’nın küllerini alıyor ve öylece hayatına devam etmeye çalışıyor.
*
Kitapta doğa çok güzel yansıtılmış. Gerçekten ağaçların, yeşilliğin, savananın ortasında gibiydim okurken.
Ve aşk... Rima'nın doğal ve saf aşkı. Rima doğanın içinde doğmuş büyümüş, doğa ile iç içe bir kız. Aşık olduğundaki his de çok doğal. Abel'den kaçıyor genelde, çünkü onun yanındayken vücudundaki ve ruhundaki değişimle ne yapacağını bilemiyor. Masum.
Bu aşk bana bir başka aşkı anımsattı.
Bkz: Silahlara Veda.
Orada da çok güzel, yalandan dolandan uzak, güven dolu bir aşk vardı. Ama Silahlara Veda’da aslında benzer iki insan varken Yeşil Evler'de bambaşka iki insan var. Biri doğanın ta kendisi olmuş Rima, diğeri medeni dediğimiz dünyadan Abel. Ayrı dünyaların insanları ve fakat aşk onları birleştiriyor.
*
Olay, Venezuela’da geçiyor. Venezuela demişken;
Bkz: Latin Amerika’nın Kesik Damarları
Kitapta Latin Amerika ülkelerinin nasıl sömürüldüğü uzun uzun anlatılıyor. Burada da yazar bir eleştiri getiriyor ülkesinin yönetimine:
"Birinin görüşlerine göre, her ulusun, hak ettiği bir yönetimi vardır. Venezuela da şu anda böyle bir yönetime sahip ve bu yönetim tam da ona göre. Biz buna 'cumhuriyet' diyoruz, sadece tek olmadığı için değil, aynı zamanda bir şeyin bir adı olması gerektiği için; ve iyi bir isme veya güzel bir isme sahip olmak çok işe yarar - özellikle borç almak istediğinizde. Eğer Venezuelalılar, yaklaşık bir milyon kilometrelik bir yüzölçümüne dağıtılsaydı, çoğu okuma yazma bilmeyen köylüler, melezler ve Yerliler eğitilselerdi, hepsi zeki insanlar olsaydı ve yalnızca halkın refahı için istekli olsalardı; işte o zaman gerçek bir cumhuriyete sahip olurlardı." sf.21
Ben hikayedeki aşka takıldım ve orada kaldım. Size iyi okumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder