BÜYÜCÜ
(The Magus)
John Fowles
1966
İngilizceden Çeviren: Meram Arvas
Ayrıntı Yayınları
645 sayfa
Klişe filmlerde vardır ya, adam/kadın, arkadaşı ile bir iddiaya tutuşur X kişisini kendisine aşık edebileceğine dair, sonra iddiayı kazanmak için X kişisine oyun oynar.
Adice.
Bu kitaptaki de benzer bir adilikte. Üstelik daha büyük bir prodüksiyonla ve daha ulvi gözüken bir amaçla. Psikolojik/sosyal bir deney.
*
Nicholas Urfe.
İngiliz bir öğretmen. Yunanistan'a tayin istiyor :)
Yunanistan'da bir okulda İngilizce öğretmeni arandığına dair işe başvuruyor. Gidesi var Londra'dan.
"Nereye gittiğimi bilmesem de neye ihtiyacım olduğunu biliyordum. Yeni bir toprağa, yeni bir ırka, yeni bir dile; ve her ne kadar bunu o zaman bu şekilde ifade edemediysem de, yeni bir gizeme ihtiyacım vardı." sf.13
Görecek gizemi!
*
Gitmeden önce bir kadınla tanışıyor. Adı Alison.
Alt kat komşusu evde parti veriyor. Nicolas'ı da çağırıyor. Partide tanışıyor Alison ile. Geceyi birlikte geçiriyorlar.
Alison iyi kız hoş kız da bence depresif ve güvensiz. Durup dururken Nicholas'a, benim her önüne gelenle yatan biri olduğumu mu düşünüyorsun, benim şöyle biri olduğumu mu sanıyorsun, ben öyle biri değilim... böyle anlam veremediğim çıkışları oluyor. Nicholas ile birlikteyken başkasıyla nişanlı Alison ve nişanlısını aldatıyor aslında. Ama nişanlısı da böyle şeyler yapıyormuş. Normalmiş.
Alison'ın Nicholas'ı sevdiği izlenimi edindim ama bir parça da ömür törpüsü gibi geldi bana. Psikolojisi, ruhsal dayanıklılığı sağlam bir erkek olmalı Alison'ın hayatında. Nicholas üf desen uçacak bir tip.
Uçuyor da nitekim.
Alison da yeni bir işe başlıyor, hostes oluyor. Atina'ya uçuşu olursa Nicholas'a haber verecek de görüşecekler de. He hee.
*
Nicholas'ın Yunanistan diye gittiği yer Phraxos Adası.
Orada gizemli bir adamla tanışıyor. Conchis Maurice. Conchis, Nicholas'ı evine davet ediyor, ben medyumum diyor, sonra diyor doktorum, psikoloğum...
Gençken sevdiği bir kız varmış. Lily imiş adı. Ölmüş sonra.
Conchis'in evinde genç bir kız görüyor Nicholas. Lily imiş bu kız. Hayalet mi yani? Hayalet sansın isteniyor ama Nicholas öyle olamayacağını biliyor.
Conchis'in anlattığına göre o kızın adı Julie imiş. Şizofrenmiş. Kendisini Conchis'in ölen nişanlısı Lily sanıyormuş. Conchis de bunun ona iyi geleceğini düşünüyormuş.
Ama Nicholas, Julie'yi hiç şizofrene benzetemiyor. Muhabbetleri arttıkça da Julie, şizofren olmadığını, bir oyuncu olduğunu ve Conchis tarafından tutulduğunu söylüyor.
*
Bu arada Alison geliyor Atina'ya, Nicholas'a mektup gönderip buluşmak istiyor. Nicholas gönülsüzce gidiyor, çünkü aklında Julie var. Tatsız bir buluşma oluyor.
*
Adaya dönen Nicholas, daha sonra Alison'ın intihar ettiği haberini alıyor. Çok üzüldü gibi gelmiyor bana, aklı fikri Julie'de çünkü.
Julie'nin bir de ikiz kız kardeşi olduğunu öğreniyor. Adı June.
June ve July, tiyatrocularmış. Conchis bu ikisini filmde oynatma vaadiyle yanına almış. Ama oynattığı film değil de gerçek hayatmış.
*
Nicholas nasıl bir ortama düştüğünü bir türlü anlamıyor.
Tekinsiz bir şeyler dönüyor ortada ama uzaklaşmıyor da oradan, iyice içine gömülüyor.
Julie, özel hayatından bahsediyor biraz. Önceki sevgilisi biseksülmiş de hiç sevişmemişler de. Nicholas'ın aklı gidiyor tabii. Off salak.
Nicholas sonunda muradına erip Julie ile yatıyor ama Julie sonra bambaşka bir karaktere bürünüyor.
Meğer June, July, Conchis, evdeki hizmetçi, güvenlikçi herkes psikologmuş, Nicholas'ı da bir deneyde kullanmışlar. Hep zihinsel bozukluk yaşayan insanlar incelenecek değil ya, bir de zihinsel problemi olmayan insanların olaylara yaklaşımı nasıl olur diye yapılan bir araştırmanın deneği olmuş Nicholas.
"...psikiyatri her geçen gün daha çok, madalyonun diğer yüzüyle ilgileniyor- yani aklı başında olanların neden aklı başında oldukları ve neden yanılsamalarla fantezileri gerçeklerden ayırt edebildikleriyle." sf.457
Herkes rol yapıyormuş meğer ona.
Nicholas da kim rol yapıyor, kim gerçek anlamıyor artık. Okuldaki öğretmenleri de Conchis'in tuttuğunu düşünüyor. Kovuluyor.
Öğreniyor ki Alison'un intiharı da yalanmış. Conchis tutmuş onu da.
Alison ile yüzleşmeleri ile bitiyor hikaye.
*
Manyakça.
Hiç sevmem ben gizem mizem. Çok tadım kaçar anlam veremediğim olaylarda, uzarım oradan. Huzur uzamakta.
O zaman macera da yaşayamıyorsun tabii.
Tercih meselesi. Delirtici macera mı kafa rahatlığı mı?
*
Kitapta yer yer Türk ve Osmanlı ifadeleri de geçiyor.
Örneğin;
"..hep aynı simalarla karşılaşıyordu, bunlar da öyle ellilerin insanları gibi değil de, daha çok Osmanlı İmparatorluğuna bağlı yavan bir Levanten taşra halkı, fesli Balzac türevi tiplerdi." sf.45
"...bir ortaçağ Türk tarifine göre yapılmış ballı kaymaklı bir tatlı yedik." sf.99
"...zenci harem ağalarının Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte tarihe karıştığını sanıyordum." sf.307
"Bir tepsi içinde bir cezve kahve getirmişti. Harika bir kokusu vardı, gerçek kahveydi, Blue Mountain'a benziyordu, Yunanistan'da kullandıkları türden yavan 'Türk' tozu değildi." sf.470
Türk kahvesi ve Türk halısı da geçiyor tabii.
*
Yunanistan'dan da şöyle bahsediyor:
"Yunanistan bir ayna gibidir. Acı verir insana. Sonra öğrenirsin ama." sf.91
"Toplumsal sorumluluk asla bir Yunan özelliği olmamıştır." sf.110
*
Hacivat-Karagöz Türk folklorüne mi ait Yunan mı?
Kitapta:
"Karagöz mü? Yunan gölge oyunundaki huysuz karakterden bahsediyordu." sf.375 diye geçiyor.
*
Filmi de var ama izlemeyeceğim, hiç canım çekmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder