26 Ağustos 2025 Salı

SAFİYE SULTAN -II-

 

SAFİYE SULTAN 

 Ya İpek Urgan, Ya Gümüş Hançer 

(The Sultan’s Daughter) 

Ann Chamberlin 

1997 

Çeviren: Solmaz Kamuran 

İnkılap Kitabevi 

9.Baskı - Ağustos 2000 

336 sayfa 


SAFİYE SULTAN serisinin 2.kitabı.


*

Bu kitapta Safiye Sultan'dan çok İsmihan Sultan anlatılıyor. II. Selim’in kızı. Kitabın orijinal adı da "The Sultan's Daughter" zaten. 

İsmihan, vezir Sokullu Mehmet ile evlenmişti ilk kitapta. Bu kitapta öğreniyoruz ki hamile. Bir erkek bebek doğuruyor. Ancak bebek doğumda ölüyor. Sonra yine ve sonra yine aynı şey. 

İsmihan çocuk istiyor. Ama Sokullu hem yaşlı hem de ortalarda yok. Devlet işleri malum. 

*

Padişah Kanuni, şehzade Selim'i Manisa sancağına gönderiyor. Ama Safiye, Selim'in sarhoşluğunu ve oğlancılığını bir şekilde Süleyman’a ulaştırınca Süleyman, Selim yerine Selim'in oğlu Murad'ın Manisa sancağına gitmesini istiyor. 

Sene 1565. Murad ve Safiye beraber Manisa'ya gidiyorlar. Murad, Safiye’nin aşkına cami yaptırıyor Manisa’da. Muradiye Cami. Camiye Venedik'ten vitray getirtiyor Safiye. 

*

Sefere çıkılacak. Sokullu da Manisa'da şehzade Murad'la. Hazırlık yapıyorlar. İsmihan çocuk yapmak için Sokullu’nun yanına gitmek istiyor. Çünkü Sokullu aylarca olmayacak, o süreyi boş geçirmek istemiyor, hamile geçirmek istiyor. 

Yanında hadım Abdullah. Gemiye biniyorlar. Gemi Sakız Adasında alıkonuyor. Sakız Adası, Osmanlı’ya ödediği vergiyi çok bulduğu için isyanda. Sakızlılar, İsmihan’ı rehin alıyorlar. Abdullah bir şekilde kurtarıyor hanımını yine.

*

Safiye bir erkek çocuk doğuruyor. Adı Mehmed. (III.Mehmed)

*

Kanuni ölüyor. Selim padişah oluyor. Selim sarhoş, kadın ve oğlan düşkünü diye dedikodusu yayılıyor. Yeniçeri sevmiyor onu. Sokullu ortamı toparlıyor. 

*

İsmihan, çocuğu olması için şifa olsun diye Konya’da Mevlevihane’ye gidiyor. Orada Sokullu’nun yardımcısı Ferhat ile karşılaşıyor. Birbirlerine aşık oluyorlar. Abdullah engel olmuyor ve iki aşık sevişiyor. 

İsmihan hamile kalıyor. Kız bebeği oluyor. 

Sokullu seferden dönüyor. Astragan seferi. Başarısız olmuş, bunun sebebinin Lala Mustafa Paşa olduğunu düşünüyor. Sokullu'nun düşüncesine göre Lala Mustafa Paşa’nın Sokullu’nun yerinde gözü var, o yüzden Sokullu başarısız olsun diye uğraştı ve kazandı. 

Sokullu'nun İsmihan'ın doğurduğu bebeğin babası olduğuna dair bir şüphesi olmuyor bu arada. 

Abdullah zaten bu sırrı sonsuza kadar saklayabilecek biri. Hanımını ilk defa mutlu görüyor ve onun yasak aşkına göz yumduğu için pişman değil. 

*

21 Ağustos 2025 Perşembe

SAFİYE SULTAN -I-

 



SAFİYE SULTAN 

Hadım Edilmiş Bir Aşk 

(Sofia) 

Ann Chamberlin 

1996 

Çeviren: Solmaz Kamuran 

İnkılap Kitabevi 

366 sayfa 




Üç ciltlik bir seri.

1) SAFİYE SULTAN Hadım Edilmiş Bir Aşk (SOFİA) 
2) SAFİYE SULTAN Ya İpek Urgan, Ya Gümüş Hançer (THE SULTAN'S DAUGHTER)
3) SAFİYE SULTAN Sözüm ki Tek Sana Geçmez Celladımsın Ey Zaman (THE REIGN OF THE FAVORED WOMEN)


Çok yıllar önce bu seriyi yanlış hatırlamıyorsam okul kütüphanesinde görmüştüm. İlk cildini okuyup beğenmiştim. Ama sonrasını bulamamıştım. Geçenlerde Avşa'da bir sahafta üçüne birden denk gelmeyeyim mi? 

Beğendiğim kadar var. Edebi bir şahaser değil. Tarihi gerçeklere uygun olduğu da iddia edilemez zira haremin içini kim ne kadar bilebilir? Muhteşem Yüzyıl'ından bu tarz romanlara, hepsi kurgu. Tarih sadece bir fon.

*

Safiye Sultan, Venedik valisinin kızı Madonna Sofia Bafo. 

Sofia, çok güzel, akıllı, uçarı, aykırı bir kız olarak tanıtılıyor kitapta. 

On dört yaşındaki Sofia'nın evlendirilmesine karar veriyor babası ve müstakbel kocasına götürülmek üzere gemiye bindiriliyor. Geminin ikinci kaptanı Giorgio Veniero, Sofia’ya aşık. Hikayeyi onun gözünden okuyoruz.

Türk korsanlar gemiyi ele geçiriyor. Sofia köle pazarına götürülüyor. Köle satıcısı tarafından iyi bakıldığından halinden memnun. 

Giorgio, Venedik'te ailesinin emrinde çalışan Türk Hüseyin sayesinde korsanların elinden kurtulsa da Sofia’yı kurtarmaya çalışırken yakalanıyor. 

*

Sofia'yı köle pazarından Nurbanu Kadın satın alıyor. III.Selim’in kadını. Nurbanu Sultan, Muhteşem Yüzyıl’da Selim’i başka kadınlarla paylaşmayı kesinlikle reddeden bir portreydi. Ama burada Selim’e başka kadınlar hazırlıyor ve kendi elleriyle seçip Selim’e gönderiyor. 

Selim’in başka kadınlardan İsmihan ve Fatma diye kızları var. Nurbanu'dan ise oğlu Murad var. 

Padişah Kanuni Süleyman. Yaşlanmış. Hürrem ölmüş. Beyazıd ölmüş. Geride oğlu Selim ve onun oğlu Murad var. 

Yalnız Murad'ın bir kusuru var: Esrar bağımlısı. 

Nurbanu, Murad'ı bu alışkanlıktan ancak akıllı bir kızın kurtaracağına inanıyor. Sofia'da bu ışığı gördüğü için onu oğluna alıyor. 

Sofia, bir temizlikçinin kendisine Safiye demesiyle bu ismi alıyor. Artık Safiye oluyor. 

Safiye’yi Murad’ın huzuruna çıkarıyor Nurbanu. Nurbanu ve Murad nargile içerken Safiye onlara hizmet ediyor. Murad ilgilenmiyor Safiye'yle. Zaten kafası bir dünya.

Safiye parmağındaki yüzüğü bilerek düşürüyor. Dışarı çıktıklarında Safiye yüzüğü almak bahanesiyle Murad’ın odasına geri giriyor. Orada ilgisini çekiyor Murad’ın. Üç gün odadan çıkmıyorlar. 

*

Nurbanu, Murad, Safiye ve Selim'in kızları Kütahya’dalar. Burada Safiye, Giorgio’yu görüyor. 

Giorgio köle satıcıları tarafından hadım edilmiş. Vezir Sokullu Paşa'nın kölesi olmuş. Sokullu Paşa, Selim'in kızı İsmihan ile evlenecek. Sokullu, İsmihan'ı Kütahya'dan alıp İstanbul'a getirmesi için Giorgio'yu görevlendiriyor. 

Giorgio, İsmihan'ın sevdiği saydığı biri oluyor. İsmihan ona çok güveniyor. Giorgio'ya Abdullah adını veriyor. 

Murad, Safiye, İsmihan, Giorgio ve yardımcıları İstanbul’a doğru yola çıkıyorlar. Yolda eşkıya saldırısına uğruyorlar. 

Eşkıyalar Safiye, İsmihan ve Abdullah’ı alıyorlar. Eşkıyanın başı Orhan adlı bir gözü olmayan bir adam. Daha önce İbrahim Paşa ve emrindeki Sokullu, Orhan'ın malını mülkümü almış ve bir gözünü oymuş. Orhan da şimdi intikam için Sokullu'nun gelinini kaçırmış. 

Abdullah, kim olduğunu bilmediği ve daha sonra izini kaybettiği bir dervişin yardımıyla İsmihan ve Safiye’yi o ortamdan kaçırıyor. Abdullah bu dervişi eski dostu Hüseyin’e benzetiyor ama emin değil. 

Abdullah, Safiye ve İsmihan’ı sağ salim Sokullu Paşa'nın sarayına ve yanındaki Murad’a ulaştırıyor. Ama on gündür dağda olan kadınlar hakkında şüphe duyuluyor. Özellikle Safiye hakkında. Safiye diyor ki, hep İsmihan’la beraberdik, o hala bakireyse bana da bir şey olmadığı anlamına gelir. İsmihan ve Sokullu’nun düğünü oluyor. Herkes kanlı çarşafı bekliyor. İğrenç. Nihayet gelince herkes rahatlıyor. Sokullu, Abdullah’a teşekkür ediyor. 

*

Böylece Safiye Sultan'ın Osmanlı'ya gelmeden önceki ve geldikten hemen sonraki hikayesi ile başlamış oluyor seri. 

*

Devamı için bkz: 

18 Ağustos 2025 Pazartesi

YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT

 


YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT 

Susanna Tamaro 

1994

İtalyanca aslından çeviren: Eren Cendey 

Can Sanat Yayınları 

17.Basım - Kasım 1996 

158 sayfa 



Sevdim.

Sevmeyeceğimi, hatta okuduktan sonra ağlak bir hikaye diye dalga geçeceğimi düşünmüştüm. Şrakkkk diye vurdu kitap. 

*

Nineden toruna üç nesil kadın hikayesi anlatılan.

Ninenin torununa yazdığı ve göndermediği mektuplardan oluşuyor. Aslında mektup demek çok doğru olmayabilir. Torununa hitaben yazıyor fakat esasen kendi hatıratı ve günlüğü oluyor.

*

Önce bir ninenin torununa niye bu kadar içli içli satırlar kaleme aldığını anlamadım. Tamam, nine torun ilişkisi iyidir hoştur da bu kadar da değil sanki. Ama sonradan anlaşılıyor, torunu ninesi büyütmüş. Çünkü anne ölmüş. O yüzden nine ve torun çok yakınlarmış. 

Torun küçükken işler nispeten yolundaymış ama ergenliğiyle birlikte araları açılmış. Trieste'de yaşıyorlarmış, daha sonra torun Amerika'ya gitmeye karar vermiş. Tatsız bir veda ile de gitmiş. Nine onun gidişinin ardından hastalanmış. Torununu çağırmak istememiş, çocuğun hayatı zorlaşmasın diye. Ona ve rahmetli kızına söyleyemediklerini yazmaya karar vermiş. 

İşte bu yazdıklarından ninenin eşi, kızı ve torunu çerçevesinde hayatını okuyoruz. 

*

Ninemizin adı Olga.

Olga küçükken bir köpeği varmış. Köpek ölmüş. Küçük Olga eve gelip köpeği göremeyince sormuş nerede diye. Gitti, demişler. Neden, diye sormuş. Senin şımarıklıklarından bıktı, diye cevap vermişler. İşte ebeveynlerin şuursuz bir lafı yüzünden hayatı kararan bir yavrucak. Bu laf Olga'nın karakterini nasıl etkilemiş, kendi cümlesiyle şöyle:

“Başka yanlışlar yaparım korkusuyla, hareketlerimi yavaş yavaş en aza indirgedim, uyuşuk dalgın biri olup çöktüm.” Sf.35 

Olga'nın anne babasının önce bir erkek çocuğu olmuş ama ölmüş. Ardından Olga doğmuş. Ölen erkek çocuğun ardından Olga pek sevilmemiş. Bunun getirdiği mutsuzluk, Olga'nın düşüncesine göre gelecek nesillere, özellikle de kadın nesline akmış: 

 “Mutsuzluk genel olarak dişi çizgiyi izler.” Sf.37 

*

Olga, dönemine ve çevresine göre geç evlenmiş. Çünkü dediğine göre akıllı olduğu, sorguladığı için kimse onunla evlenmek istememiş, o da kimseyi beğenmemiş. Ama bir gün babasının işi için gelen Augusto'dan etkilenmiş. Çünkü Augusto onu dinliyormuş.

Evleniyor Augosto ile. Ama Augosto evlendikten sonra değişiyor. Artık eskisi gibi konuşmuyor, dinlemiyor, ilgilenmiyor. Kötü davranmıyor, iyi de davranmıyor, davranmıyor genel olarak. Olga bu nedenle evliliğinde kendisini yoğun bir yalnızlık ve bunalım içinde hissediyor. 

Bir çocuğu olsun istiyor ama Augusto onunla ilgilenmiyor. Yani mental olarak da fiziksel olarak da. 

Bunu bilmeyen büyükler Olga'yı kaplıcaya gönderiyorlar, şifa olsun diye. Olga, kaplıca hekimi Ernesto ile aşk yaşıyor. Ernesto'dan hamile kalıyor. Herkes bunu kaplıcanın iyi geldiğine yoruyor. Olga gerçeği söylemiyor. 

Çocuk doğuyor. Bir kız. Adı İlaria

Olga ve Ernesto gizlice mektuplaşıyorlar. Bir gün Ernesto'dan mektup gelmez oluyor. Çünkü araba kazası geçirmiş ve ölmüş. 

Augusto çocuğun kendinden olmadığını hiçbir zaman bilmiyor ama yıllar sonra ölmeden önce son sözü "İlaria’nın elleri ailede kimseye benzemiyor" oluyor. 

*

İlaria büyüyüp üniversiteye gittiğinde çok değişmiş ve annesi ile arası dehşetli şekilde açılmış. Annesini beğenmez olmuş. Kentsoylu, diyor annesine. Annesi zengince bir kadın. İlaria bu zenginlikten ve rahattan rahatsız. Zengin düşmanı. Olga, İlaria'nın bu düşünceler içinde olmasını anlamıyor. Ben de anlamadım valla.

“İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerden biridir.” Sf.158

Bunun yanı sıra kendi içini araştırmaya çok yoğunlaşmış İlaria. Psikoanalize takmış, terapiye gidiyormuş. Ama meğer gittiği adam gerçek doktor değilmiş. Bir çeşit şeyh ve İlaria da müridi olmuş. Onun için çok paralar harcadığı yetmiyor gibi bir de onun adına borçlara girmiş. 

Olga ve İlaria bu sebeple tartışırlarken Olga birden yıllardır sakladığı gerçeği söyleyivermiş. Kafası gidik İlaria'ya babasının gerçek babası olmadığını. İlaria'nın gidikliğinin sebebi anlaşılıyor. Kız yıllardır bir terslik olduğunu hissetmiş ama bulamamış. Aile sırları iyi değildir, bunları hep okuduk.


Bu bilgiyi öğrendiği gün İlaria'nın son günü oluyor. Araba kazasında ölüyor.

*

İlaria gençken o dönem cinsel özgürlük furyası varmış. İlaria da bu kapsamda Türkiye'ye gitmiş ve hamile dönmüş. Bir kız çocuğu olmuş. Çocuğun babası kim bilmiyor Olga. Belki İlaria bile bilmiyordur. Hiç konuşmuyor bu konuda. 

İlaria'nın ölümü üzerine çocuğun bakımını Olga üstleniyor.

Çocukcağız dile gelince soruyor tabii annem babam nerede diye. Olga torununa annen prenses, baban prens, zalim vezirden kaçmak için annen buraya sığındı, sen doğdun diye masal anlatıyor. Yine yalan. Çocuk okula başlayınca öğreniyor bunun bir yalan olduğunu. Çok mu iyi oldu şimdi bu masal Olgacığım!

İşte bu toruncağız da gitmiş.

Olga nine de torununa anlatamadıklarını dökmüş kağıtlara. Son sözü de "Yüreğinin götürdüğü yere git." olmuş. 

*

Olga haksız ama samimi. Kızını ve torununu seviyor ama sevgiyi gösterme ve anlama dilleri farklı. Yanlışlar yapmış, bunları içten bir şekilde itiraf etmiş. Gelgelelim bu itiraflar geç olduğu için olan olmuş, ölen ölmüş. 

*

Yazarın başka bir kitabı için

13 Ağustos 2025 Çarşamba

İNTERMEZZO

 


INTERMEZZO 

Sally Rooney 

2024 

İngilizce aslından çeviren: Begüm Kovulmaz 

Can Sanat Yayınları 

4.Baskı - Ekim 2024 

477 sayfa

İlişki anlatıları var kitapta. Abi kardeş, evlat-anne/baba, sevgililik... gibi.

Dörtyüzlerce sayfa farklı gibi görünen ama son derece sıradan bu ilişki yumaklarını okuyoruz. Okutuyor da

*

Ivan (22) ve Peter (32). Kardeşler. Babaları ölmüş.

Ivan satranç oyuncusu.

Peter avukat. 

Peter, Ivan'dan on yaş büyük. Sorumluluk sahibi. Ivan serseri ama bunu kabul etmiyor. Ergen gibi düşünceleri ve davranışları bana kalırsa.

*

Peter'in eski sevgilisi Sylvia. Uzun yıllar sevgili olmuşlar, aileler tanışmış, herkesi birbirini seviyor. Gelgelelim bir gün Sylvia bir kaza geçiriyor. Kitapta bu kaza çok gizemli. Otu boku en derin ayrıntılarına kadar anlatan yazar bu kazayı o kadar anlatmıyor. Bu kazada ne olmuşsa Sylvia ve Peter ayrılmışlar. Çünkü kaza nedeniyle Sylvia'da bazı yaşamsal sorunlar oluşmuş galiba. Fakat arkadaş kalmaya devam etmişler. 

Peter'in bir de kendinden on yaş küçük eskort bir sevgilisi var, Naomi. Peter bu kıza aşık ama bu durumdan biraz utanıyor. Kızı kendine yakıştıramıyor zahir. 

*

Ivan bir gün bir satranç turnuvasında bir kadınla tanışıyor. Margaret. Program direktörü olan Margaret, Ivan'a turnuvada rehberlik ediyor. 

Margaret evli ama karı koca ayrı yaşıyorlar. Kocası alkolikmiş. Bir şekilde boşanmamış. Ivan'dan on yaş büyük. Bu ikisi sevişiyorlar. 

*

Ivan, Margaret’i abisi Peter’e anlatıyor. Peter, otuz altı yaşında boşanmış kadın niye senin gibi yirmi iki yaşında biriyle, bu kadın normal değil deyince İvan abisine kızıyor. Engelliyor, konuşmuyor bir daha. 

*

Bu arada Peter’inki de laf. Kendisinin de on yaş küçük bir sevgilisi var, Naomi. 

Naomi evinden atılıyor tahliye davası sonucu. Peter’e sormuştu bu meseleyi ama Peter'in o sırada aklı başka yerdeydi, Sylvia'da. Bunun mahcupluğundan Naomi’ye önce kendisinde kalmasını söylese de sonra pişman oluyor.  Rahmetli babasının evinde kalabileceğini söylüyor Naomi'ye.

Naomi orada Ivan ile karşılaşıyor. Ivan da o sırada rahmetli babasının evinde. Önceden babasının baktığı köpekle ilgilenmek için. 

Ivan ilk defa görüyor Naomi'yi ve abisi ile arasındaki yaş farkını. İyice belleniyor abisine. 

Peter de bir gün Sylvia ile tartışıp babasının evine gidiyor. Ivan’ın orada olduğunu bilmiyordu, görünce şaşırıyor. Geçmişten, babalarından konuşup birbirlerini eleştiri derken fiziksel kavga ediyorlar. Peter gidiyor. 

İkisi de üzgün, pişman. 

Bir zaman sonra Ivan’ın bir satranç turnuvasına gidiyor Peter. Margaret’i görüyor orada. Tanışıyor. Seviyor. Ivan da abisini affediyor. Noel’de birlikte olma planı yapıyorlar.

Peter, aklında hem Sylvia, hem Naomi, hem ikisi de birbirini kabul etmiş, böyle bir garip ilişki nasıl olur diye düşüne düşüne "her durumda yaşamaya devam” diyor. 

*

Çapraşık bir ilişki görmedim ben. Olabilir hepsi. Alan memnun satan memnun dediğimiz türden. Sıkıntı yok, oyna devam.

*

Kitabın anlatısı başta yordu. Noktalama işaretleri hak getire. Tarz olarak böyle seçilmiş. Kim kime konuşuyor, içinden mi konuşuyor, dışından mı söylüyor, başta zor geliyor ama girince ısınıyorsun.

*

Son zamanlarda kitapçılarda çok öne çıkıyordu bu kitap. Merak edip okudum. Bu kadar öne çıkarılmasını gerektiren büyüsü ne anlamadım. 

6 Ağustos 2025 Çarşamba

HAY BİN YAKZAN

 

HAY BİN YAKZAN 
İbn Sina/İbn Tufeyl 

Çevirenler: M. Şerafeddin Yaltkaya/ Babanzade Reşid 

Hazırlayan: N. Ahmet Özalp 

Yapı Kredi Yayınları 

39.Baskı - Mart 2025 

170 sayfa 

İbn Tufeyl'in de İbn Sina'nın da "Hay bin Yakzan" adında kitabı varmış. Ama hikayelerin birbiriyle ilgisi yokmuş.

Bu bilgileri kitabın girişinde vermişler sağ olsunlar. Salt bu bilgiyi vermekle yetinmemişler, ikisinin Hay Bin Yakzan'ını da koymuşlar.

Tek cümleyle anlatmak gerekirse; ıssız adada bir insanın kendi kendine teorik düzeyde Allah'ı bulma hikayesi. 


HAY BİN YAKZAN
İbn Sina 

İbn Sina bir gün arkadaşlarıyla iken bir ihtiyar görüyor. Yanına gidiyor. Adamın adı Yakzan (Uyanık) oğlu Hay (Diri)

Adam alıyor sazı eline, ver ediyor hayat tavsiyelerini:

“İşim, evrenleri gezmektir. Bu gezilerim nedeniyle, bütün evrenin gerçekliğini kavramış, her nesneyi öğrenmiş bulunuyorum.” Sf.34 diyerek ne kadar mütevazı olduğunu ortaya koyarak anlatmaya başlıyor. 

İyiyi kötüyü, Tanrıyı, kadınların fenalığını anlatıyor. 
“Nefsine ve şehvetine düşkün, obur murdar” diyor “karıdan ve karından başka bir şey bilmez” sf.36

Kadın düşmanı söylemi olmayan bir inanç, felsefe, ideoloji var mı acaba?

Böyle sayfalarca çeşitli erkek buyrukları anlatıyor, şöyle yap böyle yapma tavsiye tavsiye... Simgesel anlatılarla dolu bir alegori. İlgimi çekmedi. 


HAY BİN YAKZAN
İbn Tufeyl

Issız bir adada bir başına var olan bir çocuktan bahsediliyor bu hikayede. Bu çocuğun adadaki varlığına dair iki varsayım varmış:

Birinci Varsayım
Hint Adalarında kendi kendine, anasız babasız doğan çocuklar varmış. Bu çocuk da  onlardan biri imiş. Çamurdan var olmuş. Kuran'da Adem’in yaratılışı anlatısı gibi.

İkinci Varsayım 
Zalim bir sultan varmış. Sultanın kız kardeşi, Yakzan ile gizlice evlenip Hay adlı bir çocuk dünyaya getirmiş. Sultan öğrenirse çocuğu öldürür diye çocuğu nehre bırakmış. Bir geyik bu bebeği bulup beslemiş. Bu da Musa Peygamber anlatısı gibi. 

Hikayeye bu ikinci varsayım üzerinden devam ediyor yazar.

Hay, geyiği anası belliyor. Geyik ölünce şaşakalıyor. Onu öldürenin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Bu kapsamda organları öğreniyor. Sonra geyik ölüsünü ne yapacağını düşünürken toprağı eşeleyen kargayı görüp gömmeyi akıl ediyor. Orman yangınını görüp ateşi kullanmayı akıl ediyor. Avladığı hayvanları pişirip yiyor. Hayvanları evcilleştiriyor. Yeri göğü inceledikçe bunların bir yaratıcısı olması gerektiği kanaatine varıyor. Zorunlu Varlık diyor buna. Bu varlığa uygun davranış şeklini düşünmeye başlıyor. Bu çerçevede hayvana ve bitkiye iyi davranıyor. Derken öyle böyle elli yaşına geliyor. 

Adaya bir gün bir insan geliyor. Absal. Hay ilk defa bir insan görmüş oluyor. 

Absal'ın hikayesi şu: Absal ile Salaman inandıkları dinin yorumuyla ilgili çatışmaya düşmüş iki arkadaş. Absal inancını yaşamanın en iyi yolunun yalnızlık olduğunu düşünerek uzak diyarlara yol almış. Yolu Hay’ın adasına düşmüş. 

Hay ile Absal dost oluyorlar. Absal, Hay’a konuşmayı öğretiyor. Dini bilgilerini paylaşıyorlar birbirleriyle. Absal’ın okuyarak ulaştığı bilgilere Hay yaşayarak sahip. Hay, diğer insanların böyle olmadığını öğrenince gidip onlara önderlik etmeyi, gerçekleri göstermeyi istiyor. Absal da ona destek veriyor. 

Gemi geçmesini bekliyorlar. Geçen gemiye el edip Absal’ın memleketine gidiyorlar. 

Hay, tebliğlerine başlıyor. Ama insanlar ilgilenmiyor. Hay da iyilik güzellik anlatmaktansa şekli uygulamaların bu halk için daha iyi olacağı kanaatine varıyor. Bu açıdan Salaman gibi düşünüyor. 

Hay ve Absal ıssız adalarına geri dönüyorlar. 

Ölünceye kadar adada Tanrı’ya kulluk ettiler” Sf.168 

Yani tek başına da olsa insanın Allah'ı bulması hikayesi. 

*

"Salaman ve Absal" diye bir öykü varmış. Yunanca. Huneyn bin İshak bu eseri çevirmiş. (873) İbni Sina ve İbn Tufeyl, bu eserden esinlenmiş gibiler.

*

Kitapta bu hikaye de var. Şöyle:

SALAMAN VE ABSAL
Ülkenin birinde kral, kadınlardan hoşlanmıyor. Çocuğu yok. Varis lazım. Bir filozof kralın spermlerini bir kaba koyarak erkek çocuk meydana getiriyor bir şekilde. Adını Salaman koyuyorlar. Salaman bebeğe on sekiz yaşında bir süt anne buluyorlar, adı Absal. Salaman büyüyor, Absal’a aşık oluyor. Absal da ona. Kral onları ayırmaya çalışıyor.

 “Şunu bilmelisin ki, kadınlar insanı avlar, kötülük çukuruna düşürürler. Onlarla düşüp kalkanlar esenlik bulamazlar. Bunlardan birine gönlünü kaptırırsan, aklın çalışmaz, gözlerin görmez olur.” Sf.20 

Abart mizojini kralı!

Kral, Absal’ı öldürtüyor. Salaman deliye dönüyor. Bir filozof Salaman’a Zühre adlı daha güzel bir kadın göstertiyor. Salaman ona aşık oluyor. Bir müddet sonra ondan sıkılıyor. Ve kadınlarla ilişiği kesip tahta geçiyor. 


*

İbn Sina’nın yazdığı Salaman ve Absal ise daha farklı. Onun hikayesinde Salaman ve Absal kardeş. Abi Salaman, kardeşi Absal’ı büyütmüş. Salaman’ın karısı, Absal’a aşık. Absal yüz vermiyor. Kadın, kız kardeşini Absal ile evlendiriyor. Böylece ona daha yakın olmayı planlıyor. Gerdek gecesi, Salaman'ın karısı gizlice giriyor Absal'ın yatağına. Absal fark edip gidiyor. Kadından uzaklaşmak için savaşlara çıkıyor. Döndüğünde kadın hala ona aşık. Absal reddedince kadın onu öldürtüyor. Kardeşinin ölümüne üzülen Salaman Tanrı’ya yakarıyor ve esin yoluyla gerçekler ona bildiriliyor. Karısını öldürüyor. 

*

Gördüğünüz gibi kadınlarla dengeli ilişki kurmayı beceremeyen erkeklerin kadın düşmanlığı hikayeleri hep.

*

İbn Tufeyl. İbn Sina’nın Hay bin Yakzan’ınından esinlenmiş.

Issız adaya düşme hikayesi deyince akla gelen Robinson Crosoe'nun yazarı Daniel Defoe de İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ından mı esinlenmiş acaba?