SPINOZA’NIN SEVİNCİ NEREDEN GELİYOR?
Reddedilemeyecek Bir Felsefi Teklif
Çetin Balanuye
2016
Ayrıntı Yayınları
3. Basım – Aralık 2017
160 sayfa
Bir çırpıda bitirdim.
Aslında önce Spinoza’nın Ethica adlı eserini okumak, sonra
üzerine cila olarak bunu okumak daha iyi olabilirdi belki ama neyse böyle de iyi oldu.
*
Kitap sevinç duygusunun geldiği gibi kaybolup gitmesi yerine
onu kalıcı kılmayı sorgulamış. Sevinç duymakla yetinmeyip sevince dönüşmeyi
anlatmış.
Böyle bakınca “kendine yardım” kitapları gibi gözükebilir
ama değil.
İşte bu konuları didik didik inceleyen Benedictus Spinoza’nın görüşünü didik didik incelemiş yazar.
*
Dünya görüşlerimizin temelini oluşturan varsayımlar var.
Spinoza sevinç düşmanı bu varsayımları (din, günah korkusu…vb) tek tek ortaya
çıkarmış ve onları sevinçli başka varsayımlarla değiştirme yoluna gitmiş.
*
Yazar kendi başına gelen bir olayı anlatmış. Ellerinde
siğiller varmış. Babası ellerine dokunup dua etmiş, ertesi gün siğiller geçmiş.
Mucize gibi gözüküyor olabilir ama esasen olan plasebo
etkisi.
“İyileşeceğine yönelik güçlü bir inanç ve beklentinin
geliştiği bazı vakalarda, hastanın durumunda tıbbi müdahalenin marifeti olmayan
bir iyileşme ortaya çıkabilmektedir.” Sf.28
Örneğin; İkinci Dünya Savaşı’nda yaralanan askerlere artık
verecek morfin kalmayınca doktorlar morfin diye tuzlu su vermişler. Onu morfin
sanan yaralı askerlerde iyileşme gözlenmiş.
Yazar için de benzer bir şey olmuş, ama altında tıbbi
açıklaması da var:
Ödül beklentisi içinde olduğumuz her durumda (örneğin,
iyileşme beklentisinde) beynin dopamin salgılamaktan sorumlu bölümü
etkinleşiyor, artan dopamin salgısı bağışıklık sisteminde yer alan beyaz kan
hücrelerini baskılıyor, zamanla beyaz kan hücreleri azalıyor ve siğil denilen
tümör dokuları kayboluyor.
İskender de bir savaşta savaşı kaybedeceğini düşünüp
umutsuzluğa kapılmış. Uykusunda gördüğü rüyayı bir yorumcuya yorumlatmış. Rüya
yorumcusu savaşı kazanacağını söylemiş ve İskender gerçekten savaşı kazanmış.
Yani “sevinçli motivasyon”
“Elimizden en sık tutan duygu keder ise şayet, onunla el ele
gideceğimiz yolun sonunda, bizi yenilgiden başkası bekliyor olamaz. Oysa sevinç
ve coşku, hemen her zafer yolunda atılmış en doğru ilk adımdır.” Sf.99
*
Kendimizi zihin ve beden diye ayırmamamız gerektiğini söylüyor
Spinoza. “Ona göre gerçekliğin ‘düşünce’ ve ‘madde’ diye birbirinden tümüyle
farklı iki kaynağı yoktur. Doğa/Tanrı, olmakta olan ne varsa onun ‘tek’
kaynağıdır ve sonlu varlıklar bu tek kaynağı türlü biçimlerde kavrayabilirler.
Bu farklı kavrama biçimlerinden biri ‘zihinsel’ yani düşünce yoluyla
gerçekleştirilen soyut, cisimsiz ya da tinsel bir kavrayıştır. Diğer kavrayış
biçimi ise ‘maddi’ yani fiziksel yollardan gerçekleştirilen, somut, cisimli ya
da bedenli bir kavrayıştır.” Sf.43
Ayrıca Tanrı ve doğayı da ayırmıyor Spinoza. İkisini bir
görüyor.
Tanrı’yı da aşkıncı bir yaklaşımla bütün evreni ve
varlıkları aşan, en üstte görmüyor.
*
Benim için en civcivli konu: Özgür irade.
Spinoza’ya göre özgür irade sahibi değiliz. Tanrı/Doğa da
değil. Tanrı/Doğa kendi zorunluluklarını yerine getiriyor. İnsan da başka
bedenlerle (başka bir insan olabilir, hayvan olabilir, bitki olabilir…vb)
karşılaşıyor ve onlardan etkileniyor.
Özgür irade şöyle tanımlanıyor kitapta: “Bir varlığın
eylemlerindeki ilk, tek ve belirleyici nedenin kendisi olması” sf.59
Örneğin;
A ve B adında iki farklı birey olduğunu düşünelim. A, B’yi
itiyor. B düşüyor. B’nin düşmesi özgür iradesi ile olmadı diyebiliriz
rahatlıkla. Çünkü eylemi gözlemledik.
A, B’ye oyunu X Partisi’ne vermesi içn propoganda yaptığında
ve B oyunu X Partisi’ne verdiğinde ise bunun özgür iradesiyle olduğu zannına
kapılıyoruz. Halbuki yooo.
Yazar da diyor ki: “Gözlemlenemez etkileşimlerin sonucu olan
gözlemlenebilir eylemlerimize özgür iradenin bir seçimi diyoruz.” Sf.60
Kendi seçimimiz olmayan pek çok davranışımızı kendi
seçimimiz sanarak davranışımıza gerekçeler uyduruyoruz.
Deneyler yapılmış. Örneğin bir hastanın başına, rızasını
alarak elektrotlar yerleştirilmiş. Uzaktan kumanda ile gönderilen sinyaller
sayesinde hastanın başını oynatması sağlanmış. Hasta, başını neden çevirdiği
sorulduğunda “Bir ses duydum.”, “Yatağın altına bakacaktım.” gibi şeyler
söylüyormuş. “Yorumcu beyin” deniyormuş buna.
Yani zihnimiz bize sürekli hikaye anlatıyor. En büyük hikaye
de özgür irade olabilir.
(Bu konuda bir kitap için Bkz: Incognito
Seçimlerimizin patronu olmadığımız gerçeğiyle yüzleşmek Spinozacı
bir sevinç olabilir.
*
Spinoza’ya göre yanılsamalarımızdan özgürleşmemiz gerekir.
Örneğin insan olarak kollarını kanatmış gibi kullanıp uçamayacağını bilirsen
uçamıyorum diye üzülmezsin.
*
Evrenin eşsiz bir tasarım olduğu ile ilgili olarak da yoo
yok öyle bir şey deniyor. Çünkü “Bu evreni tam olarak neyle kıyaslayarak onun
kusursuz bir düzene sahip olduğunu söyleyebiliriz?” sf.82
Bu konuda bir kitap için Bkz: Tanrı Yanılgısı
*
Mutluluğa ulaşmak/ilerlemek gibi kavramların evrende
olmadığını anlatıyor kitap.”Evrende hiçbir varlık tekrar eden (yinelenen)
devinimler dışında hep ileriye denecek türde bir ulaşma çabası içinde değildir.
Ne rüzgarın, ne yağmurun, ne sincapların ne de her mevsim bir oraya, bir
yeniden buraya göç eden kuşların özel bir ulaşma ereği vardır: Var-kalmak için
çabalamanın sıradan hali! Yaşama direncinin gerektirdiği zorunlu yer
değiştirmeler…Varlıklar arasında yalnız biz kederli insan varlıkları, ‘ulaşmak’tan
‘ilerleme’yi anlarız.” Sf.88
Var kalmak için örneğin okul bitiren, ayrıca yabancı dil
öğrenen bir kişi, diğer yanda okul bitiren ayrıca iki yabancı dil öğrenen bir
kişi. İkincisi daha etkin bir güce dönüşmüş ve bu açıdan var kalma çabasını
güçlendirmiş. Var kalma çabamızı çeşitlendirerek sevinçli duygularımızı
arttırırmışız. Aynı zamanda etkileme gücümüz de artarmış.
*
Peki toplum içinde nasıl sevinçli, erdemli
kalacağız? Spinoza'nın nasıl sorusuna verdiği yanıt şöyle:
1- Doğa/Tanrı’ya karşı sevgi, olumlama ve merak
tavrını olabildiğince çoğalt.
2- Bu tavrın insanlar arasında olabildiğince
yayılması için etkide bulun.
3- Etkide bulunmanın en iyi yolunun, her insanın
kendi karşılaşmalarına taraf olan tekil şeyleri akılları yettiğince bilmelerine
ve eyleme güçlerini artırmalarına olanak verecek bir toplumsal özgürlük için
çalış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder